TÜRK LOKUMU

Sanat nedir? Hangi tür nesnelere 'sanat eseri' adı verilir? Sanatçı kimdir; onu diğer mesleklerden ayıran tam olarak nedir?


Cevap vermesi artık iyice zorlaşan sorular bunlar... 'Artık' kelimesini özellikle kullandım. Bir vakitler, insanda " güzel duygular " uyandırmak üzere yapılmış nesnelere sanat eseri denirdi: Resim, şiir, roman, heykel, müzik, vb... 'Güzel duygular' denince... Buna kahramanlık, zafer, cesaret, yardım, kardeşlik filan da dahildi. Sanatçılar etkili eserler ortaya koyabilmek için yeni fikirlere, yeni bakış açılarına başvuruyorlardı elbette... Ancak ' fikir' ikinci planda kalıyordu genellikle. 20'nci yüzyılın ilk yarısında bu anlayış kökten sarsıldı. Mesela Dada akımı, " estetiğin ", güzel duyguların pabucunu dama attı. Sanat eseri artık " güzel " olmak, " hayranlık " uyandırmak, " keyif " vermek, aşkı hatırlatmak zorunda değildi. Fransız sanatçı Marcel Duchamp'ın, 1917 yılında bir pisuarı erkekler tuvaletinden alıp üstüne " fıskiye " yazarak New York'ta sergilemesi bir dönüm anıdır. Duchamp'ın yaptığı "jestin" önemini, 4 Aralık 2004'te burada tartışmıştık: İngiliz Daily Telegraph gazetesi, kapsamlı bir anket düzenleyerek, 500 sanatçıya, " Son 100 yılın sanat eseri hangisidir " diye sormuştu. "Fıskiye " yüzde 67'lik bir oranla birinci gelmişti. İlk bakışta akıl alır gibi değildi: Nasıl oluyor da bir sanayi ürünü olan "pisuar" 100 yılın sanat eseri seçiliyor? Cevap: Çünkü artık sanat eseri "güzel" olandan, " tuhaf ", hatta " çirkin " olana doğru kayıyordu. Sanatçı " üstün yetenekli " bir kişi olmaktan çıkıyor... Ürettiği fikirlerle; " şaşırtan ", " kızdıran ", " üzen ", " açmaza düşüren ", " kışkırtan " bir kişi haline geliyordu. Bu satırları okuyanlar arasında acaba İstanbul Modern Sanatlar Müzesi'ni ya da geçenlerde düzenlenen " Contemporary İstanbul " adlı Çağdaş Sanat Fuarı'nı gezen var mı? Eğer oralara giderseniz yukarıda anlattığım değişimin yansımalarını gözünüzle görür, kulağınızla işitirsiniz: Sanatçı tuvalle, boyayla, mermerle, bronzla sınırlamıyor kendini... Bilgisayar, projeksiyon makinesi, TV, bit pazarından toplanmış çeşitli nesneler, kablolar... Aklınıza gelebilecek hemen her şey sanatın hizmetinde! Ve modern sanatçı " Nasıl şaşırtırım " ya da " Hayatı nasıl sorgularım " diye soruyor kendine. Gelelim sadede... Olayı biliyorsunuz: Avusturya'nın başkenti Viyana'da bulunan Teknik Üniversite'nin bahçesindeki heykel sergisinde, heykeltıraş Olaf Metzel'in, 'Turkish Delight' (' Türk Lokumu') adlı bir eseri sergilendi. Bu bir kadın heykeliydi: Türbandan başka üstünde hiçbir giysi olamayan bir kadın! Avusturya'da yaşayan Türklerin başlattığı protestolara, kısa sürede bizim medya da katıldı: Hakarete uğramıştık! Aşağılanmıştık! Nasıl olur da " Türk-Müslüman kadın " böyle tasvir edilirdi? Heykele yönelik eleştiriler arasında "en hafifi" bir gazetedeki "tatsız" sözüydü. Valla arkadaşlar... Yukarıda çağdaş sanatın geldiği noktayı anlatmaya çalıştım. Şimdi size bir şey söyleyeyim: Protestonun yoğunluğunu artırarak, Metzel'in özür dilemesini, heykeli kaldırmasını ve bir daha bu tip bir iş yapmamasını sağlayabilirsiniz. En sonunda da, " Herife dersini nasıl da verdik " diye sevinebilirsiniz. Ama böyle bir zihniyete sahip olarak... Ne " çağdaş uygarlık seviyesine " ulaşabilirsiniz, ne de Avrupa Birliği'ne girebilirsiniz. Daha da kötüsü: Sizdeki bu kafayla, Türkiye'nin demokratikleşmesi, toplumun özgürleşmesi de mümkün olmaz. Bunu aklınıza sokun, ondan sonra ne yaparsanız yapın. Benden söylemesi.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER