Herkese ‘
Filistin ulusal birliği’nin
Fetih-
Hamas siyasi bölünmesi,
Batı Şeria-
Gazze coğrafi bölünmesi ve Arap dünyasının bitkin biçimde yerlere serilmiş halde kutuplaşmasına takıldı,
İsrail’in benzer siyasi parçalanmışlığına pek dikkat etmedi. İsrail
seçimleri,
Yahudi ulus-devletindeki derin fay kırıklarını gözler önüne serdi.
Öyle ki,
Washington Post gazetesi
vakit geçirmeden ‘İsrail seçim sonuçları Obama için bir sıkıntı’ başlığı ile İsrail seçimlerinin ortaya çıkarttığı olumsuz tabloyu yorumladı.
Gazze’deki kanlı tablonun hemen ertesinde
Beyaz Saray’da
iktidar koltuğuna oturan Başkan
Barack Obama, Filistin-İsrail hattında hızla hareket etmeyi tasarlamış, George Mitchell’ı ‘
Ortadoğu Özel Temsilcisi’ olarak atayarak ‘iki devlet çözümü’ doğrultusunda görüşmelere başlanması amacıyla yola çıkmıştı.
İsrail seçim sonuçları, Filistinlilerle müzakere yoluyla bir ‘iki devlet çözümü’ne pek de istekli görülmeyen siyasi aktörlerin sahneye çıkmasına vesile oldu.
Ortadoğu barış görüşmelerinde
Amerikan heyetinde uzun yıllar yer almış olan Ortadoğu sorununun ‘kıdemli’ diplomatlarından Aaron David
Miller, seçim sonuçlarını “Bu, önümüzdeki bir yıl süre için dükkânın kapısına ‘Bu
sezon kapalıyız’ levhası asmaya benziyor” diye niteledi.
Filistin tarafının başmüzakerecisi Saib Erakat ise “Filistinlilerle daha önce varılmış anlaşmalara saygı göstermeyecek, her türlü Yahudi yerleşim faaliyetlerini durdurmayacak, Arap Barış Girişimi’ni önemsemeyecek ve 1967 sınırlarına dayanan iki-devlet çözümüne inanmaya hiçbir İsrail hükümeti Filistinliler bakımından bir barış partneri olamaz” değerlendirmesini yaptı.
***
İsrail seçimlerini kim kazandı ki?
Nasıl bir
koalisyon hükümeti kurulabilir ki?
Seçimleri kazandığını iddia eden ve yeni hükümeti kurmaya talip iki kişi var. Çok az bir farkla birinci parti çıkan merkezdeki Kadima’nın lideri, şu andaki
Dışişleri Bakanı
Tzipi Livni ile
sandalye sayısını iki misline çıkarmış olan, ana muhalefet sağcı Likud’un lideri
Benjamin ‘Bibi’
Netanyahu.
Kadima, seçimlerden önce Likud’un birkaç puan gerisindeydi. Seçimlerden Likud’un bir puan ve bir sandalye önünde çıktığına bakılırsa, Tzipi Livni’nin ‘
zafer’ ilan etmesi boşuna değil. Gazze’deki kanlı saldırının Kadima için etkili bir seçim kampanyası olduğu da anlaşılıyor.
Kadima’nın yüzde 23’lük oyuna karşılık Likud yüzde 22 elde etti. Ünlü yazar Amos Oz’un kızı,
Hayfa Üniversitesi’nin parlak bir akademisyeni olan Fania Oz-Salzberger, seçim sonuçlarına ilişkin çarpıcı bir saptama yapıyor ve “Tzipi en büyük partinin başını çekiyor. Bibi ise en büyük blokun,
Knesset’take sandalyelerin yarısından fazlasını kazanan sağın” diyor.
Bibi’nin Likud’u sandalyelerini iki misline çıkartmış durumda,
dahası kimi zaman ırkçılığa varan söylemiyle dikkat çeken Yisrael Beituna (Evimiz İsrail) lideri
Avigdor Lieberman’dan sandalye sayısını artırdı. Lieberman, 1970’lerde
Türkiye’de Necmettin
Erbakan’ın koalisyon hükümetleri kuruluşundaki ‘anahtar’ konumunu elde etti.
Nitekim Livni ilk iş olarak Lieberman ile görüştü.
Birkaç ama özellikle iki koalisyon hükümeti senaryosu var:
1. Bibi Netanyahu’nun başkanlığında sağ-aşırı sağ koalisyon hükümeti. Ölü durumdaki Filistinlilerle barış sürecinin canlanması böyle bir hükümet altında imkânsıza yakın zor. Netanyahu, 1990’ların ikinci yarısındaki
Başbakanlığı döneminde,
Oslo Barış Süreci’ni raydan çıkartmayı başarmıştı.
