Vatandaşlıktan çıkarılma, idam ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından sonra bir devletin vatandaşlarına uygulayabileceği en ağır yaptırımlardan biri. Bu nedenle bütün ülkelerin anayasa ve yasalarında istisnai durumlarda başvurulan bir yaptırım olarak düzenlenmiştir. Ayrıca uluslararası sözleşmelerle de kişilerin vatandaşlıktan çıkarılarak vatansız bırakılmaları zorlaştırılmış ve belirli koşullara bağlanmıştır. Herhangi bir ülkenin uyruğu olup da başka bir ülkede bulunanlar “yabancı” statüsündedirler ve uluslararası hukukun korumasından yararlanırlar. Vatansızlar (heimatlos) ise böyle bir himayeden yoksundurlar.
Türkiye, Avrupa Konseyi Kişi Halleri Komisyonunca 04 Aralık 1954’te kabul edilen Vatansızlık Hallerinin Sayısının Azaltılmasına Dair Sözleşme’ye 17 Nisan 1975 tarihinde taraf olmuştur. Böyle bir sözleşmeye taraf olan bir ülkenin kendi vatandaşlarını kitle halinde vatansız duruma düşürmesi sözleşmenin amacı ile -en azından siyaseten- bağdaşmayacaktır.
İlk ve tek örnek Nazi Almanyasında
Bir devletin kendi vatandaşlarını kitle halinde vatandaşlıktan çıkarmasına ilişkin en somut örnek Almanya’da yaşandı. Nazi rejimi Reich Vatandaşlık Kanununa dayanarak 25 Kasım 1941’de ülke dışında bulunan bütün Alman uyruklu Yahudileri vatandaşlıktan çıkarmıştı.
Anayasamızda vatandaşlığın tanımı ve vatandaşlıkla ilgili diğer hususlar 66. maddede aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz. Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz.”
Yeni vatandaşlık kanunu ile ortadan kalkmış olan eski 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu (TVK)’nun 26. maddesine -1981 yılında yapılan değişiklikle- aşağıdaki hüküm eklendi:
“Yurtdışında bulunup da Türkiye Cumhuriyetinin iç ve dış güvenliği ile kanunun suç saydığı şekilde iktisadi ve mali güvenliği aleyhine faaliyette bulunan veya yurtiçinde bu tür faaliyetlerde bulunup da her ne suretle olursa olsun yurtdışına çıkan ve hakkında Türkiye’de bu nedenle kamu davası açılmasına veya ceza kovuşturmasına veya hükmün infazına olanak bulunmayan ve gelmesi için yapılan duyuruya rağmen üç ay içinde, savaş sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde bir ay içinde yurda dönmeyen Türk vatandaşlığını sonradan kazanmış kişiler Bakanlar Kurulu Kararı ile vatandaşlıktan çıkarılabilir. Bu hüküm, Türkiye savaş halinde bulunduğu zaman doğumla Türk vatandaşı olanlar hakkında da uygulanabilir.”
Bu hükme dayanılarak 12 Eylül askeri rejimi tarafından 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarılmıştı. 29 Mayıs 2009 tarihinde yürürlüğe giren 5901 sayılı yeni Türk Vatandaşlığı Kanununda ise bu hükme yer verilmedi. Kanunda “terör örgütü üyeliği” veya bağlantısı gibi vatandaşlıktan çıkarma nedenleri de bulunmamakta.
BATI ÜLKELERİNDE ‘VATANDAŞLIKTAN ÇIKARMA’
AB ülkelerinde de vatandaşlığı kaybetme veya vatandaşlıktan çıkarılmayı düzenleyen çeşitli yasal düzenlemeler bulunuyor. Konuyla ilgili istatistiklerin tutulduğu 20 AB ülkesinde 1985 ila 2013 yılları arasında toplam 130 bin 761 kişi vatandaşlıktan çıkarılmış veya çıkmış; bu kişilerin yüzde 70’inden fazlası kendi istekleriyle vatandaşlığı bırakmış.
