CELAL TALABANİ İLE AŞILAN EŞİK

Ankara’da Celal Talabani ile görüşmemin ardından bu konuda bazı “işaretler”in alındığını söyleyebilirim.


Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin 24 saati kapsayan “hızlı Ankara ziyareti”, Türkiye’nin gerek “Kürt sorunu” ve gerekse bununla irtibatlı olan ve odağına PKK’nın yerleştiği “terörle mücadelesi” ya da “güvenlik sorunu” açısından bir “eşiği atlamasına” yardımcı olabilir. Talabani, Ankara’ya gelmeden önce, ziyaretin “resmi olmayıp” bir “çalışma ziyareti” olacağının açıklanmasının ve Irak Cumhurbaşkanı’nın beraberinde getireceği heyetin kompozisyonu belli olduktan sonra, Brüksel’den yazdığım yazıda, bir takım “soru işaretleri”ni dile getirmiş ve yazımı şöyle noktalamıştım: “Bu görüşü değiştirebilecek tek şey, ziyaretin sonundan, Türkiye ile Irak’ın kuzeyi arasında yepyeni bir açılımın çıkması ve yakın gelecekte uygulanmaya konması olabilir.” Ankara’da Celal Talabani ile görüşmemin (M.Ali Birand, Hasan Cemal ve El Cezire televizyonu Türkiye temsilcisi Yusuf el-Şerif ile birlikte) ardından bu konuda bazı “işaretler”in alındığını söyleyebilirim. Talabani, Türkiye ile arayı “ısıtmak” için her türlü “mesajı” kamuya açık vesilelerde –Çankaya Köşkü’ndeki akşam yemeği konuşması başta- verdi. Kendisini belirgin biçimde “boykot” eden askere bile teşekkür etti, çiçek attı. Cumhurbaşkanı olarak “egemenliğini korumaya” kendi deyimiyle “Kur’an’a el basarak yemin etmiş” biri olarak, ülkesinin topraklarında gerçekleşen bir askeri operasyondan bir hafta sonra Ankara’da öyle sözler sarfetmesinin, hatta ziyaretini, öğrendiğimize göre “kendi isteğiyle” öne alarak gerçekleştirmesinin elbette bir anlamı, bir mesajı var. Konuşmasında “Büyük Türk halkı” sözcüklerini özellikle vurguladı. Kuşkusuz, Türkiye’nin bir “yeni Kürt politikası”na yönelmesi ihtimaline ilişkin “ipuçları”, kamuya açık, basında yer alan konuşmalarından ziyade, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile iki saate yakın süren, Başbakan Tayyip Erdoğan ile bir saatlik “başbaşa” görüşmelerinde yatıyor. Celal Talabani, Gül ile görüşmesini “içten ve mükemmel” sözcükleriyle bize nitelerken, “Sanıyorum, Sayın Cumhurbaşkanı, söylediklerime ikna oldu” dedi. Irak Kürt Yönetimi’nin Türkiye ile her alanda “yakın ilişki” kurmaya hazır olduğunu, Ankara’ya gelmeden önce Mesut Barzani ile görüştüğünü ve Kürt Bölge Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin davet edilmesini, Tayyip Erdoğan’a önereceğini de açıkladı. Türk tarafından da, çok yakında Neçirvan Barzani’nin davet edilmesi için temasların başlatılacağına ilişkin “duyum” aldık. Dolayısıyla, Talabani’nin uzun süredir beklenen Ankara ziyaretinin, kendi açısından “hedefine ulaştığını” söylemek yanlış olmaz. *** *** *** Çankaya Köşkü’ndeki yemek öncesinden, Talabani’nin bacanağı ve Irak Su İşleri Bakanı Dr.Latif Reşid’e “Niçin apar topar geldiniz?” sorusunu yönelttim; “Bu ziyareti, Bağdat istiyordu, Ankara istiyordu, Erbil istiyordu, Amerikalılar istiyordu ve kendisi (Celal Talabani) istiyordu. Zamanlamasına muhalefet edenler, eleştirenler oldu ama kendisi bu Ankara’ya gelmeme eşiğinin aşılmasında ve yeni bir sürecin önünün bir an önce açılmasında ısrarlı oldu” karşılığını verdi. Bu arada, Abdullah Gül’ün yemek konuşmasında basının atladığı önemli bir vurguyu gözden kaçırmamak gerekiyor; Gül, Talabani’yi “Türkiye’yi ziyaret eden ilk seçilmiş Irak Cumhurbaşkanı” olarak selamladı. Abdullah Gül’ün nasıl Cumhurbaşkanı