Amerikalı Profesör, son günlerde Hizmet Hareketi’ne yapılanları Almanya’da 1935 yılında uygulanan politikalara benzetti.
Prof.Dr Richard W. Bulliet’in Amerika’nın popüler haber sitelerinden ‘Alternet.org’ için kaleme aldığı yazının tamamı şöyle:
Türk Lider Erdoğan’ın Terörist Darbe Planı İddiaları İnanılası mı?
Erdoğan şimdi Gülen’i terörist bir organizasyonu yönetmek ve geçen ayki başarısız askerî darbeyi planlamakla suçluyor.
Başkan Barack Obama, Usame bin Ladin’in doğum günü partisinde konuşma davetini kabul eder miydi?
Soruyorum çünkü 2013’te Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York’taki Türk Kültür Merkezi tarafından düzenlenen şık bir Ramazan “Dostluk İftarı’nda” konuşma yaptığını duydum. Gönüllü olarak sürgünde yaşayan Fethullah Gülen’in bir yapımı (eseri) olan Türk Kültür Merkezi, tüm inançlardan yüzlerce konuğun katıldığı yıllık etkinliğini Waldorf Astoria Balo Salonu’nda düzenlemişti. Her zamanki gibi, önde gelen Hıristiyan ve Musevi din adamlarının katıldığı organizasyonun ılımlı ve evrensel görünüşlerini övmüşlerdi.
Şimdi, sadece üç yıl sonra, Erdoğan Gülen’i bir terörist organizasyonu yönetmekle ve geçen ayki başarısız askerî darbeyi planlamakla suçluyor. Merak ediyorum. Erdoğan Gülen’in terörist olduğunu düşünüyordu ise, neden Waldorf Astoria’da konuşmayı kabul etti?
Akla üç ihtimal geliyor:
Bir, Hizmet organizasyonu ekonomik ve eğitim konusunda otuz yıldan fazla süredir aktif olmasına rağmen Gülen o kadar zeki bir terör lideri ki; Erdoğan, Türk devletini ele geçirme konusundaki gizli amacından 2013’te haberdar değildi.
İki, şimdi mesleklerinden ve işlerinden tasfiye edilen Gülen’in Türkiye’nin her yerindeki binlerce takipçisi, o zaman terörist olarak radikalleşmemişlerdi.
Ve üç, Erdoğan ancak kendisiyle siyasî anlaşmazlık yaşayınca ve Gülen’in kendisi olmasa da, Gülen’e yakın insanlar Erdoğan’ı Türkiye’ye diktatörlük getirmeye çalışmakla suçlayınca Gülen’in takipçilerini terörist olarak etiketledi.
İlk ihtimal eşsiz bir düzeyde planlama ve gizlilik gerektiriyor. 1990’larda Gülen’e bağlı kişiler Orta Asya’daki Sovyet sonrası cumhuriyetlerde ve Türkiye’nin dışında başka yerlerde yüzlerce okul açarlarken liderlerinin vatanlarını ele geçirme konusundaki gizli hırsını biliyorlar mıydı?
Azerbaycan’da, Türkmenistan’da, Moldova’da ya da Moğolistan’da fen ve matematik (İslam, Hizmet okullarının müfredatının bir parçası değil) anlatarak geçirdikleri yıllarda bir askerî darbenin hayalini kuruyorlar mıydı? Türkiye’nin içindeki binlerce başarılı işletmeyi komplolarının bir parçası olarak mı kurdular? Öyleyse, ılımlı ve evrensel bir Müslüman organizasyonu modeli gibi görünen bu hareketi incelemeye çekilen onlarca akademisyen neden Gülen’in nihai hedefine ihanet eden konuşmalar ya da yazılar bulmakta başarısız oldular?
Erdoğan savunucuları ılımlılığın bir tezgâh, saldırgan militanlığın bir kılıfı olduğu konusunda ısrar ediyorlar. O kadar etkili bir kılıf ki, darbeye kadar Gülen taraftarları IŞİD’in, El Kaide’nin, hatta Müslüman Kardeşler’in aksine, hiçbir şiddet içerikli faaliyetle anılmadılar.
İkinci ihtimal, Hizmet’in son iki yılda kitlesel bir şekilde radikalleşmesi, Avrupalı Müslümanların radikalleştirilmesi ya da internet aracılığıyla “kendilerini radikalleştirmeleri” konusundaki güncel korkumuza uyabilir. Ama IŞİD radikalleşmesini yürütmekle suçlanan cihatçı siteleri ve cihatçı toplayıcıları bulmak zor değil. Kanlı ajandalarını mümkün olan her şekilde yayınlıyorlar.
Fakat, Türk devletini devirmeye adanmış hiçbir Gülen taraftarı site yok. Bu durumda Endonezya’da, Somali’de, Teksas’ta bir okul yürüten her Gülen taraftarının birden bire liderlerinin gerçek amacını belirten gizli bir mektup aldıklarına ve bu mektuba hemen terörist olarak karşılık verdiklerine mi inanmamız bekleniyor? Hiçbiri çağrıya direnmedi ya da böylesine şok edici bir kışkırtmayı yayınlamak istemedi mi?
Bir Erdoğan destekçisi terörist komplonun Hizmet içindeki sadece çekirdek bir bölümü kapsadığını iddia edebilir. Ama şu an Erdoğan Hizmet’teki herkese tasfiye uyguluyor – hapse atıyor, kovuyor, pasaportlarını iptal ediyor, işlerine el koyuyor – ve dünya çapındaki hükümetlerden tüm Gülen taraftarlarını açıklamalarını ve okulları ile yardım kuruluşlarını kapatmalarını istiyor.
Bu iki ihtimalden hiçbiri az da olsa muhtemel görünmediğinden, iki Müslüman lider arasındaki bir anlaşmazlık ihtimaliyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu bir ihtimalden fazlası. Apaçık bir gerçek. Erdoğan Gülen’in darbe düzenleyen bir terörist organizasyonu yönettiğini söylüyor. Gülen taraftarları Erdoğan’ın ailesi ve yandaşlarıyla Türk halkından çok büyük paralar çalan yolsuz bir diktatör adayı olduğunu söylüyorlar.
Gerçek bu iki pozisyon arasında her nerede olursa olsun, dünya çapındaki tüm Hizmet aktivistlerinin ve kurumlarının terörist olarak görülmesi akıl alır gibi değil. Darbe bir şey, tasfiye başka bir şey. Binlerce Türk kariyerlerini, işlerini ve özgürlüklerini kaybediyor. Tüm ailelerini lekeleyen bir etiketle damgalanıyorlar.
1935’te yasal olarak Alman Musevileri ve Musevi kökenlileri sürgün eden Nuremburg kararlarıyla karşılaştırma yapmadan, geçen ayki başarısız darbeden beri Türkiye’de yaşananlara benzer bir örnek bulmak zor. Yine de, anti-Semitizm’in açık ve net bir mantığı vardı. Türkiye’de Hizmet üzerindeki popüler taşkınlık ise bir zamanlar arkadaş olan iki kişi arasındaki kişisel kin maçı tadı taşıyor. İdeolojisiz. Çekincesiz, ellerinden geleni artlarına koymadan.
Hitler 1933’te Alman Komünist Partisi tarafından düzenlenen May Day galasında konuşur muydu? Sanmıyorum. Ama ben 2013’te Gülen’in Waldorf Astoria’daki galasında Erdoğan’la aynı masada oturdum.”