AB’de terörle ilişkili olma sebebiyle vatandaşlıktan çıkarılan veya vatandaşlığını kaybedenler olup olmadığını anlamak için üye ülkelerdeki yasal çerçevenin incelenmesinde yarar vardır.
Finlandiya İçişleri Bakanlığı bünyesindeki Göç Dairesi’nin, Avrupa Komisyonu aracılığıyla diğer AB ülkelerinde terörle ilişkisi olan kişilerin vatandaşlıktan çıkarılmasına ilişkin düzenlemeleri istemesi üzerine hazırlanan bilgi notuna göre, 2014 yılı itibariyle konuyla ilişkin bilgi sunan 22 üye ülkeden 10’unda vatandaşlıktan çıkarmaya dair bir yasal düzenleme bulunmuyor. Bu ülkeler Avusturya, Finlandiya, İtalya, Letonya, Litvanya, Polonya, Portekiz, İspanya ve İsveç.
Yasalarında vatandaşlıktan çıkarma sebepleri arasında açıkça terörist eylemlere yer veren ülkeler ise Belçika, Fransa, Hollanda ve İngiltere. Bununla birlikte, yasaların terörle ilişki sebebiyle vatandaşlıktan çıkarma imkânı verdiği ülkelerin hemen hepsinde bu düzenleme ilgili kişinin vatansız kalması söz konusu olduğunda uygulanmamakta. Bir başka deyişle, doğuştan o ülkenin vatandaşı olan ve o sırada başkaca bir vatandaşlığı bulunmayan kişilerin salt terörist eylemleri nedeniyle vatandaşlıktan çıkarılması mümkün değil. Söz konusu yasal çerçeve, uluslararası hukuktaki “kişinin vatansız kalmaması” ilkesiyle uyumlu.
Bazı ülkeler terör eylemlerine özel olarak değinmeseler de “anayasal düzene karşı eylemlerde bulunan kişilerin” vatandaşlıktan çıkarılmasını öngören düzenlemelere sahip. Bunlar Slovenya, Almanya, Estonya ve Bulgaristan. Öte yandan, Macaristan, Lüksemburg ve Norveç’te vatandaşlık kazanırken hileli veya yanıltıcı bilgiler vermek de vatandaşlıktan çıkarılma koşulları arasında.
ABD’de temel hak ve hürriyetlerle ilgili yasal düzenlemeler Yüksek Mahkemenin yargısal denetimine tabi. Yüksek Mahkeme (Supreme Court) Trop v. Dulles (1958) davasında, asker kişinin savaş sırasında firar ettiği için 1940 tarihli Vatandaşlık Kanununun 401(g) bölümü uyarınca vatandaşlıktan çıkarılmasını, bireyin yasal varlığını tahrip edici, “zalimce ve sıra dışı” bir ceza olarak kabul etti. Yüksek Mahkemeye göre, Kongre’nin savaş zamanında dahi bir Amerikan vatandaşını askerlikten kaçtığı için vatandaşlıktan çıkarma yetkisi yok. Kişinin örgütlü toplumdaki statüsünün toptan yok edilmesi anlamına gelen vatandaşlıktan çıkarılma işkenceden daha ilkel bir cezalandırma yöntemidir.
Vatandaşlığın bir “temel hak” olduğu gerçeğinden hareket eden kararda şu çarpıcı ifadelere yer verilmiş: “Vatandaşlıktan çıkarma, hükümetin bir vatandaşın davranışından duyduğu hoşnutsuzluğu ifade etmek için kullanabileceği bir silah değildir… Vatandaşlık kötü davranış sonucu geçerliğini kaybeden bir lisans değildir.” Karardan, ABD’de bireylerin neredeyse hiçbir koşul altında vatandaşlıktan çıkarılamayacağı anlaşılmaktadır.
Türk Vatandaşlık Kanunundaki Mevcut Durum
Vatandaşlıktan çıkmak ve çıkarılmak aynı şey olmayıp, ikisi arasında sonuçları bakımından farklılıklar var. Çıkmak isteğe bağlı iken çıkarılmak bir yaptırım.
