Genelkurmay 2. Başkanı Ne Diyor?
Bir yerlerde yanlış yapılıyor ama nerede?
Birileri tarafından uyutuluyoruz ama neden?
Birileri tarafından üstümüz örtülüyor ama neden hâlâ uyuyoruz?
Genelkurmay 2. Başkanı
Orgeneral Hasan Iğsız Pazar günü bir açıklama yaparak
Aktütün saldırısıyla ilgili bilgi verdi.
Bilgi kirliliğinin önlenmesi adına önemli bir adım.
Kafalardaki soru işaretlerinin giderilmesi adına gerekli bir adım.
Kamuoyunu bilgilendirme adına çok mühim bir adım.
Ancak…
1. Iğsız Paşa,
“sınırlarımızın ve bölgenin BBG evi gibi gözlendiğini” söyleyen Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral
Yaşar Büyükanıt’ın sözlerini
“Burada kuş uçsa görürüz. Hayır. Kimse göremez.” diyerek karşıladı.
Soru: Birisi Genelkurmay eski Başkanı, diğeri Genelkurmay’ın şimdiki 2. Başkanı.
Emekli orgeneral Büyükanıt ile Iğsız Paşa’nın açıklamaları arasında bir çelişki yok mu?
2. Iğsız Paşa; Aktütün Karakolu’nun yerinin değiştirilmesi kararının 2007 sonbaharında verildiğini ama coğrafi zorluklar nedeniyle inşanın 2009 yazına ancak tamamlanabileceğini söylüyor.
Soru: Askeriyede işler bu kadar gecikmeli mi yapılabiliyor? Dünyanın farklı coğrafyalarında, farklı zorluklarla kısa zamanda inşaatlar yapan ve övgü alan Türk müteahhitleri, o
arazi şartlarında
karakol inşa edemeyecek kadar yetersiz mi?
3. Iğsız Paşa;
“karakolları Jandarma Genel Komutanlığı kendi imkanları ile yapıyor” diyor.
Soru: Bu cümle,
“maddi açıdan sıkıntımız var aslında, karakolları zamanında yapmak için yeterli paramız yok” anlamına mı geliyor?
Peki, bu devletin bütçesinden ayrılan 13 milyar 200 milyon liralık pay yetmiyor mu ki o karakol inşaatları bu kadar yavaş ve o kadar kalitesiz yapılıyor? Ayrıca o
baraka tipi yapıları, bütçeye falan gerek kalmadan, orta halli bir vatandaşın bile yaptırabileceği gerçeği unutuluyor mu?
Devletin ayırdığı pay yeterli gelmiyorsa
“milletimiz var” gerçeği göz ardı edilmiş olmuyor mu? Milletin kapısı çalınıp,
“çocuklarımızın daha güvenli ve sağlam yerlerde askerlik yapmalarını istiyoruz ama imkanımız da bu. Himmetinizi bekliyoruz” demek, o kadar imkansız mı?
4. Iğsız Paşa; ardı ardına aynı karakola yapılan saldırıların, buranın önemli bir yer olduğunu gösterdiğini belirtiyor ve ekliyor:
“Örgütün hedefi az zayiatla tepeyi ele geçirip, aşağıdaki bölüğü etki altına almaktı. Bunu gerçekleştiremediler… Sadece şehit açısından bakarsak Çanakkale’nin hesabını veremeyiz. Amaç, vazifeyi yerine getirmektir.”
Soru: Madem o kadar önemli bir karakoldu, daha önceki saldırılardan
ders alınıp, daha korunaklı, daha sağlam ve kale görünümlü bir yapı inşa etmek mümkün olamaz mıydı?
Ayrıca hemen yakındaki tepede bir üst karakolumuz varken, o karakol yeterince korunabilmiş midir?
Bölgede hareket gözlemlendiği için bölgeye sevk edilen Jandarma Özel
Harekat Timi saldırı anında ne kadar etkili olabildi?
Askerlerimizin üstlerine verilecek çelik yelek depolarımızda mevcut mudur? Bu tür durumlarda öncelikli amaç vatan müdafaasıyla bilikte sağ kalabilmek değil midir?
5. Iğsız Paşa; ABD ile istihbarat alış-verişimizin devam ettiğini söylüyor.
Soru: Bu son saldırı öncesinde bir istihbarat zafiyeti yaşanmış mıdır? Zafiyet yaşanmadıysa ve istihbarat verildiyse, bu bilgiler değerlendirilmiş midir? Değerlendirilmediyse gerekçeleri nelerdir?
Netice:
Kim ne derse desin.
Neyi nasıl anlatırsa anlatsın; şehitlerimiz vardır.
Ve neredeyse her gün bir vatan evladı toprağa düşmektedir.
Sınırdan, ellerindeki ağır silahlarla, rahat rahat geçmeyi başaran alçaklar bunu nasıl başarmıştır?
ABD ile aramızda olduğu söylenen istihbarat alış-verişinde zafiyet mi yaşanmıştır? Yaşanmadıysa, bilgi akışı devam ediyorsa, bu saldırı nasıl haber alınamamıştır, neden önlenememiştir?
“Bitme noktasında” denilen,
“çıkış yolları kalmadı” denilen
terör örgütünün içinden yeterli istihbarat neden sağlanamamaktadır?
ABD ile oturup sınırlarımızın korunması konusunda,
“Türkiye’nin istedikleri şunlardır. Bunlar yapılmazsa, şu şu sonuçlara katlanmak zorundasınız” deme cesaretini neden gösterememekteyiz?
İngilizlerin zoruyla çizilen
Irak sınırlarımızın daha güvenli bir yerden çizilmesi konusunda neden adım atılamamaktadır?
Ölen
Anadolu çocuklarının kanı yerde mi kalacaktır?
Karakollarımızda bulundurulan askerlerimiz ve sahip oldukları teçhizat, sınırları korumada yeterli midir?
Ölümlerin çoğu şarapnel parçalarının isabeti ile olduğuna göre, kafa ve göğüs bölgesine isabet eden şarapnellerin ölüme sebebiyet verdiği gerçeğinden yola çıkılarak; askerlerimizin kafasını ve göğsünü koruma konusunda daha ciddi önlemler alınamaz mıydı?
Ve daha
cevap bekleyen onlarca soru…