"Rüyalarını dahi"
Türkçe gören
Kürt
Size daha önce
Türkiye ile
İsveç arasında kurulan ' Citizens Without Boundaries' (
Sınır Tanımayan Vatandaşlar ) adlı entelektüel platformdan söz etmiştim.
Herkese açık toplantılarda genellikle iki kişi konuşuyor. Bu kişilerden biri İsveçli (bazen de Norveçli, Fin, vb.) bir entelektüel oluyor. Yanında da Türkiye'den, benzeri konumdaki bir kişi bulunuyor.
Romancı,
şair, öykücü, tiyatrocu, akademisyen, gazeteci kökenli konuşmacılara izleyiciler sorular yöneltiyor.
Bu mütevazı toplantılara, Türkiye'den konuşmacı olarak
Murat Belge, Aslı Erdoğan, Fuat Keyman,
Mustafa Akyol, Refik Algan gibi pek çok isim katıldı.
Ben de farklı zamanlarda yaptığım konuşmalarda... Nurculuk hareketinin gelişimini... " Sözde " sıfatının " sözde
Ermeni soykırımı " ya da " sözde vatandaş " gibi Türkiye'deki çeşitli kullanım biçimlerini...
Çanakkale Savaşı'nın popüler kültürdeki 'hatırlanış' tarzlarını anlattım.
Geçen gün İstanbul'da yapılan son toplantının konusu ise " dil, şiir ve kimlik " idi. İsveçli şair Ida Börjel'in yanında Kürt kökenli şairimiz
Bejan Matur vardı.
Bejan Matur'un konuşmasındaki bir bölüm gerçekten ilginçti. Matur'un anadili
Kürtçe. Türkçeyi okulda öğreniyor. Hayatın akışı içinde Türkçe konuşup yazıyor.
Şiirlerini de sadece Türkçe kaleme alıyor.
Matur, yaşayan en önemli şairlerimizden
Fazıl Hüsnü Dağlarca ile tanışmış. Giderek derinleşen sohbette Matur, Türkçe konuştuğunu, Türkçe yazdığını filan anlatınca...
Dağlarca sormuş: " Sen Kürtçe bir kelime oyunu, bir mecaz, bir istiare, bir metafor kurabilir misin? "
"
Hayır " diye
cevap vermiş Matur, " rüyalarımı dahi Türkçe görüyorum. Kürtçe ise zihnimde bir
müzik, bir
ritim, bir melodi olarak var. "
Dağlarca şaşırmış: " O halde sen bir Türk şairisin! Peki, niye kendini ' Kürt şair ' olarak tanıtıyorsun? "
Matur'un, salondaki tüm dinleyicilerin merak beklediği cevabı şöyleydi: "Çünkü kendimi Kürt hissediyorum . "
Aynı ülkede, aynı rejim içinde yaşasalar da, insanları birbirinden ayıran, hatta çatışmalarına yol açan çeşitli faktörler var.
Eskiden, daha çok " sınıfsal " ayrımlardan söz ederdik: Zengin-fakir, burjuva-
işçi gibi...
1980'lerden itibaren " kimlikler " öne çıktı: Cinsel, dinsel, etnik farklılıklar...
Son dönemde, "
Kürt sorunu " nedeniyle yoğun bir
tartışma içindeyiz. Bu konudaki önemli sorulardan biri de şu:
" Kürt kimliğinin, Türk kimliğinden farkı nedir? "
Gelenek-görenek açısından uzak düşmeyen...
Evlilik ve din sayesinde birbirine sıkıca bağlanmış bu grupların ayrımı hangi noktada temelleniyor?
Siyaset bilimci Prof.
Mümtazer Türköne, " Dil... " diyor, " sadece dil farkı var aralarında. Onun ötesinde bir çizgi çizilemez... "
Bejan Matur'u dinleyene kadar bu yaklaşım bana da makul geliyordu.
Ancak... Şiir gibi zor bir alanda Türkçe at koşturan... Rüyalarını dahi Türkçe gören... Kırık dökük Kürtçesini ise sadece annesiyle paylaşan Matur... Nasıl oluyor da kendini Kürt hissediyor?
Kültür ortak... Dil ortak... Din ortak... Peki, bu farklılık hissi nerede temelleniyor?
Yoksa farklılık hissini yaratan, taa çocukluktan gelen o ritim ve melodi algısı mı? Bu kadar basit ve bu kadar karmaşık mı?