Herkul.org internet sitesinde her hafta yenilenen sohbetleri yayınlanan
Fethullah Gülen Hocaefendi, bu hafta güncel bir konuya değiniyor. Gülen'e, Kırık Testi b
ölümünde "son günlerde şehitlerimizin cenaze törenlerinin adeta mitinge dönüştürülmesini ve bu vesileyle bazı devlet büyüklerinin
protesto edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu yöneltiliyor.
Gülen de cevabında dinimizde ve tarihimizdeki uygulamalarıyla şehitliği anlatıyor.
Gülen sohbetinin başında, "
Allah yolunda öldürülenler hakkında ölü demeyin. Bilakis, onlar diridirler, fakat siz bunun farkında değilsiniz" mealindeki ayeti hatırlatarak, şehitliğin hak katında,
peygamberlik ve sıddîkıyet makamlarından sonraki en büyük paye olduğunu söylüyor.
Cenaze namazının da beş
vakit namaz, oruç, hac gibi belli kuralları bulunan bir
ibadet olduğunu vurgulayan Gülen, "bu kaidelere uymamız zaruridir" diyor.
ŞÜHEDANIN CENAZE NAMAZI
İbadetlerde esas olan Cenâb-ı Allah'ın takdir ve tayini, Rasûl-ü ekrem efendimiz'in de tebliğ ve temsilidir. Bu açıdan, cenaze namazı da dinî ölçüler çerçevesinde ele alınmalı ve din onunla alâkalı hangi kaideleri vaz' etmişse, mutlaka onlara bağlı kalınmalıdır. Cami harimine ve cenaze alanına dinde olmayan, başka bir şeyi sokan kimse başka insandır. Peygamber Efendimiz'in vaz'ettiği çerçeve içinde hareketlerini belirlemeyenler din açısından mü'minlerden değildir; onlar kopuk kimselerdir. Efendimiz'den kopmuşlardır onlar, dinin özünden kopmuşlardır. Cenazeye iştirak etmek, hele şehit cenazesine katılmak, musallada el-pençe divan durmak, namaz kılmak ve dua etmek insana çok büyük sevap kazandırır; kulu Allah'ın teveccühüne mazhar kılar. Böyle önemli bir sevap kaynağından istifade etmeyi bir kenara bırakıp, gelip bir köşede sinsice fırsat kollayan ve sürekli bağırıp çağırarak masum insanların huzurunu kaçıran kimselerin ne dinde yeri vardır ne de onların hareketlerini milliyet mülahazasıyla telif etmek mümkündür.
"Şehitler üzerinden provokasyon yapılması bu milletin duyarlı her ferdi gibi beni de çok rahatsız ediyor" diyen Gülen, şehit cenazelerinde
protesto gösterisi yapanlara sert tepki gösteriyor.
CENAZE PROVOKATÖRLERİ
Maalesef, kocatepe camii başta olmak üzere pek çok yerde benzer provokasyonlara şahit olduk. İhtimal belli mihraklar tarafından organize edilen mahdut bir kısım provokatörler hemen her şehit cenazesine koşuyor, kötü niyetlerle camii harimlerine kadar sokuluyorlar; en başta merhum şehitlerimizin ruhunu rencide edecek şekilde bağırıp çağırıyor, onu-bunu yuhalıyor ve halkı da tahrik etmeye çalışıyorlar. Bu çirkin tavırları sergilerken de hususiyle belli işaretler kullanıyorlar. Bazı siyasî görüşleri akla getiren parmak, el, kol hareketleri yapıyorlar. Belki de bu işaretleri adres şaşırtmak için özellikle nazara veriyorlar. Orada bağırıp çağırırken ve değişik çılgınlıklarla toplumun huzurunu kaçırırken bazı siyasi partilerin sembolü haline gelmiş işaretleri yapmak suretiyle, o zümreyi, o siyasî grubu ve o partiyi de karalamış oluyorlar. Halkımızın bu türlü çirkin hareketleri tasvip etmeyeceği malumdur. Dolayısıyla, provokatörler bir taşla iki kuş vurmuş oluyorlar; hem provokasyonlar sayesinde elde etmek istedikleri ne ise ona ulaşmaya çalışıyor hem de hınç duydukları bir zümreyi fâil göstererek onları karalıyor, halkın nazarında sevimsiz duruma düşürüyorlar. Şehit cenazelerinde görmeye başladığımız protestolar, bir kısım provokatörlerin işidir. Bu problemin çaresine bakacak kimseler ise devlet görevlileridir. Bunları bulup çıkartma ve huzur bozuculara hadlerini bildirme vazifesi devletimizin istihbarat örgütlerine ve adalet kurumlarına düşmektedir. Şayet devlet birimleri ortak bir şekilde ve uyum içinde bu işin üzerine giderlerse, halkımızın da şuurlu ve vakur duruşu sayesinde, Allah'ın izin ve inayetiyle, şakîler emellerine ulaşamadıkları gibi şekâvetin sesi-soluğu da bütünüyle kesilecektir.
Hocaefendi, cenaze adabının nasıl olması gerektiğini de anlatıyor.
