Türkçe Olimpiyadı için kilometreleri aşıp geldiler. Dünyanın 5 kıtasından bizim dilimizle, bizim yüreğimize seslendiler.
Sizlere sonsuz teşekkür.
Sizi yetiştirenlere sonsuz teşekkür.
Gözyaşlarıyla sizlere bu ufku çizen, gönlü kırık, mahzun,
ümit bestesinin güftekarına teşekkür.
Ne muhteşem geceydi. Tüyler diken diken, gözyaşları sel oldu. Günler öncesinden belliydi böyle olacağı. O pırıl pırıl yürekler, tertemiz nasiyeler, Afrika’dan, Asya’dan, Avrupa’dan, Amerika’dan gelip bir sada bıraktılar bu gök kubbede.
Neresinden başlayayım.
O minicik yavrunun şahlanan yüreğinden fışkıran, kendi kendime “yazıklar olsun sana, işte
İstiklal Marşı böyle okunur” dedirten muhteşem gösteriden mi? Kaçımız ezbere biliyoruz bağımsızlığımızın sembolü İstiklal marşımızın tamamını? Kaçımız böylesine içten, böylesine coşkuyla okuyoruz?
Ağzına sağlık yavru. Gönlüne sağlık.Yüreğine sağlık. Bağrına bastı bu
ülke seni. Seni yetiştirenlerden
Allah razı olsun.
Başlangıcı böyle olunca ya devamı nasıl olurdu? Bir bir sahneye geldiler.
Afrikalı çocuğu gördünüz mü? Önce gösterisini yaptı, ardından aklımızdan hiç silinmeyecek o sözleri söyledi.
“Ben de sizdenim”
Neydi bu? Bir
rüya mı? Afrika’nın bir köşesinde, daha 14-15 yaşında bir çocuk, Türkçe sesleniyordu. “Ben de sizdenim, bakın sizin gibi konuşuyorum, yıllardır hasretle yollarınızı gözledik, nerede kaldınız?” diyordu.
Bir
gözyaşı tufanı da orada koptu.
Sonra arkadaşları çıktı sahneye. Irak’lı,
Kazak, Moğol çocuklar. Türkçe şiirlerini okudular. Ne
okuması, yaşadılar. Hiçbirini diğerinden ayırmak mümkün değildi.
Derken Ukrayna’dan gencecik, bir
kız çocuğu geldi. Mahcup bir edayla tanıttı kendini. Elvira Saranayeva imiş ismi.
Salondan çıt çıkmıyordu. Elvira, “Önden Giden Atlılar”ı okuyordu.
Ne
tatlı bir musıkisi vardı sesinin. Bir şiir okuma denmezdi buna. Bu başka bir şeydi. İnsanın içini hoplatan, ılık ılık ruhuna işleyen.
Hani hüzünlü bir
şarkı duyarsınız, sözlerini anlamasanız da ruhunuz hisseder, gözleriniz yaşarır ya. İşte tam öyleydi, Ukraynalı kızın okuduğu şiir.
Ve hak ettiği birinciliği aldı jüriden.
Bitmesin bu gece diyorduk hepimiz. Bu tablo hiç bozulmasın.
Şarkı finallerindeydi sıra.
Kırgızistan,
Kazakistan,
Gürcistan.
Bosna Hersek,
Kenya ve
Belarus finallere kalmıştı. Salon yıkılıyordu adeta. Coşku, heyecan, hüzün iç içe geçmişti. Şarkı finallerine katılan öğrenciler müthiş bir sahne performansı sergiliyor, şarkıların asıl sahiplerine taş çıkartıyorlardı. Ve eminim bu şarkıları seslendiren sanatçılar salonda olsalardı her birinin gözlerinden öpüp bağırlarına basarlardı.
Şarkıları dinlerken, iyi ki jüride değilim diye sevindim doğrusu. Nasıl ayırırdım birini diğerinden. Onların hepsi gönüllerin birincisi oldu. Jüri de çok zorlanmış olacak ki iki birinci seçti. Biri şirinliğiyle, sevecenliğiyle, coşkusuyla herkesi kendine hayran bırakan, Belaruslu Kseniaya Juk, diğeri de içli sesiyle “sen gelmez oldun” derken, herkesi hüzne boğan
Bosna-Hersek' class='textetiket' title='Bosna Hersek haberleri'>Bosna Hersekli Harisa Murtic’di.
Buraya kadar geceyi anlattım. Ancak hepsini bir kenara koyup
TBMM Başkanı Bülent Arınç’a ayrı bir yer açmak istiyorum. Gecenin sonuna bir hitam-ı misk lazımdı. Hitabetiyle herkesin takdirini kazanmış
Meclis Başkanı çıktı kürsüye. O ana kadar gördükleriyle, yaşadıklarıyla dolmuştu besbelli. Kelimeler arka arkaya dökülüyordu ağzından. Türkçe Olimpiyadı ve arkasındaki mana ancak bu kadar güzel, ancak bu kadar öz anlatılabilirdi. Salon bir yandan ağlıyor, bir yandan ellerini patlatırcasına alkışlıyordu
Meclis Başkanı’nı.
Ve gece bittiğinde yıllardır beklenen, hayalleri kurulup, rüyaları görülen bir güzelliğin gerçekleşmesine ne kadar yaklaşıldığını anlatıyordu herkes.