CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Zaman gazetesine konuştu. Gündeme dair çarpıcı açıklamalarda bulunan Ağbaba'nın özellikle 'Ankara patlaması ve bombacıları' hakkındaki MİT iddiası bir hayli dikkat çekti.
Hükümetin IŞİD'e teslim olduğunu belirterek “Devlet bu kişilerin Antep'ten Ankara'ya giderken verdiği molaya kadar biliyor. Ama görmezden geliniyor.” dedi. -RöPoRTAJ 06
ANKARA'DAKİ CİNAYETİ HANGİ KÖR KAYIKÇI GÖRDÜ?
Tam 9 gün önce… 102 kişi can verdi. Hâlâ hayati tehlikesi olan onlarca yaralı var. canlı bombaların polis ve MİT gözetiminde katliam yaptıkları ortaya çıktı. Ama iktidar el büyüttü. ‘Canlı bomba IŞİD'ci olabilir ama PKK ile birlikte yaptılar' ile başladı, Başbakan miting meydanında katliamı bile ‘paralel'e bağladı. Hayır, adını koyalım en küçük bir vicdan emaresi göstermeden Cemaat'i suçladı. Oysa hepimiz biliyoruz ki ‘Haliç'te bir vapuru vurdular 4 kişi… Cinayeti kör bir kayıkçı gördü'. Biz gördük polisin kulakları gördü… CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ile Cinayet Saati'ni konuştuk.
AKP iktidarı Ankara'da 102 kişinin hayatını kaybettiği saldırıdan sonra, oradaki barış mitingini kamuoyuna sanki HDP mitingiymiş gibi sundu. Neden sizce? Amaç ne?
Evet, hükümet Ankara'daki mitingi halka bir HDP hatta doğrudan PKK mitingiymiş gibi göstermek istedi. Oysa orada HDP ve CHP'den başka sol gruplardan insanlar da vardı. Ama bu havuz medyası, bu haram medyası ve yandaşlar, ölümleri haklı göstermeye, ölen insanları suçlu gibi göstermeye çalıştığı için mitingi terörle birlikte andı. Oysa o miting bir barış mitingiydi ve CHP'nin bir barış mitingine katılmaması söz konusu olamazdı. Parti kararımız yoktu ama çok sayıda CHP'li bu mitinge katılmıştı. Hatta CHP gençlik kollarından pırıl pırıl 9 üyemiz bu saldırıda hayatını kaybetti.
Hükümet neden hayatlarını kaybeden insanları bile kriminalize etme ihtiyacı duydu?
Çünkü AKP, artık herkesin bildiği gibi, tek başına iktidar olamayınca herkesi suçlu gibi görmeye başladı. Daha birkaç gün önce Erdoğan açıkça “İktidarı ve şahsımı hedef alan, sorumlu tutan herkes teröre destek veriyor demektir” demedi mi? Ben Erdoğan gibi düşünmüyorum, Erdoğan'ın Türkiye için bir tehlike olduğunu düşünüyorum ve bu son olaylardan da onu sorumlu tutuyorum, şimdi ben terörist mi oldum? Bugün Erdoğan gibi düşünmeyen gazeteci, siyasetçi, yazar herkes terörist. Herkesi PKK'lı, DHKP-C'li ya da paralel ilan ediyor. Oysa bugün oluk oluk kan akıyorsa bunun sorumlularından biri cumhurbaşkanı'dır. Reyhanlı, Cilvegözü, Suruç ve en son Ankara'da yaşanan katliamların sorumluluğu bu iktidarda ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'dadır.
Canlı bombalar IŞİD üyesi çıktı ama iktidar hâlâ dikkatleri başka yöne çekmeye çalışıyor. Sizce amaç bir karartma mı yoksa IŞİD'i koruma ihtiyacı mı?
Benim aklıma iki ihtimal geliyor. İlki, IŞİD Türkiye'de bizim bildiğimizden çok daha güçlü ve Ankara'yı, iktidarı ‘Eğer operasyon yaparsan ülkenin her yerinde bombalar patlatırım' diye tehdit ediyor. Belki de bu yüzden IŞİD'e teslim olmuş bir iktidarla karşı karşıyayız. Bakın Reyhanlı'yı Miraç Ural'a yıktılar, Cilvegözü ortada kaldı, fail ortada yok, Suruç'ta ise IŞİD üzerine hiç gidilmedi. Bu yüzden Türkiye'nin Esed'i devirmek uğruna bu topraklara gelmiş en barbar örgüte destek vermesinin nedeni acaba tehdit altında olmamız mı diyorum, en iyimser ihtimalle…
İyimser ihtimal buysa… Peki, ikinci ve daha kötü ihtimal ne olabilir sizce?