CENAZE ADABI
Cenaze namazı bir ibadettir; cenazeye iştirak eden herkes musalladan kabre kadar hep bir ibadeti eda ediyor olma havasında bulunmalıdırlar. Cenaze teşyii, bağırıp çağırma yeri ve zamanı değildir; o esnada herkes kendi muhasebesiyle meşgul olmalı, sessizce dua okumalıdır. Şayet şakîleri Allah'a havale etmek icap ederse, o da yine içten içe gözyaşı dökerek, gönlün bamtelini sızlatarak, ciddi bir tevekkül ve teslimiyet içinde duyguları mülahaza demeti şeklinde Cenâb-ı Hakk'a arz ederek yapılmalıdır. Cami harimi, ibadet mekanıdır; cenaze güzergahı da defin tamamlanana kadar bir ibadet yeri keyfiyetine bürünür. Dolayısıyla, buralarda ortaya konacak her şey ibadet televvünlü olmalıdır. Bu itibarla, oradaki her türlü bağırıp çağırmalar, taşkınlıklar ve ibadet harici hareketler birer bid'attır, dalalettir, sapkınlıktır. Dahası insanları tahrike yönelik tavır ve davranışlar dinimize de milli geleneklerimize de terstir, günahtır; hakiki mü'minlerin o türlü davranışlarda bulunmaları mümkün değildir.
Cenaze merasimlerindeki yürek parçalayan görüntülere de değinen Gülen, her şehadet haberi ve her şehit cenazesinin bütün bir millet olarak herkesin bağrına bir kor olarak düştüğünü söylüyor.
KALB HÜZÜNLENİR, GÖZ YAŞARIR AMA...
Tabii ki, çok sevdiği bir insanın ölüm haberini almak anne-baba, abi-abla, eş-dost ve çoluk-çocuk için pek acı bir hadisedir. Böyle bir haber karşısında üzülmek ve ağlamak insan olmanın iktizasıdır. Ne var ki, insanlığın iftihar tablosu bizim için her meselede en güzel örnektir; o bir insanın başına gelebilecek pek çok musibeti görüp yaşamış ve bu musibetler karşısındaki tavır ve duruşuyla da bize hüsn-ü misal olmuştur. Mesela, ciğerparesi, oğlu ibrahim daha küçücük yaşında vefat edince, müşfik nebi, gözyaşlarıyla yanaklarını ıslatmış ve etraftakilerin "sen de mi ya rasûlallah?" sualine muhatap olmuştur. Peygamber efendimiz'in cevabı bizim için çok güzel bir ölçüdür: "göz yaşarır, kalb hüzünlenir; buna rağmen, biz rabbimizin razı olacağından başka bir söz söylemeyiz!" bunu söyleyen peygamber efendimiz, kucağında son nefeslerini alıp veren biricik oğlunu öpüp koklamış, bağrına basmış ve "ey ibrahim, gerçekten senin firkatinden dolayı mahzunuz." deyip gözyaşı dökmüştür ama kaderi tenkit manasına gelecek ve isyan ifade edecek tek kelime söylememiştir.
Peygamber Efendimiz'in bu ikazlarının bir cenaze karşısında, özellikle de bir şehidin huzurunda nasıl davranmamız gerektiğini gösteren çok önemli ölçüler olduğunu belirten Gülen, bağırıp çağırmanın şehit ailesine yakışmayacağını ve bunun şehide karşı da bir saygısızlık olacağını kaydediyor.
KINALI KUZULAR,
Biz tarih boyu vatanımızı, milletimizi, dinimizi ve mukaddesâtımızı koruma uğruna cephelerde ordular feda etmiş, yüzbinlerce şehit vermiş bir milletiz. Daha yakın tarihte sadece bir cephede iki yüzellibinden fazla vatan evladını kutsal değerlerimize kurban etmişiz. Ninelerimiz evlatlarını mücahede meydanına gönderirken bir kurbanlık gibi onları kınalamışlar da "kınalı kuzum" deyip alınlarından öperek cepheye uğurlamışlar. Onların şehadet haberini alınca da gözyaşlarını içlerine akıtmışlar ve "Elhamdulillah, Cenâb-ı hak bana da şehit annesi olmayı nasip etti" demiş, şehitleriyle övünmüşler. Bu millet dün cepheye gönderdiği yiğitlerini hangi duygularla göndermiş ve şehitlerini hangi hislerle bağrına basmışsa, bugün de aynı tavır ve davranışı sergilemelidir ve sergilemektedir. Anne-babalar, eş ve çocuklar yine bağırlarına taş basmalı, "Elhamdulillah, muvakkat ayrılığın acısı var ama ben artık bir şehit yakınıyım. İnşaallah, ötede bana da şefaat eder, beş-on senelik firaka bedel ötede ebediyyen beraber oluruz. Evet, o benden evvel peygamberimiz'e kavuştu, şimdi allah'ın rahmet atmosferinde huzur içinde dolaşıyor." demeli. Demeli ve kalbi hüzünle dolsa da, gözü yaşarsa da, isyan etmemeli, feryat koparmamalı, yaka paça yırtmamalı.
''Kınalı Kuzular ve Şehit Cenazelerindeki Saygısızlıklar' başlıklı yazının tamamı için TIKLAYIN '