Türk vatandaşlığının kaybı, vatandaşlıktan çıkma veya kaybettirme ya da vatandaşlığa alınmanın iptali ile gerçekleşir. Bu işlemler İçişleri Bakanlığının (Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü) teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile tesis edilir. Bir başka deyişle, vatandaşlıktan çıkarma kararları bir “idari işlem”dir ve yargı denetimine tabidir; iptal davasına konu olabilir.
Anayasada bahsedilen “vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylemler” konusunda 5901 sayılı Kanunda bir açıklık yok ise de Kanunun vatandaşlığın kaybettirilmesini düzenleyen 29’uncu maddesinde sayılan eylemler bu kapsamda değerlendirilebilir:
a) Yabancı bir devletin, Türkiye’nin menfaatlerine uymayan herhangi bir hizmetinde bulunup da bu görevi bırakmaları kendilerine yurt dışında dış temsilcilikler, yurt içinde ise mülki idare amirleri tarafından bildirilmesine rağmen, üç aydan az olmamak üzere verilecek uygun bir süre içerisinde kendi istekleri ile bu görevi bırakmayanlar.
b) Türkiye ile savaş halinde bulunan bir devletin her türlü hizmetinde Bakanlar Kurulunun izni olmaksızın kendi istekleriyle çalışmaya devam edenler.
c) İzin almaksızın yabancı bir devlet hizmetinde gönüllü olarak askerlik yapanlar.
Madde esas itibarıyla yurtdışında yaşayan herhangi bir Türk vatandaşının vatandaşlıktan çıkarılabilmesine ilişkin şartları “tahdidi olarak” (sınırlı biçimde) saymıştır. Mevcut yasal çerçevede vatandaşlıktan çıkarmanın başkaca bir yolu bulunmamaktadır.
680 Sayılı KHK İle Yapılan Değişiklik
6 Ocak 2017 tarih ve 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 29’uncu maddeye aşağıdaki kaybettirme nedeni TVK’ye eklenmiştir:
“(2) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 302 nci, 309 uncu, 310 uncu, 311 inci, 312 nci, 313 üncü, 314 üncü ve 315 inci maddelerinde yazılı suçlar nedeniyle hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen ve yabancı ülkede bulunması nedeniyle kendisine ulaşılamayan vatandaşlar, bu durumun soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı veya kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından öğrenilmesinden itibaren bir ay içinde vatandaşlıklarının kaybettirilmesi amacıyla Bakanlığa bildirilir. Bakanlıkça Resmi Gazetede yapılan yurda dön ilanına rağmen üç ay içinde yurda dönmemeleri halinde, bu kişilerin Türk vatandaşlıkları Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla kaybettirilebilir.”
Buna göre Türk vatandaşlığının kaybettirilmesi kararı verilebilmesi için aşağıdaki koşulların yerine gelmiş olması gerekir:
1-Maddede düzenlenen suçlar nedeniyle hakkında kovuşturma veya kovuşturma yürütülmesi,
2-İlgilinin yabancı ülkede bulunması nedeniyle kendisine ‘ulaşılamaması’,
3-Bu durumun soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı veya kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından ‘öğrenilmesi’ üzerine Bakanlığa bildirilmesi,
4-Bakanlıkça Resmi Gazetede yapılan yurda dön ilanına rağmen üç ay içinde yurda dönülmemiş olması,
5-İçişleri Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı.
Bu düzenlemeyle; devlet birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (m. 302), anayasayı ihlal (m. 309), Cumhurbaşkanına suikast veya fiili saldırı (m. 310), yasama organına karşı suç (m. 311), Hükümete karşı suç (m. 312), silahlı isyan (m.313) veya silahlı örgüt (m. 314) suçlamalarıyla haklarında soruşturma ya da kovuşturma yürütülen ve yabancı ülkede olması nedeniyle kendisine ‘ulaşılamayan’ (yani yakalanamayan) ve yabancı ülkede olduğu ‘öğrenilen’ kişilerin yapılan ilana rağmen Türkiye’ye dönmemeleri durumunda Türk vatandaşlığını kaybettirmeleri amaçlanıyor. Bu şekilde, 403 sayılı mülga TVK’nin özellikle 1980 darbesi sonrası yoğun tatbik edilen bir kısım eski düzenlemelerinde ‘vatandaşlıktan çıkarma’ ya da ‘kaybettirme’ nedeni olarak kullanılan bir hükmün daha da kapsamlı bir şekilde yeniden TVK’ye ithal edildiği görülebilir.
