Çok akıllıca bir siyasi adım attığını kabul etmeliyiz. 1 Ocak 2009 günü devlet, TRT-6 ile 24 saat
Kürtçe yayına başlayacak,
Başbakan Tayyip Erdoğan, bilmediği dilde
Kürtçe ile, bu
ülkenin Kürt vatandaşlarına ‘Hayırlı olsun’ diye seslenecek; Kürt
Ahmet Türk anadilinde kendi partisinin grup toplantısında konuşamayacak; bunun geçerli bir mantığı olabilir mi?
TBMM İçtüzüğü’nden Ana
yasa’nın 3. maddesine atıf yapmaya kadar uzanan bir yelpazede bin dereden hukuki
itiraz getirebilirsiniz. Ama aynı itirazları TRT-6 için de pekâlâ getirebilirsiniz.
Ahmet Türk, bunu
seçim kaygısıyla yapmış. Olabilir. Niye yapmasın?
Eğer
AK Parti açısından TRT-6’in 29
Mart seçimlerine giden günlerde yayına başlamasının
iktidar partisi lehine seçimlere ilişkin bir izdüşümü olacak ise, Başbakan hafta sonu ‘DTP’nin düşürülmesi gereken kalesi’ diye nitelendirilen
Diyarbakır’da TRT-6’i başlatmış bir
siyaset adamı olarak bundan yarar sağlayacak ise, DTP Genel Başkanı’nın da ‘seçim hesabı’ dürtüsüyle buna karşılık vermesinde bir gariplik yok.
Kaldı ki, Ahmet Türk, anlaşılmaz bir dilde konuşmuyor. Kendi anadilinde konuşuyor.
Bütün ülkeye seslenmesi gerekmez mi? Ülkenin büyük çoğunluğu onu anlamadı.
Bütün ülkeye seslenmiyor. Kendi partisinin grup toplantısında konuşuyor. Hitap ettiklerinin ezici çoğunluğu onu anlıyor.
Ama böyle bir
kural yok.
Doğru, yok. Hatta, TBMM çatısı altında Kürtçe kullandıkları için milletvekilleri yaka paça cezaevine götürüldüler ve ortalama 10 yıl yattılar. Onların olduğu tarihte
Türkiye, AB’nin kapısına yaklaştırılmaz haldeydi. Şu dönemde AB ile
katılım müzakereleri yapan bir ülke. Katılım müzakerelerine başlayabilmesi
Kopenhag Kriterleri’ni asgari ölçüde yerine getirdiğine hükmedildiği içindi.
Yani, Türkiye, ‘demokratikleşebileceği’ne dair olumlu sinyal vermişti. Dolayısıyla, Türkiye’nin 1990’larda yüz kızartıcı antidemokratik uygulamasını ölçü olarak alamayız.
TBMM çatısı altında Kürtçe kullandıkları için insanların yasa koyucu sıfatlarının ortadan kaldırılarak hapse atılmaları, Türkiye’de ‘ulusal birlik’ sağlamaya yetmedi. Türkiye, en azından ruhen bölündü. Bugün, 2000’lerin ilk yıllarında, ‘ulusal birlik’ noktasına 1990’lardan çok daha yakınız.
TRT-6, bu konuda mükemmel bir adım oldu. Ahmet Türk’ün TBMM binası içinde, DTP grup toplantısında Kürtçe hitap etmesi de, bu ülkenin Türkleri ile
Kürtlerinin ‘ulusal birlik’ içinde buluşmasına daha da fazla katkıda bulunacaktır.
***
Ahmet Türk’ün attığı adımın ‘yürürlükte olan kanunlara’ uygunluğu elbette tartışılıyor. Uygunluğu pek de kuşkulu üstelik. Ne var ki, bir ülkede hukuk hayatın çok gerisinde kalırsa, hayatı hukuka uydurmak neredeyse imkansızdır da; hukuku hayata uydurmak mümkündür.
İşte Ahmet Türk, basit bir hamle ile, TBMM binası içinde kendi partisinin toplantısında anadilinde konuşarak, bir dizi kanunu ve hatta
Anayasa maddesini ‘kadük’ hale getirivermiştir. İyi yapmıştır. Hangi gerekçeyle olursa olsun, iyi olmuştur.
Tekerleği nasıl geri çevirebilirsiniz ki?
TRT-6’in 24 saat Kürtçe yayın yaptığı, yayınına Başbakan’ın Kürtçe hitabıyla başladığı, üniversitelerinde Kürdoloji enstitülerinin, Kürdoloji kürsülerinin kurulmasının tasarlandığı, bu tasarımı Ahmet Türk’ün Kürtçe konuşmasından 24 saat önce, Başbakan’ın
Mardin’de ilan ettiği bir ülkede, tekerleği nasıl geri çevireceksiniz ki?
Ayrıca niçin çevireceksiniz?
Önümüzdeki dönem, ‘
Kürt sorunu’nun şiddet boyutunun giderilmesine yönelik çabaların -özellikle perde arkasında- yoğunlaşacağı bir dönem olacak.
PKK’nın silahsızlandırılması ve PKK’nın etki alanındaki vatandaş topluluklarının Türkiye’nin siyaset sistemine entegre edilmesi üzerinde çalışılıyor. Ahmet Türk, partisi DTP’den de daha önemli bir konumda, bu çabaların en önemli aktörlerinden biri.
Onu içeri mi atacaksınız?
Bugüne dek sorunu kangren haline getiren yöntemlerle mi çözeceksiniz Kürt sorununu?
Yasaklar ile nereye geldiğimiz ortada. Özgürlüklerle ise ne yönde yol aldığımız da ortada.
TRT-6 çok doğru bir hamleydi. Özgürlüklerin önünü açtı. Ahmet Türk, dünkü son derece akıllı ‘taktik manevrası’yla özgürlüklerin önünün açılmasını biraz daha zorlamış oluyor. Hepsi bu kadar.
***
İktidar partisi ve Başbakan, birdenbire bir ‘samimiyet sınavı’ ile karşı karşıya kalmış durumda. Özellikle Başbakan, Diyarbakır ve Mardin’de son birkaç gün içinde ortaya koyduğu gayet olumlu performansını,
küçük seçim hesaplarına feda ederek, Kürt sorununa yönelik özgürlükçü hattından sapmamalıdır.
TRT-6, 24 saat Kürtçe yayın yaparken TRT-3’ün Ahmet Türk’ün konuşmasını kesmesi gülünçlüğü daha öteye götürülmemelidir.
Bu arada, Ahmet Türk’ün çok akıllıca ‘taktik manevrası’ndan DTP’liler ve
PKK yandaşları da gerekli dersi çıkarmalıdırlar.
Şiddet yerine siyaset, Kürt haklarının ileri taşınması konusunda çok daha etkili bir
araç olabileceğini gösterdi.
Türkiye’de
demokratikleşme, bugün vardığımız 2009 yılında şiddetin değil siyasetin araç olarak kullanılmasından geçiyor. Kürtlerin başta anadil kullanımı olmak üzere hakları yerine gelmeden, Türkiye’de demokratikleşme olamaz.
Türkiye demokratikleşmeden, Kürtler de haklarına sahip olamazlar.
Ahmet Türk, DTP grup toplantısında dün Kürtçe konuşarak Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda çok etkili bir adım attı.
Kürt Ahmet Türk, çok iyi yaptı...