Ölçüp biçmeden, olayın farklı yönlerini hesaba katmadan ortaya atılan bu talep, Hükümet'in ve Genelkurmay'ın " sabırlı ama kararlı" tutumuyla savuşturuldu.
5
Kasım'daki
Başbakan Erdoğan-Başkan
Bush görüşmesinden sonra da dudak bükenler çok oldu. Onlara göre " dağ fare doğurmuştu ".
Artık daha net bir biçimde anlaşılıyor ki, ErdoğanBush görüşmesi somut sonuçlara yol açacak.
Emekliliğinden öce MİT'in İstihbarattan Sorumlu
Müsteşar Yardımcısı olan
Cevat Öneş, o görüşmede
PKK'nın "
tasfiye " edilmesine karar verildiğini söylüyor. (
Taraf, 19 Kasım )
"Tasfiye" derken tam olarak neyi kastediyoruz? Bunun somut karşılığı nelerdir: Silah bırakma?.. Bazı üst düzey yöneticilerin
Türkiye'ye teslimi?..
Mali kaynakların kesilmesi?.. Örgütün
Kuzey Irak'tan aldığı
lojistik desteğe son verilmesi?..
Belli ki bu ve benzeri tedbirlerle PKK, Türkiye'yi rahatsız edemez hale getirilecek.
Son bir gayretle, "
altın vuruş " yapan eroinmanlar gibi, büyük bir saldırı düzenler mi? Yapmaya kalkışır ama başarılı olamaz. Çünkü ABD, " geldiklerini " Türkiye'ye bildirecektir.
Süreç böyle devam ederse Türkiye,
Kandil'e
operasyon da yapmaz. Çünkü gerek kalmayacak.
Velhasıl gidişat iyi.
Ancak bir nokta beni kaygılandırıyor.
Soru şu: ABD'nin, PKK'yı tasfiye etmesi karşılığında Türkiye ne verdi? Cevat Öneş'in, " Buna karşılık, biz de
Barzani 'yi tanıyacağız " demesi beni tatmin etmiyor.
"Aşiret reisi " filan diyerek " siyaseten " aşağıladığımız Barzani'yi, "
ekonomik " olarak zaten tanımış durumdayız.
Kuzey Irak, milyonlarca dolarlık iş yapan Türk şirketleriyle dolu...
Başka bir şey olmalı. Daha esaslı, daha önemli bir şey verdik. Ama ne?