Ancak, önceki düzenlemelerde ilgilinin yurt dışında olması nedeniyle soruşturma, kovuşturma veya hükmün infazının mümkün olmaması koşulu aranırken, KHK’deki düzenlemede ilgilinin yurt dışında olması nedeniyle kendisine ulaşılamaması (yani yakalanamaması, teslim olmaması vb.) bir kaybettirme nedeni olarak düzenlenmiş.
Türk Vatandaşlığının Kaybettirilmesi Hangi Sonuçları Doğurur?
Türk vatandaşlığının kaybettirilmesi kararları Resmi Gazetede yayımlandığı tarihten itibaren hüküm ifade eder (TVK m.30(1)). Kaybettirme kararı niteliği itibariyle cezai nitelikte bir işlemdir. Ancak, sonuçları açısından diğer vatandaşlık kayıp hallerinden bir farkı yoktur. Türk vatandaşlığını kaybeden kişiler kayıp tarihinden itibaren yabancı statüsüne geçerler. Bu kişiler Türkiye’de bir yabancı olarak Türk yabancılar hukukunun kendilerine sağlamış olduğu hak ve yükümlülüklere tabi olurlar. Bu nedenle, kanunlarda yabancılara getirilmiş sınırlamalara (giriş, ikamet, çalışma gibi) tabiidirler, yabancılar için yasaklanmış (siyasi haklar gibi) hak ve özgürlüklerden yararlanamazlar. Sahip oldukları taşınmazlar ve sosyal güvenlik hakları açısından ilgililerin bireysel durumlarının ayrıca değerlendirilmesi gerekir.
Haklarında kaybettirme kararı verilen kişilerin Türk vatandaşlığını yeniden kazanabilmeleri mümkündür. Kanun, vatandaşlığı kaybettirilmiş olan kişilerin tekrardan Türk vatandaşlığını kazanabilmelerini yeniden vatandaşlık kazanma olarak düzenlemiştir (TVK, m. 14). Bu durumda olan kişiler, milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmamak ve Türkiye’de üç yıl ikamet etmek koşulu ile Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığını yeniden kazanabilirler (TVK, m. 14).
Türk Vatandaşlığı Kaybettirilen Birinin Eş Ve Çocuklarının Durumu
Kaybettirme kararları cezai nitelikte olduğu için sonuçları şahsidir. İlgili kişinin eş ve çocuklarına hiçbir şekilde tesir etmez. TVK, m. 30 (2). Türk vatandaşlığına sahip olan eş ve çocuklar Türk vatandaşı olarak kalmaya devam ederler.
Vatandaşlığın kaybettirilmesi kararlarına karşı yargı yolu açık olup (Anayasa m. 66(5)) karar merci Bakanlar Kurulu olduğundan Danıştay’da iptal davası açılabilir (Danıştay Kanunu, m. 24). İdari yargı mercileri genelde devletin egemenlik hakkına ve idarenin takdir yetkisine sahip olduğu gerekçesiyle talebin reddi yönünde karar verebilir. İlgilinin yabancı ülkede olduğunun öğrenilmesinin somut delile dayanmadığı ya da hukuki dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle iptali istenebilir. Ayrıca, Anayasanın 66’ncı maddesinde öngörülen kanunilik ilkesine dayanarak kaybettirme kararlarının iptali istenebilir. “Vatandaşlık kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir” (m. 66(3)). Özellikle KHK ile getirilen kaybettirme nedeninin geçmişe etkili olacak şekilde KHK’dan önce yapıldığı ileri sürülen eylemlere tatbik edilemeyeceği itirazı ileri sürülebilir.