2. Livni ile Netanyahu arasında dönüşümlü başbakanlığa dayanan hükümet. Böyle bir hükümet Likud ile
İşçi Partisi arasında 1990’ların başında kurulmuştu. Likud lideri Yitzhak Şamir ile İşçi Partisi lideri Yitzhak Rabin arasında. Bu hükümete İşçi Partisi lideri Ehud
Barak da katılabilir. Veya
Avigdor Lieberman da. Böyle bir hükümetin kurulması Cumhurbaşkanı Şimon
Peres’in becerisine bağlı. Böyle bir hükümet ile dahi barış müzakereleri yönünde hızla yol almak çok zor.
İsrail’de hükümetler çok kolay bozulabiliyor, çok zor kuruluyorlar. İkinci senaryodaki hükümet, ilkine oranla çok daha kolay bozulacak cinsten. İsrail’in fazla vakit geçmeden yeniden seçime gitmesi de ihtimal dahilinde.
Bu seçim sonuçlarından sonra yeni İsrail hükümetinin -hangi hükümet olacaksa olsun- kurulması haftalar alacak. Bir tek işin bu yönü belli. Besbelli.
Böyle bir seçim sonucu tablosu karşısında, Obama yönetiminin ilk dört yılında en büyük becerisi,
silahlı çatışma ve şiddet ortamının
kontrol altında tutabilmesi olacak. Bunu gerçekleştirebildiği ölçüde, dış politikadaki önceliği olan
Afganistan-
Pakistan eksenine eğilebilecek.
Obama yönetiminden Ortadoğu (ve Filistin) sorununa çözüm beklenecekse, -bu eğer seçilirse- ikinci Obama yönetiminde beklenmeli.
Yani, Obama yönetiminin ilk dört yılı, Ortadoğu’da ‘orta sahada top çevirmek’le geçeceğe benziyor.
***
İsrail seçimlerinin ortaya çıkarttığı kaotik ve barışçı girişimler açısından hayal kırıklığı yaratacak tablo, önümüzdeki dönemin ne yönde gelişeceğini göstermeye yeterli değil. Şimdi
İran seçimleri daha da önem kazandı. Haziran ayına kadar beklemek zorundayız.
Haziran ayında
Mahmud Ahmedinecad değil de
Muhammed Hatemi veya Khalibaf kazanırsa ne olacak? Nereden baksanız, Ahmedinecad, George W.
Bush ile eşleşmeye uygun bir isimdi. Şimdi İran’a el uzatmaya istekli ve sıkılı yumruğunu açarsan el sıkışırız diye seslenen bir Obama yönetimi söz konusu. Amerika ile diyaloğa oturacak bir İran yönetimi çıkarsa?
Tuhaf bir
bölge tablosu olacak; İsrail açısından ‘bir numaralı tehdit’ sayılan İran ile görüşmeleri başlatabilen bir Amerika ve İsrail yüzünden ‘migren’ halinde bir başağrısı çekecek bir Amerika.
Böyle bir konfigürasyon görülmedik şey de değil. Amerika’da Bill
Clinton varken, İran’da reformist Hatemi baştaydı, İsrail’de Bibi Netanyahu başbakan idi.
Şayet Obama-
Hillary Clinton dönemi, benzer bir İran yönetimiyle
o dönemde kaçırılan fırsatları tekrarlamazsa; Netanyahu yine başbakan olsa bile ya siyasi ömrü uzun olmaz veya beklenmedik şekilde bir barış sürecine taraf olabilir.
Unutmayalım ki, İsrail, 1948’de İşçi Partisi eliyle kuruldu; 1956, 1967 ve 1973 savaşlarını İşçi Partisi yönetimleri altında gerçekleştirdi. Bir barış anlaşmasına
imza atan ise ilk kez iktidara gelmiş olan Menahem Begin başkanlığındaki sağcı Likud hükümetiydi.
Burası Ortadoğu. Beklenmedik gelişmeler coğrafyası.
Sözü edilen dönemlerle bu dönem arasındaki en temel fark, liderlik kalibresiyle ilgili. Şu dönemde gerek Arap ve gerekse İsrail liderleri o dönemdekilerle kıyaslanmayacak ölçüde çapsız, vizyonsuz ‘hafif siklet’ler.
Türkiye’nin ‘siyasi şansı’ belki -
evet belki- tam da bu nedenden ötürü artabilir.
Belki...