OBAMA'DAN ERDOĞAN'A

Erdoğan’ın işi, en az bu çatışmayı önleme sorumluluğunun en fazla omuzlarına yıkıldığı ABD’nin Başkanı kadar zor.


Obama’dan Erdoğan’a: “Medeniyetler Çatışması”nın açmazında... Amerika’nın 20 Ocak 2009’da Beyaz Saray’a oturacak olan yeni başkanı Barack Obama, dış politika ve ulusal güvenlik ekibini açıkladığı sırada, cami avlusuna bırakılmış bir bebek gibi dünyanın potansiyel olarak en amansız ihtilâfını kucağında buluverdi. Asya alt-kıtasının iki nükleer gücü Hindistan ile Pakistan ki, zaten nükleer güç olmadan önce üç kez savaşmışlardı- arasında tehlikeli bir durum var. “Büyük Bunalım” adı verilen 1929 ekonomik krizinden bu yana dünyanın gördüğü en büyük malî krizi gündeminin birinci sırasına almayı düşünen “Dünya Şirketi”nin “yeni CEO’su” Barack Obama, belki de önümüzdeki yüzyılın gidişatını biçimleyecek en çaplı uluslararası siyasi krizle didişmek zorunda kalacak. Obama, ilginç bir öngörü ile kendi Başkanlık döneminde dış politika önceliğini Irak’tan ziyade Afganistan-Pakistan eksenine vereceğinin sinyallerini göndermişti. Ama bu eksenin, Keşmir sorununu içerecek biçimde tüm Alt-Kıta’yı kapsayacak biçimde genişleyebileceğini öngörmemiş olabilir. Mumbai’deki son terör dalgası, bir ihtimal, uluslararası yaşamda 11 Eylül’e (2001) yakın ölçülerde etkilere yol açacak. *** Dünyanın 21.Yüzyıl’da Çin’le birlikte en önde gelen “süpergüç” adaylarından biri olan Hindistan’ın malî, ticaret ve Hollywood’a rakip Bollywood’u ile bir numaralı popüler kültür merkezi olan Mumbai’nin (Bombay) terör hedefi olarak rastlantı eseri seçilmediği, saldırılan hedeflere (arasında bir Yahudi merkezi de var) bakılarak anlaşılabiliyor. Ardında kimin, kimlerin olduğu da, “parmak izleri”nin gösterdiği yere gidilerek anlaşılıyor: Pakistan! Mumbai saldırganlarının, merkezi 1947’den beri Hindistan ile Pakistan arasında ihtilâflı olan Keşmir’de bulunan “Leşker-i Tayyiba” adlı örgüte mensup olduklarına ilişkin pek az kuşku var. Leşker, bizim Osmanlıca’dan tanıdığımız “asker” anlamına gelen bir sözcük. “Tayyiba”, Arapça Tayyip kökünden geliyor, “iyi” anlamında. Türkiye’nin Başbakanı ile adaş bir örgüt, “İyi Askerler”. İyilikleri, elbette dinsel bir anlam yükü taşıyor. Kardeş örgütlerinin adı “Ceyş-i Muhammed.” O, İslâm Peygamberi ile adaş. Leşker-i Tayyiba, Allah’ın rızasını elde etmiş olduğu için “İyi Askerler” örgütü. Konunun semantik ya da etimolojik yanını bir yana bırakırsak, bu örgütlerin Keşmir’de kurulmuş olduğunu ve Afganistan’daki Taliban yönetimi ve ayrıca Afganistan-Pakistan sınırının Pakistan tarafındaki Veziristan bölgesinde yuvalanan El-Kaide ile eş güdümlü çalıştıkları biliniyor. Asıl önemli bilgi, Leşker-i Tayyiba’nın Pakistan “derin devleti” ile eş anlamlı olan çok güçlü askeri istihbarat örgütü ISI (Inter-Services Intelligence) tarafından, Pakistan’da kalan küçük bölümü hariç Hindistan yönetimi altında bulunan Keşmir’de Hindistan’a karşı kurulmuş olduğu. Eğitim ve para desteği, ISI’den sağlandı. ISI’nin ya da içindeki bazı unsurların El-Kaide ile yakın bağlantıları da bir sır değil. Benazir Bhutto’nun eşi, yeni Pakistan Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari’nin ne bu tür örgütlerin kuruluşunda, ne eylemlerinde hiçbir dahli yok. Ancak, Zerdari’nin ISI’ye ne kadar söz geçirebildiği veya geçirebileceği de soru işareti. Mumbai saldırılarından sonra Hindistan, “suçlayıcı parmağı”nı Pakistan’a yöneltmiş ve “Senin hükümet olarak doğrudan sorumluluğun olmasa bile, gereğini yap. Bu örgütleri ez, bitir; yoksa