İkinci ihtimal de şu… Ben patlamadan hemen sonra Reyhanlı'ya gittim. Gözlerime inanamadım. Reyhanlı'da kırmızı renkli bir bisiklet girse herkesin dikkatini çeker. İki araç geliyor, patlıyor, Erdoğan'ın ifadesiyle ‘53 Sünni kardeşimiz' hayatını kaybediyor, devletin haberi yok. Suruç'ta memleketinde herkesin IŞİD üyesi olduğunu bildiği, ailesinin ‘IŞİD'e katıldı' diye polise ihbarda bulunduğu bir genç, canlı bomba oluyor ama MİT'in haberi yok. Çünkü MİT teröristi bombacıyı takip edeceğine cumhurbaşkanına hakaret ediyorlar mı diye sosyal medyada 15-16 yaşındaki çocukları takip ediyor. Bir de AKP adaylarının ‘paralel' ile ilişkisini araştırıyor. Bugün MİT diye bir kurum kalmadı. Tayyip Erdoğan'ın kişisel istihbarat teşkilatı var artık.
Siz Ağustosta bir rapor hazırladınız ve IŞİD'in canlı bombalarının isimlerini açıkladınız. Canlı bombalarla ilgili bu bilgilere nasıl ulaştınız?
Ben istihbaratçı ya da polis değilim. Adıyaman'a gittik ve sahada IŞİD araştırması yaptık. Birkaç gün kentte çeşitli insanlarla, ailelerle görüştük. Bugün ortaya çıkan isimler kentte herkesin IŞİD üyesi diye bildiği isimlerdi. Dediler ki kentte canlı bomba olmaya aday 22 kişi var. İsimleri telaffuz ettiler, biz de bunları rapor haline getirdik.
Yani Ankara'yı kana bulayan canlı bombalarla ilgili bilgilere özel bir istihbarata ihtiyaç duymadan ailelerle yaptığınız görüşmelerden mi ulaştınız?
Evet. Sadece ailelerle konuşma yoluyla bile bu bilgilere ulaştık. Mesela Yunus Emre Alagöz. Herkes biliyor, aileler ‘Bizim çocuklarımızı IŞİD'e o götürdü' diyor. Kardeşini canlı bomba yapan Diyarbakır bombacısı Orhan Gönder'in IŞİD'e katılmasını sağlayan Ömer Deniz Dündar ve Mahmut Dündar adlı ikiz kardeşleri de IŞİD'e götüren, canlı bomba yapan da Alagöz. Bunları herkes biz sokaktan öğreniyoruz da MİT bilmiyor mu? Alagöz'ü bazı aileler birkaç kez şikâyet ediyor ama MİT, polis ısrarla harekete geçmiyor. Yani ihmali aşan bir durum var, bir kasıt var.
Son olarak canlı bombaların telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı…
Diyarbakır, Suruç ve Ankara saldırılarını gerçekleştiren kişiler birdenbire çıkıp gelmiş ve bu bombaları patlatmış kişiler değil. Örgüte katılan kişilerin ismine kadar biliniyor. Ama hükümet görmezden geliniyor. Ankara'nın göbeğinde bile bu örgütlenme hâlâ sürüyor. Bizzat Başbakan Ahmet Davutoğlu ile ilgili ifadeler raporumuzda yer almasına ve basına yansımasına rağmen hükümetten tek bir açıklama gelmedi. Bu aslında utanç duyulacak bir durum. Devlet bu kişilerin Antep'ten Ankara'ya giderken verdiği molaya kadar her şeyi biliyor. Ortada tüm açıklığıyla duran gerçek şu ki hükümet IŞİD'e teslim olmuş durumda. Bu nedenle hiçbir şey yapmıyor. Bu sessizlik de bunun göstergesi.
Kılıçdaroğlu, Başbakanla görüşmesinde örgütün ismini verdi. Örgütü MİT'ten önce nasıl tespit ettiniz.? Bilgi akışı mı yoksa özel bir istihbarat kaynağınız mı var?
Özel bir istihbarat ağımız filan yok. Zaten öyle bir ağa da gerek yok. Bu bilgilere bölgede sokakta bile ulaşmak mümkün. Görüşmede Başbakan genel başkana saldırıyı yapan örgütle ilgili bilgiler aktarıyor. Sayın Kılıçdaroğlu “Ben bunları biliyorum. Bu bilgilere bizim arkadaşlar bölgede ulaştı” diyor. Zaten devletin ilgili birimlerinden bize bir istihbarat akışı da olmaz. AKP devletin tüm kurumlarını ele geçirdiği için Bir CHP'liye selam vermek bile risk, devlet kademelerindeki görevliler için…
Ama Ensar eş Şeria çıkmadı saldırının arkasındaki örgüt…
Ama IŞİD tek bir yapı değil ki. Bir konsorsiyum gibi... Çok farklı tabanlardan katılanlar var bu örgüte. Ensar Eş Şeria bu örgütlerden biri. Ama asıl önemli olan şu, örgüte katılan gençler MİT'in kontrolünde ve desteğiyle Suriye'ye geçiyor. Çocuklar kaçıyor Suriye'ye, aylarca orada kalıyor büyük ihtimalle savaşıyor. Sonra bir süre dinlenmek için memlekete dönüyor. Bir aile dedi ki bize, “Çocuğum Suriye'deyken polis haftada bir gelip soruyordu. Gelince polis bize uğramaz oldu.” Bizim bildiğimiz gerçeği hükümet MİT duymazdan, görmezden geldi. Bu hükümet, Türkiye'yi yönetemez durumda.
