Gürcistan başkentinde bulunma nedenimiz, Baku-Tiflis-
Kars demiryolunun temel atma töreni idi ama Gül, Tiflis Marriott otelinin terasında karşısında bir grup Türk gazetecisini bulunca, kendisine yöneltilen sorular da,
Kuzey Irak’tan DTP’ye uzanan alanı kapsayınca, Cumhurbaşkanı’nın “
Kürt sorunu
mesajları” kendiliğinden ortaya çıktı.
Abdullah Gül, önce,
Kuzey Irak’taki Kürt yönetimine ilişkin oölarak “Aklı selim emareleri sanki görülmeye başlanmış gibi” dedi. Bunu görmeyi hem “arzu ettiklerini” söyledi, hem de “görülmeye başlandığını” belirtti.
Irak Kürtleri ile bir “yeni sayfa” açmaya istekli bir uslupta konuştu ve
Amerika’yı ima ederek, “Aramıza başkalarının girmesine gerek yok” ifadesini kullandı. Gül, Iraklı Kürt yöneticileri il
e devletin tüm birimlerinin uzun geçmişe dayalı ilişkilerini hatırlattı ve son günlerde ortaya çıkan “
pembe tablo”ya karşılık, ihtiyatı elden bırakmak istemeyerek, “aklı selim emareleri görülmeye başlanmış” olmakla birlikte, “rehavete girmiyoruz” vurgusunu yaptı.
Gül açısından, Iraklı Kürtlerin “
PKK’ya
destek çıkmak” ile “
Türkiye’nin dostluğunun getirisi” arasındaki “hesabı” doğru yapmaları gerekiyor. “Aklı selim emareleri” ve “Türkiye’nin arzusu” bununla ilgili.
Abdullah Gül ile “Tiflis sohbeti”nde asıl çarpıcı husus, Türkiye Cumhurbaşkanı düzeyinde,
Kürt sorununa yönelik olarak ortaya konan “sağduyu” ve bunu dile getiren “mesajlar”dı.
*** *** ***
Birinci mesaj, “Kuzey Irak’taki PKK varlığını kuvvet kullanmadan da bitirilebileceğini düşünüyor musunuz?” sorusuna verdiği
cevap. “Tek yol gerekmez” karşılığını verdi ve ekledi: “Gerçekçi, netice alıcı, kapsamlı politikalar gerekli.”
Cumhurbaşkanı’nın bu cevabından, “Kuzey Irak’a askeri harekat”ın eli kulağında olmadığı, hatta gündemden yavaş yavaş düşürülmeye başlandığı hükmüne de varmak mümkün.
Gerçi, Abdullah Gül, “
silahlı güç kullanma kararlılığı”nın istenen sonuçları siyasi yoldan elde edebilmek için şart olduğuna da değindi ve “Elinde silah olanla silahla konuşulur ve elinde silahı bulundurdukça, kendisiyle bu şekilde konuşulacağını” kararlı biçimde ortaya koymanın, bu yapılmadan siyasetin sonuç vermeyeceğini doğru biçimde vurguladı. Ama, siyasi iktidardan son günlerde gelen açıklamalarla, Cumhurbaşkanı’nın Tiflis mesajı birlikte okunduğunda, “Kuzey Irak’a askeri harekat konuşmayacağımız” bir zaman dilimine adım attığımız da seziliyor.
İkinci ve çok önemli mesaj, “Kürt sorunu”na ilişkin genel yaklaşımla ilgili. Abdullah Gül, “gerçekçi”, “akıllı” sözcüklerinin özellikle altını çiziyor ve bunlara “soğukkanlı”, “dikkatli”, “uzman görüşüyle hareket etmek gerek” sözcüklerini ekliyor.
Dünyanın başka yerlerinde “bize benzeyen örnekler”den söz ediyor. Bu örnekleri, “sadece
İspanya demiyorum,
Latin Amerika’da filan” diye muğlak bıraksa da, akıllara “İspanya
tipi bir
düzenleme”yi getirmiş oluyor.
Ne demek, “kapsamlı” çözüm, “soğukkanlı, gerçekçi”, “uzman görüşü”ne esas alan yaklaşım?
“Kapsamlı çözüm”den “askeri çözüm”ü dışladığı anlaşılıyor; çünkü “Bu işler öyle doldur-boşalt olmaz. Bugün 10 kişi öldürdük, şu gün şu kadar
terörist öldürdük demekle olmuyor. Terörist üreten yapıyı değiştirmek gerekiyor.”
Ve, ayrıntılandırıyor düşüncesini; “Terörist ürememesi lazım. Geçici suskunlar olabilir. Ama, terör üremeye devam ederse, bu başarısızlık demektir.”
Arkasından bir çarpıcı değerlendirme daha: “Türkiye’de teröre başvurmak için bir gerekçe yok. Bunun meşruiyeti yok. O nedenle, PKK’ye
terörist diyoruz...”
Tiflis’te Türkiye Cumhurbaşkanı’nın ağzından yükselen en çarpıcı mesajlardan biri, “Kürt’üm diyen vatandaşın aidiyetini zayıflatmamak lazım” cümlesinde ifadesini buluyor.
Mesajlarının şu bölümü özellikle ilginç; zira, PKK terörünü, “Kürt sorunu”ndan ayırdederek, değerlendirmek istiyor. “Her etnik yapı içinde terörist çıkabilir. Türkler içinden de çıkabilir. Çıkmadı mı? Ne örgütler çıkmıştı. Türk diye sempati mi duyacağız?
Biz, nasıl, Türk etnik yapısı içinden çıkan teröriste sempati göstermezsek, Kuzey Irak’takiler, Irak Kürtleri de öyle yapmalı. PKK’ya Kürt diye sempati göstermemeliler.”
Gül’ün “uzmanlar”dan kastının ne olduğunu soruyoruz? Sorarken, “Acaba
Genelkurmay’ı mı kastediyor” düşüncesi zihnimizde. “Siyasi ve askeri uzmanlar” diyor. “Siyasi”den kastı, devletin çeşitli kurumları. Ve, onların, karar için
rapor verdiği yürütmenin başındakiler. Kim onlar? Cumhurbaşkanı ve
Başbakan.
Yani, Abdullah Gül, “Kürt sorunu”na ilişkin atılacak adımlardaki “uzman görüşü”nü kendisi ve
Tayyip Erdoğan’ın belirleyeceğini de böylece açıklamış oluyor. Yani, öncelikli olan “siyasi irade” ve “siyasi karar.”
Üçüncü can alıcı mesaj, DTP’nin kapatılma davasına ilişkin. Cumhurbaşkanı sıfatı taşıdığı için bu konuya “doğrudan” girmek istemediğini söylüyor ama bu konuya ilişkin verdiği mesaj, yeterince açık. “Demokrasi tek başına terörü yenemez ama izole eder... Teröristin istediği ise daima
eylem yapmaktır, bunun ortamını ortaya çıkartmaktır. Kendi halkımızın istismarını önlemeliyiz” sözleriyle, Devlet Başkanı, “devletin yargısı”na gayet anlaşılır bir mesaj iletmiş oluyor.