seçildiğine ilişkin süreç de, göz önüne alınırsa, bizim basının özellikle öne çıkartmaya özen gösterdiği “protokol”deki “asker boykotu”nun, Türk ve Irak’ın Kürt cumhurbaşkanları arasında, bundan böyle “Türkiye-Irak ilişkileri”nde “belirleyici olmayacağı” hükmüne varabiliriz. Unutmayalım ki, “protokole ilişkin” asker boykotu, Talabani’ye özgü bir durum değil; bundan Abdullah Gül de nasibini aldı. Buradan hareketle, Talabani’nin Ankara ziyaretinin ardından, artık “sivil çözüm inisyatifi”nin ön almaya başlayabileceğini de düşünebiliriz. Celal Talabani, bizimle Camlı Köşk’teki bir saatlik söyleşisinin başında, “Türkiye ile Irak arasında stratejik işbirliği ilişkilerinin kurulmasını hedefledikleri”nden söz etti. Bu ilişki, iki ülke arasında yoğun bir ekonomik ortaklığı içerdiği gibi, PKK konusuyla etkili biçimde uğraşmak için bir “kapsamlı planı” da gerektiriyor. Peki, “kapsamlı plan” var mı? Talabani, buna “Bu Türkiye’nin işi. Bunun içinin nasıl dolacağına biz karar veremeyiz” dedi. Ancak, Gül ve Erdoğan’la başbaşa görüşmelerinde bu konuda öneriler getirdiğine benim pek şüphem yok. Çünkü, Irak tarafı, Tayyip Erdoğan’ın bu yönde eğilim taşıdığına zaten inanıyor. Bunun kanıtı, Talabani, Türk-Irak İş Konseyi ile yandaki salonda toplantıda bulunduğu sırada, bizle konuşmakta olan Irak Hükümet Sözcüsü Ali Dabbagh’ın anlattıkları. Ali Dabbagh, Irak Başbakanı Nuri el-Maliki adına, kısa süre önce Türkiye’ye gelerek, Tayyip Erdoğan ile, PKK konusu dahil, Türkiye’nin Irak’ı da ilgilendiren “Kürt politikası” hakkında görüşmüş. Basına yansımayan bu ziyaretlere ek olarak, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bilgisi altında Türkiye’den bazı devlet görevlilerinin Erbil’e giderek Mesut Barzani ile yaptığı görüşmeler var. Ali Dabbagh, Başbakan’ın bir “kapsamlı plan” getirmediğini ama “sorunu” çözme yönünde bir “niyet” taşıdığını ifade etti. *** *** *** Talabani’yi dönersek... Her vurgusunda Mesut Barzani’yi kolladığı seziliyordu. Mesut Barzani’ye bazı sözlerinden ötürü Türkiye’de kızgınlık olmakla birlikte haksızlık yapıldığı kanaatindeydi. “Ta 1990’larda İrlanda’da bizimle onun arasındaki iç savaşı durdurmak için düzenlenen Drogheda Konferansı’nda PKK için terörist örgüt sıfatını kullanan ilk kişinin onun olduğunu, 4000 dolayında peşmergesinin PKK ile savaşırken öldüğünü unutmayın” dedi. Mesut Barzani’nin de Türkiye’ye gelmeye ve yakın ilişkiler kurmaya hazır olduğunun altını çizdi. Irak’taki Kürt yönetimi ile yakın ilişkilerin, PKK’nın “hayatını zorlaştıracağını” belirtti. Bununla birlikte, ne Barzani’nin, ne kendilerinin ne de Amerikalıların, PKK’yı Kandil’den sökemeyeceğini, ama kontrol ettiği bölgede PKK’nın enterne edilebileceğini ve o şekilde etkisizleştirilebileceğini öne sürdü. Amerikalıların, isteseler, Kandil’de PKK’yı bitirebileceği itirazına karşılık, “Vietnam’da ne oldu? Bugün Afganistan’da onca güce rağmen Taliban’ı bitirebildi mi? Bu işler öyle o kadar kolay olmuyor” diye konuştu. PKK ile etkili mücadele için, bugüne dek sözü edilen ama işletilmeyen Türkiye-Irak-ABD “üçlü mekanizması”nın kurulması ve işletilmesi üzerinde durdu. Irak dendiğinde, bu sadece Bağdat demek değil, Erbil’i de kapsıyor. Erbil ile yani Irak Kürdistan Bölge Yönetimi ile yakın ilişkilerin, onu “ayrı bir otorite olarak tanıma anlamına gelmeyeceğini” daha önce Ali Dabbagh, “Türkiye’nin anlaması gereken, Barzani’nin Irak devlet sisteminin bir parçası olduğudur. Anayasal bir konumu var. Onunla