IŞİD'in Demirtaş'a suikast yapacağı ihbarı da MİT'ten değil PYD'den geldi…
Çünkü MİT birkaç yıldır yok. Kişisel istihbarat teşkilatı KİT var. O da muhalefeti izleme teşkilatı olmuş durumda. Dünyanın herhangi bir yerinde eğer bir istihbarat teşkilatının böyle bir saldırıdan haberi yoksa kapatılması lazım. 100 insan ölüyor, istihbaratın haberi yok. İstanbul'da savcı öldürülüyor, haberi yok. Hiçbir kurum kendi işini yapmıyor.
Seçime 2 hafta kaldı. 1 Kasım öncesi benzer saldırı endişesi taşıyor musunuz?
Umarım olmaz ama AKP anket sonuçlarına göre her türlü çılgınlığı yapabilecek durumda. Türkiye ne oldu da birdenbire kan gölüne döndü.? Biz bu görüntüleri Ortadoğu'da, Bağdat'ta, Yemen'de, Halep'te görürdük. Şimdi Ankara'da aynı bombalı saldırı düzenlendi. Suruç'ta patlama 33, kişi Reyhanlı'da patlama 53 kişi Ankara'da patlama 102 kişi… Ne farkımız var Bağdat'tan hatta Afganistan'dan.
TELEVİZYON KUMANDANIZA SAHİP ÇIKIN ERDOĞAN GELİP ELİNİZDEN ALABİLİR
Bu şartlar altında seçim güvenliği, seçmenin can güvenliği nasıl sağlanacak?
Roboski-Uludere ile başlayan süreçten bu yana bu ülkede kimse güvende değil. Ankara'nın göbeğinde Türkiye'ye bir mesaj verildi. Egemenlik hakkımız tartışmalı hale getirildi. Sadece 2 emniyetçi görevden alındı. Çünkü hukuk siyasetin emrinde iş yapıyor. Şu an aslında bir parti devletiyiz. Bütün kurumlar devletin bütün kurumları bir parti tarafından teslim alınmış durumda. Birkaç sivil toplum örgütü ve medya organı kaldı teslim alınamayan. Şimdi seçim öncesinde onlar da teslim alınmak ya da susturulmak isteniyor. Siz sormadınız ama ben söyleyeyim. Digiturk'ü, Tivibu'su yetkisi olmadığı halde 7 kanalı platformdan çıkarıyor. Bu yargısız infazdır, eşkıya hukukudur. Ama o kadar her şeye müdahale eden cumhurbaşkanı var ki. Dünyada herhalde hiçbir diktatörün aklına muhalif kanalları platformdan çıkarmak gelmez. Yakında Erdoğan evdeki televizyonun fişini çeker kumandayı elimizden alırsa şaşırmayacağım.
İktidarın bu kadar aleni hukuksuzluğuna rağmen sizce kamuoyunda neden tepki yok?
Çünkü ellerinde Goebbels'in kurduğu gibi her durumda iktidarı savunan, onu temize çıkaran gibi bir propaganda sistemi var. Bakın Erdoğan meydanlarda MHP'yi Öcalan'ı asmamakla suçladı ve BDP'li vekilleri de Meclis'ten atmakla tehdit etti. Haram medyası o zaman Erdoğan'a övgüler diziyordu. Aynı medya, aynı yazarlar birkaç hafta sonra ‘Biz İmralı ile görüşüyoruz' açıklaması yaptığında da Erdoğan'a övgüler dizdi. BDP'li vekillerin dışarı atılmasını açıkça savunan adamlar yılların gazetecileri yüzleri kızarmadan, hiç utanmadan yine ‘Erdoğan doğruyu yapıyor' diye yazılar yazdılar.
Siz ‘askerî vesayete' karşı yürütülen davalarda da ‘paralel yapı' soruşturmalarında da iktidara set eleştiriler yönelttiniz. Bunun nedeni muhalefette olmanız mı?
Hayır, biz o zaman da şimdi de sadece hukuku savunuyoruz. Ergenekon, Balyoz gibi davaların siyasî olduğunu söyledik ve hukuku savunduk. Şimdi de şu cemaat mensubuydu, şu şöyleydi, bu böyleydi demiyoruz. İktidar beraber yükseldiği cemaat yapısına saldırıyor ki o cemaat bu iktidar için Avrupa'da dünyada meşruiyet kaynağı olmuştur, eğer bu yapıya bile hukuksuzca saldırıyorsa herkes bir tehdit ve tehlike altındadır. Biz ne yapıyoruz hukuku savunuyoruz. Cemaat'e yakın işadamları basılıyor, ilk ziyarete biz gidiyoruz. Suç varsa gereğini yap ama gözdağı vermek için yapılan hukuksuz operasyonlara karşı çıkıyoruz. 28 Şubat mağdurlarının geldiği noktaya bak.