ben ne yapacağımı bilirim” demeye getiriyor. Zerdari yönetiminin, Hindistan’ın istediğini yapmaya niyeti bir yana- gücü var mı? Olmadığı konusunda neredeyse bir konsansüs var. *** Gerilimin Pakistan iç politikasına yansıyan ve Pakistan yönetiminin manevra alanını kısıtlayan yönü olduğu kadar, Hindistan iç politikasında yansıyan ve “tehlikeli tırmanışı” daha da tehlikeli boyutlara taşıyacak bir yönü var. Hindistan’da yönetimdeki Kongre Partisi, laik ve sol eğilimli. Ülkenin Müslüman azınlığının desteğine iktidar denklemi açısından muhtaç. Güçlü muhalefet ise Hindu milliyetçisi Bharatiya Janata Partisi (BJP). Hindistan’ın Pakistan’ın toplam nüfusuna eşit , 150 milyon dolayındaki Müslüman azınlığı Hint devletine inancını yitirdiği bir dönemde, BJP, “Müslüman karşıtı”, Hindu milliyetçiliği ile yükseliyor. Janata Partisi’nin, Müslümanlara taviz vermekle suçladığı Kongre Partisi hükümeti iktidarda kalabilmek için Pakistan’a karşı sertleşmeye kendisini mecbur hissediyor. Söz konusu zorluklar, sadece siyasi pozisyonlardan kaynaklanmıyor. Hindistan toplumunda da “cemaatçilik” öne çıkıyor. Buna ilişkin, kendisi bir Mumbai’li olan New York Üniversitesi profesörü Suketu Mehta’nın “What they hate about Mumbai” (Mumbai’de nefret ettikleri nedir) başlıklı yazısının şu satırları dikkat çekici: “Tahlilciler, Mumbai’nin ‘yumuşak hedef’ olduğunu söylüyor. Otellere, hastanelere, tren istasyonlarına isteyen kolayca girer ve ortalığı makinalı tüfek ile yaylım ateşine tutabilir... Mumbai’de kalabalığı kontrol edebilmek imkânsızdır. Başka şehirlerde bir patlama olduğunda insanlar çil yavrusu gibi dağılır, Mumbai’de ise ona doğru- yardıma koşarlar. Mumbai büyükşehiri her yıl bir milyon kişiyi içine yerleştiriyor. Şehir çok konukseverdir. İçine alır ve içine aldıkları onun kalbini kırar. Benin büyüdüğüm Bombay’da din, saç şekli gibi bir kişisel eksantriklik haliydi. Benim okulumda, bir peygambere değil bir kriket oyuncusu ya da Bollywood yıldızına tapılırdı. Bugünün Mumbai’nde işler değişti. Hindu ve Müslüman demagoglar güruhların sokaklara çıkıp, Allah adına yeniden birbirlerini boğazlaması çağrısını yapıyorlar. Hindistan ve Pakistan’ın savaşa girmesini istiyorlar. Hindistan Müslümanlarının sürülmesini istiyorlar. Hindistan’ın Keşmir’den çıkmasını istiyorlar. Camilerin yıkılmasını istiyorlar. Tapınakların bombalanmasını istiyorlar.” Asya alt-kıtası ekseninde, nükleer güç sahibi iki büyük ülkeyi kapıştıracak, çok yönlü ve derin bir “Medeniyetler Çatışması” tehlikesiyle yüz yüzeyiz. BM patentli “Medeniyetler İttifakı” projesinin “eş başkanı” sıfatını taşıyan Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın işi, en az bu çatışmayı önleme sorumluluğunun en fazla omuzlarına yıkıldığı ABD’nin Başkanı kadar zor. Avrupa başkentlerinin otel ya da kongre salonlarında, kokteyl ortamında Zapatero ile birlikte “Medeniyetler İttifakı” toplantılarında söylev vermenin ötesinde, gerçekten ve ciddi olarak “Medeniyetler İttifakı” girişimini Hindistan ve Pakistan nezdinde harekete geçirmesi kendisinden beklenebilir. Bunu tek başına asla yapamaz. Amerika ile işbirliği zorunlu. Bunu yapmaya kalkışsa bile, yüz yüze bulunulan sorunun boyutlarını ve derinliğini doğru teşhis etmesi gerekiyor. Altında kalabilir; “görev”den de anlaşılır nedenlerle- kaçabilir veya elini taşın altına sokabilir. Becerebilirse, kendisiyle birlikte Türkiye’yi de dünya sahnesinde çok yukarı taşıyabilir...
<< Önceki Haber OBAMA'DAN ERDOĞAN'A Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER