ARİF ASALIOĞLU
24 Şubat 2022’de Rusya ile Ukrayna arasında başlayan savaşın gidişatı o kadar askeri ve stratejik yardımlaşmalara rağmen her zamankinden daha karmaşık hale dönüştü. Her iki taraf ağır kayıplar vermeye devam ederken bir taraftan da yeni saldırılara hazırlanıyorlar. Hem öncesinde hem de çatışmalar başladıktan sonra Kremlin, en çok Washington yönetimini ve NATO’yu dolaylı olarak savaşmakla suçladı. Ağır yaptırımlara rağmen Asya ve Afrika ülkeleriyle belli seviyede ekonomisini istikrara kavuşturan ve silah sanayisini üç vardiya çalıştırarak askeri gücünü ayakta tutan Rusya, geldiğimiz gün itibariyle pozisyonunu muhafaza etmiş gözüküyor.
Amerika’nın beklediği şekilde Rus ordusu geri çekilmedi. Tam aksine nükleer güç söylemleri, yeni ağır silah üretimi ve çok yerde tatbikatları arttı. Buna ilaveten çok kutuplu dünya düzeni söylemi de arttı. Yani Biden yönetiminin “pasifleştirme için tırmandırma” stratejisi krizi derinleştirdi. Ateşkes arayışları konusunda da tarafların beklentilerinde bir adım değişiklik olmadığı bir gerçek. Nitekim Rusya, halihazırda kontrol altında tuttuğu bölgelerin kendi hâkimiyetinde kaldığı bir ateşkes isterken; Ukrayna ise Kırım dahil olmak üzere Rus Ordusu’nun o bölgelerden çekilmesini talep eden bir yaklaşım içerisinde olmaya devam ediyor.
Washington’un beklentisi neydi?
ABD’nin, Afganistan’a ya da Irak’a müdahelesinin sonuçlarını kıyas olarak ele aldığımızda, Rusya-Ukrayna savaşında tarafların birinin diğerine üstünlük sağlayamaması, aslında Washington’un kendi küresel stratejik beklentilerine daha öncelikli geliyor. Bu yaklaşım çok acı ve insafsız gibi gelebilir ama ABD, Rusya-Ukrayna savaşını vekalet savaşı olarak görmekte ve mücadelenin Rusya ile Batı arasında devam ettiğine müttefiklerini inandırmakta. Bu arada gerçek kıyım Ukrayna halkına olmakta, milyonlar göç etmekte ve şehirler yıkılmaya devam etmekte.
Sonuçta bir sebeple patlak vermiş bu savaştan Washington öncelikle, yeniden güçlenmeye başlamış Rusya’nın dizginlenmesini, ekonomik ve askeri olarak zayıflamasını amaçlamıştı. Bu nedenle savaşın, silah yardımlarıyla uzatılması gibi bir strateji pekala güdülmüş olabilir. Başka bir husus ABD, Ukrayna’daki savaşı, küresel hegemonyasının temel sac ayağı olan Avrupa boyutunu sağlama alacak bir gelişmeye çevirmiş olabilir.
(İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalara kadar) Ukrayna savaşı vesilesiyle Amerika-AB ilişkilerindeki çatlak büyük ölçüde giderilmiş ve Batı, birtakım itirazlara rağmen genel anlamda otokrasilere karşı demokratik değerlerin savunulması argümanı çerçevesinde kolektif bir tavır geliştirerek yekpare bir duruş ortaya koymaya muvaffak olmuştu. Macron’un ifadesiyle “beyin ölümü gerçekleşen” NATO tekrar konsolide olmuş; ABD, Avrupa’ya gaz ve silah satışını arttırmış; dolar tekrar değerlenmiş ve başka faydaları ortaya çıkmıştı. Fakat, Rusya’nın yeni stratejiler üretmesi, ordu ve ekonomi olarak toparlanması, Çin, Hindistan, İran, Mısır, Türkiye ve Afrika ve Latin Amerika ülkelerinden belli seviyede destek alması ABD’nin beklentilerini boşa çıkarmışsa benziyor. Son haftalarda Amerikan medyasında yayınlanan yorumlarda bu tez artık açık şekilde dillendirilerek Washington’un tutumu sert kritiklere tabi tutuluyor.
Washington, Moskova'yı dizginlemek yerine sürekli kışkırtıyor
Amerikan Foreign Affiars dergisi, Beyaz Saray'ın Vladimir Putin ile yürüttüğü politikanın yanlış olduğunu, Washington’un Putin’i anlamadığını ve attığı adımlarla Moskova'yı dizginlemek yerine sürekli kışkırttığını iddia etti. Yayınladığı makalede, Beyaz Saray'ın Rusya Federasyonu sınırındaki Avrupa ve Asyalı ortaklarının güvenliğini sağlamaya yönelik tüm yürüttüğü politikaların Kremlin tarafından potansiyel bir tehdit olarak görüldüğü vurgulanıyor. “Washington'daki güçlü oyuncular Putin'i yanlış anlamaya devam ederse ve güç gösterisinin onu kontrol altına almanın tek yolu olduğuna inanmaya devam ederse, bu durumda Rusya ile doğrudan çatışmayı kışkırtma riskiyle karşı karşıya kalırlar" ifadelerine yer veriliyor.
Washington Post (WP) gazetesi ise Ukrayna ordusunun karşı saldırısında yaşanan başarısızlığı, Ukraynalı ve Amerikalı yetkililerin (birbirlerine) birçok suçlamada bulunduğunu iddia etti. Washington’da Beyaz Saray temsilcileri, Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin NATO kılavuzlarına göre birleşik bir silahlı saldırı gerçekleştirmediğine ve Sovyet askeri stratejisinin karakteristik özelliği olan yıpratma savaşı türüne geri döndüğünü savunuyor. Buna karşılık Kievli yetkililer, Batı'nın kendilerine Rus tahkimatlarını kırmaya yetecek kadar silah sağlamadığından şikayet ediyor. Aynı zamanda, teslim alınan Batılı silahlardan bazılarının çalışır durumda olmadığı vurgulanıyor. Ayrıca Ukraynalılar mayın temizleme ekipmanı, zırhlı araç ve uçak eksikliğinden de şikayetçi.
Wall Street Journal gazetesi, Rusya Federasyonu'ndaki ekonomik durumu analiz ettiği yazısında, Batılı devletler tarafından Rus petrolü için getirilen tavan fiyat uygulamasının etkili bir baskı aracı olmadığı sonucuna vardı. Daha önce de Foreign Policy yayınladığı bir makalede G7 ülkelerinin rublenin güçlenmesine yardımcı olduğuna dikkat çekerek, Ekim ayında Rusya’nın enerji satışlarından Eylül ayına göre iki kat daha fazla para kazandığını yazmıştı. Rusya, Eylül 2023'te 18,8 milyar dolar değerinde petrol ihraç etti. İhracatın büyümesi, ABD para birimine karşı istikrar kazanan rublenin güçlenmesine katkıda bulunduğuna vurgu yapılan makalede, G7 tarafından Rus petrolünün fiyatına varil başına 60 dolar olarak belirlenen üst sınırın Rusya ekonomisini yalnızca ilk etapta etkilediğinin altı çiziliyor.
Daha önce Amerikalı ekonomist ve Columbia Üniversitesi profesörü Jeffrey Sachs, Ukrayna'nın şu anda NATO'yu ve kendi etki alanını genişletmeye çalışan ABD'nin hatası nedeniyle yıpranmakta olduğunu söylemişti. Biden yönetiminin 61,4 milyar doları Ukrayna için olmak üzere 106 milyar dolarlık ek finansman paketi talebini savunmak için Savunma ve Dışişleri Bakanları Kongre'de ikna konuşması yaptı. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'ın açılış konuşması her cümlesinden sonra elleri kırmızıya boyanmış protestocular tarafından kesildi. Protestocular tarafından ateşkes talep edilirken Biden yönetiminin İsrail'in savaşına verdiği destek de şiddetli bir şekilde kınandı.
Toparlanan Rus ekonomisi ve Çin faktörü
Rusya, yaptırım ve ambargoların yanı sıra Batı’nın tavan fiyat uygulamasına rağmen petrol ve gaz gelirlerini artırmayı başardı. Geçtiğimiz Eylül ayında, Ağustosa göre yüzde 11, Temmuza göre yüzde 28 artırarak bu yılın rekorunu kırmıştı. Ekim ayında ise son bir buçuk yılın en yüksek seviyesine çıkardı. Ayrıca, çok sektörde yerli üretime öncelik verildi. Değerli madenler, tahıl ve orman ürünleri gibi farklı ihracat kalemleri de bu dönemde artış gösterdi. Elbetteki bu başarıda Çin, Hindistan, İran ve Türkiye gibi büyük alıcılar etkili oldu. Sadece Rusya ile Çin arasındaki ticaret hacmi, bu yılın Ocak-Ekim döneminde yüzde 27,7 artarak tarihi maksimum seviyesini yakaladı ve ilk defa 200 milyar dolara çıktı.
Sonuç olarak, Washington ne Rusya’yı dizginleyebildi ne de Çin tehdidinden kurtulabildi. Ayrıca yaygın görüşe göre Rusya-Ukrayna savaşı ABD’nin Pasifik Bölgesi’ne yoğunlaşmasını engelledi. Bununla beraber Çin, Rusya’ya yönelik yaptırımlardan hem kendisi çıkar elde etti hem de bu yaptırımlara karşı Rus ekonomisinin ayakta kalmasını sağladı. Şimdi ise Rusya’nın Çin ve diğer ülkelerle ilişkisi ABD’yi rahatsız ediyor. Zira, Washington’un amacı yaptırımlar üzerinden Putin’in pozisyonunu etkilemek ve itibarını kırmaktı. Fakat gelinen durumdan anlaşılıyor ki Washington’un Moskova hesabı tutmadı.