ABD şiddet sarmalına sürüklendi. Kaliforniya'dan New York'a, Minneapolis'ten Teksas kıyılarına 75 kent, gerilimin tırmandığı, şiddetin yaşandığı protestolara sahne oldu.
New York'ta polis arabaları ateşe verilirken, Los Angeles'ta alışveriş merkezi camları yıkıldı, bazı dükkanlar yağmalandı.Los Angeles Belediye Başkanı Eric Garcetti, barışçıl protestoların yapılabileceğini, ancak protesto sınırlarını aşan şiddete ve yağmalamalara tahammül gösterilmeyeceğini açıkladı.
Ülke geneline yayılan protestoları, George Floyd'un Minneapolis'te, polis şiddeti sonucu ölmesi tetikledi.
Floyd'un ölümü öncesinde ağızından çıkan son kelimeler "I can't breathe” (nefes alamıyorum) oldu. Bu sözler, ABD'de on yıllardır eşi benzeri yaşanmamış bir protesto hareketinin sloganına dönüşürken, kamuoyundaki üzüntü ve öfke, kimi yerlerde şiddet eylemlerine de yol açtı.
Floyd'un koronavirüs krizi sırasındaki bu trajik ölümü aynı zamanda sosyal adaletsizliğe duyulan öfkenin sokaklara taşınmasını beraberinde getirdi.
COVID-19 kaynaklı ölümlerde, siyahlar ve Latin kökenlilerin oranı daha fazla. Ayrıca yine koronavirüs salgını nedeniyle işini kaybedenler arasında, düşük gelirli ve işçi olan bu kesimlerin oranı da daha yüksek. Ağırlıklı olarak beyazların oluşturduğu, orta sınıf ise maaş almaya devam ederek, işlerini evlerinden yürütebilme imkanına sahip oldu.
"Yangının fitilini ateşledi"
Yaşanan son gelişmeleri değerlendiren siyaset bilimci Christian Hacke'ye göre, ABD İkinci Dünya Savaşı sonrası en ağır krizini yaşıyor.
ABD uzmanı Hacke, bir yandan Floyd'un ölümüyle ırkçılığa karşı duyulan öfkenin patlama noktasına geldiğini ve radikalleştiğini söylerken, diğer yandan ülke ekonomisinde gerileme yaşandığına, iç siyasi sorunların da arttığına dikkat çekti. Buna koronavirüs salgınının yol açtığı çaresizliğin de eklemlendiğine vurgu yapan Hacke, "Floyd'un ölümü adeta tüm ülkeyi saran bir yangının fitilini ateşledi” diye konuştu.
Protesto gösterilerinde, dünyaya öfkelerini haykıranlar sadece siyahlar değil. Ağırlıklı olarak gençlerin oluşturduğu göstericiler arasında, ekonomik durumları kötü olmayan beyazlar da yer alıyor. Neredeyse tamamı, provokatif başkanlarına olan isyanlarını ve siyasi alternatif olmaması nedeniyle duydukları çaresizliği haykırıyor.
ABD uzmanı Christian Hacke, Demokrat Partili Joe Biden'ın televizyonlarda adeta bunamış izlenimi yansıtan bir tavır sergilediğine dikkat çekerken, buna karşın Başkan Donald Trump'ın krizi adeta tırmandırmak istermiş gibi hareket ettiği görüşünde.
"Amerikan Rüyası, kabusa dönüşüyor”
Trump'ı başkan olduğu günden beri ülkede birlik için çabalamak yerine, yalanları ve söylemleriyle toplumu bölmeye çabalamakla eleştiren Hacke, yaşananların "Amerikan Rüyası'nın" adeta bir kabusa dönüşüm sürecini yansıttığını, ABD'nin kendini adeta parçalara ayırmakta olduğunu kaydetti.
Uzun yıllar ABD'de yaşayan ve Barack Obama'nın seçim kampanyasında da görev almış olan Julius van de Laar, seçim süreçlerindeki kutuplaşmanın yeni bir olgu olmadığına dikkat çekti.
2012 seçimlerinde, Ohio eyaletindeki Demokratların kampanyasından görev yapan van de Laar, o dönem de polis şiddeti ve ırkçılığın gündemde olduğunu söylerken "Ancak bu sefer ilk kez saldırı görüntülendi, videoya kaydedildi ve bu görüntüler hiç bir şüpheye yer bırakmıyor" diye konuştu.
ABD Başkanı Trump'ın ağırlıklı olarak beyazları kasım ayında sandığa giderek ona oy vermeleri için mobilize etmeye çalıştığını, tüm Amerikalıların başkanı olmak için hiç çaba göstermediğini belirten Julius van de Laar, "Trump, sadece bir kesimin başkanı olmak isteyen ilk ABD Başkanı" sözlerini kaydetti.
Korona krizindeki başarısızlığın Trump'a oy kaybettirdiğine ve bu nedenle son gelişmelerle bu başarısızlığını örtbas etmeye çabaladığına dikkat çeken van de Laar, "Donald Trump, kutuplaştırma yoluyla seçmenlerini mobilize etmeye çabalıyor" dedi.
Siyaset bilimci Hacke ise, "acı ama gerçek" diyerek Donald Trump'ın dikkatleri başka yerlere çekme stratejisinin sonuç verebileceğini, Amerikalıların geleneksel olarak kriz dönemlerinde başkanlarına destek verdiğini anlattı.
Trump'ın, "maddiyatçı, bencil, pervasız bir özgürlük anlayışı ile beyaz kibri" temsil ettiğini, bunun Avrupa'da hayal edebileceğimizden daha fazla destek bulduğunu aktaran Christian Hacke, "Korkarım ki çok sayıda beyaz, ırkçı anlayışlarının bu yolla meşrulaştığı hissiyatını taşıyor" dedi.