ilişki kurmak, Irak devleti ile ilişki kurmak demek. Bağımsız Kürt devletini tanımak anlamı taşımaz. Irak’ın federal yapısı, Türkiye’nin görmeyi en istediği şey olmayabilir ama Irak’ın yeni yapısını da olduğu gibi görmek ve ona göre davranmak gerekir” sözleriyle bize fade etmişti. Kısacası, Talabani’nin bir günlük “çalışma ziyareti”nden yakın gelecekte, içine Barzani’yi de alacak ve PKK ile mücadeleye yeni bir ivme kazandıracak “çarkların döndürülmesi”nin çıktığı izlenimini aldık. *** *** *** Söyleşimiz sırasında, Türkiye gündeminde her vakit yer bulabilen sorunlu, pürüzlü Kerkük konusunu ben açtım. Talabani’nin anlattıklarına bakılırsa, yol daha çok uzun. “Önce Kerkük’teki üç topluluğun, Türkmen, Kürt ve Arapların uzlaştırılması gerekiyor” diyor. “Bu toplulukların birinin istediği çözümü diğer ikisinin rızası olmadan empoze ederseniz, sorunu çözmüş olmazsınız” diyerek, Kerkük’ün referandum ile Kürt bölgesine dahil edilmesinin şu anda “kendi önceliği olmadığını” ima ediyor. Kendisi de Kerküklü bir aileden gelen Irak Cumhurbaşkanı, ayrıca, referandumdan önce nüfus sayımı yapılması şartı bulunduğunu, nüfus sayımı yapılabilmesi için Kerkük il sınırlarının Saddam’ın değiştirdiği eski durumuna iade edilmesi gerektiğini hatırlatıyor ve “İllerin sınırlarının belirlenmesi ise sadece Kerkük’e ilişkin bir mesele değil, aynı durumda daha bir çok il var. Bu da konunun ele alınması ve çözümünü uzatıyor” diyerek, Kerkük konusunun daha çok su kaldıracağını anlatıyor. Kerkük’e ilişkin olarak Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyelerinin bir öneri getirebileceğine oysa, kendisi ve yardımcıları arasında da bu konuda tam bir mutabakat bulunmadığınıa o nedenle konuya Birleşmiş Milletler’in bir özel temsilciyle dahil olduğuna işaret ediyor. Bütün bunlardan çıkartılabilecek sonuç, Kerkük, şu ara Türkiye ile Irak ve/veya Kürt yönetimi ile “başlıca sorun” ya da “öncelikli sorun” olmayacak durumda. Buna karşılık, çıkması yılan hikayesine dönen Irak Petrol Yasası’nın, Irak Parlamentosu’nun tatililinin bitmesinin ardından –yani bir-iki ay içinde- çıkabileceğini, bu konudaki sorumuz üzerine Celal Talabani söyledi. Irak Petrol Yasası ile ilgili bilgi verirken, Kürtlerin iki noktadan itiraz etmiş olduğunu, ama bu itirazların haksız olduğunu da söyledi. Irak Petrol Yasası, üzerindeki yoğun tartışmalardan sonra, geçen yıl bu zamanlardaki ilk taslak üzerinde konsansüs sağlanmış olarak çıkacak. Irak Petrol Yasası’nın çıkması, Türkiye’nin “Irak stratejisi”ne ve bu çerçevede “Kürt politikası”na da yeni açılımlar getirebilecek özellikler taşıyor. Unutmadan, Ali Dabbagh, kendisinin Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Başşar Esad ile yürüttüğü ikili temaslarda, Irak ile bu komşu ülkeler arasında “ekonomik entegrasyon” aradıklarını, Kürt meselesinin çözümünün de bu açılımdan etkilenebileceğini söylemişti. Celal Talabani’nin “hızlı Ankara seferi”nin açabileceği yol, Kürt sorunu, PKK ile mücadele, Erbil ile ilişkiler ve Irak petrol ve doğal gazında Türkiye payının bir “büyük paket” içinde toplanmasını mümkün kılabilir. Celal Talabani’nin Ankara ziyaretiyle, Türkiye açısından, Washington’un çoktandır görmeyi istediği ve aşılmasını desteklediği “eşik”ten geçildi. Talabani’nin Ankara ziyareti, vereceği sonuçlar bakımından, sonrasının da dikkatle ve ilgiyle izlenmesini zorunlu kılıyor...
<< Önceki Haber CELAL TALABANİ İLE AŞILAN EŞİK Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER