Genç
Cumhuriyet, zorlu bir savaşın ardından yola çıktığında estetiğe yeterli kaynak ayıramadı.
Okul binaları, tapu binaları, vilayetler, hatta Ankara'daki bakanlıklar birbirinden çirkin yapılar olarak yükselmeye başladı.
Bugün artık 500 milyar dolarlık bir
ekonomik büyüklüğe erişmiş olan
Türkiye, sadece lüks plazalarda, rezidanslarda değil, kamu binalarında da estetiğe daha fazla önem verecek duruma erişti.
Bunun ilk örneklerini
adalet saraylarında görüyoruz.
Belki ideal olmayabilirler ama son dönemde yapılan adalet sarayları belirli bir zevkin ürünü. Cumhurbaşkanı Gül ile
Paris dönüşü daha çok kentleşme, çevre gibi konuları konuştuk.
Gül, önümüzdeki dönemde ajandasının önemli bir bölümünü kamu binalarının
mimari kalitesine ayıracağını söyledi.
Tabii söz ister istemez
Çankaya Köşkü'nün
restorasyonuna geldi.
Geçen hafta sonu
Yalçın Doğan Hürriyet'in Pazar ekinde köşkün içler acısı halini gözler önüne sermişti.
Ancak basında bu konuda çıkan yazıların Gül'ü çok üzdüğü anlaşılıyor.
Restorasyon konusunda çok hevesli görünmedi. Yabancı bir devlet başkanının girebileceği kalitede tuvaleti bile bulunmayan Çankaya'nın ciddi bir elden geçmeye ihtiyacı var.
Köşk'te çalışan tüm bürokratlar da koşulların kötülüğünden yakınıyor.
Bence Köşk'ün Türkiye Cumhuriyeti'nin büyüklüğüne yaraşır biçimde elden geçirilmesi şart.
Cumhurbaşkanı'nın ilgilenmesi gereken diğer bir konu bence çevre.
Tüm dünyada giderek önem kazanan çevre duyarlılığına devletin başının sahip çıkması Türkiye'deki çevrecilerin elini güçlendirecektir.
Kaz Dağı'ndan hava kirliliğine kadar geniş bir alanda başlatılacak bir
kampanya Türkiye'ye farklı bir ufuk kazandırır.
Gül'ün bu konudaki girişimlerini de merakla bekleyeceğiz.