Uluslararası Hukuk Açısından Vatandaşlığın Kaybettirilmesi
Böyle bir düzenleme başta Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi olmak üzere vatandaşlıkla ilgili temel uluslararası hukuk ilkelerine tamamen aykırıdır. Ayrıca, kaybettirme kararının verilmesinde ilgilinin yabancı ülkede olduğunun ‘öğrenilmesi’nde nasıl bir delil kriteri aranacağı belli değildir. İlgilinin yabancı ülkede olduğunun öğrenilmesinin; ülkeden çıkış kayıtlarına göre mi, resmi belgelere dayanılarak mı, yoksa sadece istihbari ya da kulaktan duyma bilgilerle mi olacağı belirsizdir. Hatta ülke içinde olduğu halde kendisine ‘ulaşılamadığı’ (yani yakalanamadığı ya da teslim olmadığı) için yabancı ülkede olduğu varsayımı ile vatandaşlığı kaybettirilen kişilerin olması mümkündür. Bu durum Türkiye’yi vatandaşlarının vatandaşlık hakkını keyfi olarak ortadan kaldıran bir ülke konumuna getirecektir.
Bu şekilde Türk vatandaşlığını kaybetmiş olup herhangi bir ülkenin vatandaşlığına sahip olmayanlar vatansız konuma düşerler. Bulundukları ülkenin iç hukuk düzenlemelerine ve uluslararası antlaşma taahhütlerine göre değişen ölçülerde hak ve özgürlüklerden yararlanırlar.
Vatansızlık konusunda Vatansızlık Hallerinin Azaltılmasına ilişkin Sözleşme (1961), Vatansızların Hukuki Statüsüne ilişkin Sözleşme (1954) gibi düzenlemeler bulunmaktadır. Bulunulan her ülke hukuku açısından vatansızların hukuki statüsünün, başvurulacak mercilerin, yapılacak işlemlerin ve vatansızlık statüsünden kaynaklanan hakların (vatansız kişi belgesi, seyahat belgesi, ikamet ve çalışma hakları) ayrıca ele alınması gerekir. Vatandaşlığın kaybettirilmesi kararlarının olası iltica ve göç hukuku talepleri açısından ilgililere ek kolaylık sağlaması ya da durumlarını izahta ilave delil oluşturması söz konusu olabilir.
VATANDAŞLIKTAN ÇIKARILANLAR NELER YAPABİLİR?
Vatandaşlıktan çıkarma işleminin öğrenildiği tarihten itibaren 60 gün içinde Başbakanlığa karşı Danıştay’da dava (yürütmenin durdurulması talepli) açılmalıdır. Bakanlar Kurulu kararlarına karşı açılan davalarda davalı Başbakanlıktır.
Danıştay’da açılan davanın olumsuz sonuçlanması halinde, kararın tebliğinden itibaren 3 ay içerisinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde belirtilen temel haklarınızın ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmanız gerekmektedir.
Bireysel başvurunuzun da reddedilmesi durumunda artık iç hukuk yolları tüketilmiş olduğundan, ret işleminin tebliğinden itibaren 6 ay çerisinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmalıdır.
Vatandaşlıktan çıkarılan kişinin uluslararası seyahat edebilmesi, pasaport, kimlik vb. hizmetlerden yararlanması, dolayısıyla mülkiyet ve benzeri haklardan yararlanması uzun süre mümkün olamayacağından, özellikle yurt dışında bulunanlardan durumu uygun olanların vakit geçirmeden başka bir ülkenin vatandaşlığına geçmek için teşebbüste bulunmalarında fayda vardır. Mutlaka Avrupa ülkesi olması gerekmez; Afrika ya da Okyanusya’da ismi duyulmamış küçük ülkeler bile olabilir. Önemli olan, başka bir ülkenin pasaportuna sahip olmaktır. Böyle bir imkân bulunmadığı takdirde bulunulan ülkenin yetkili kurumlarına başvurarak vatansızlık statüsünden faydalanmak için gerekli işlemlere başlanması tavsiye edilir.
Tr724.com