Ekonomist Mahfi Eğilmez bloğunda kaleme aldığı 'Enflasyon düşecek mi?' başlıklı yazısında, Türkiye'nin uzun süredir mücadele ettiği enflasyon sorununu ele aldı. Tecrübeli ekonomist, 2021 yılı son çeyreğinden itibaren 2023 yılı ortasına kadar devam eden faiz indirimi sürecinin Türkiye ekonomisinde çöküşü tetiklediğini aktararak, son dönemde atılan adımların doğru ancak yetersiz olduğunu ifade etti.
Eğilmez, yazısında şunları söyledi: "Bu yılın tam ortasına gelindiğinde uygulanan para politikasının yanlışlığını, daha doğrusu bu politikanın yarattığı hızlı enflasyon artışıyla ülkeyi çıkmaz sokaklara sürüklediğini fark eden siyasal iktidar politika değişikliğine gidilmesi için ekonomi yönetiminde değişikliğe gitti. 2021 yılının son çeyreğinden 2023 yılı ortasına kadar ekonomi yönetimi ve merkez bankasının politika faizini düşürerek yarattığı ekonomik çöküşü girebilmek üzere eskiye dönüş çabasıyla başlayan bu yeni dönemde dönüşün sanıldığı kadar kolay olmayacağı ortaya çıktı.
'YÜKSEK ENFLASYONU AVM'DE RESTORANDA, TRAFİKTE GÖRÜYORUZ'
Türkiye’de enflasyon hem talep hem de maliyet etkilerini taşıyor. Yüksek enflasyonun yarattığı paradan kaçış ve öne çekilmiş tüketim etkileri sonucunda talep canlılığı görülüyor. Bunu çevremizdeki restoranların, kafelerin, AVM’lerin doluluğundan, alış verişin canlılığından ve trafiğin durumundan gözlemleyebiliyoruz. Enflasyondaki yükseliş ve bütün çabalara karşın devam eden döviz talebi kurların artmasına, bu da maliyetlerin yükselmesine ve maliyet enflasyonuna yol açıyor.
Eskiye dönüş için para ve kur politikaları alanında şimdiye kadar üç önemli adım atıldı:
*(1) Politika faizi yüzde 8,5’den tedrici olarak yüzde 42,5’e yükseltildi. Buna paralel olarak bankaların mevduat faizleri yüzde 50’nin hemen altında bulunuyor. Banka mevduat faizlerinin yüzde 10’lardan buraya geldiğine bakarsak önemli bir artış olduğunu söyleyebiliriz.
*(2) Kur korumalı mevduat hesabının (KKM) yavaş yavaş tasfiyesine girişildi. Faizlerin artırılmasının KKM’den çıkışla birlikte yeniden dövize dönülmemesini kısmen sağladığını belirtebiliriz.
*(3) Merkez Bankası döviz talebini ve genel tüketim talebini sınırlandırmak için likiditeyi düşürmeye yönelik olarak açık piyasa işlemlerine başladı. Banka, bu amaçla Türk Lirası depo alım ihaleleri düzenleyip piyasadaki para miktarını azaltmayı ve oradan giderek talebi düşürmeyi hedefliyor.
'PARA ARZI YILBAŞINDAN BU YANA YÜZDE 61 ARTTI'
Talebi sınırlandırmayı ve dolayısıyla talep enflasyonunu denetim altına almayı amaçlayan para politikası adımlarıyla çelişen bir para politikası uygulaması var: Para arzının artmaya devam etmesi. M2 geniş para arzı yılbaşından bugüne kadar yüzde 61,8 oranında artmış. Aynı sürede enflasyon da aşağı yukarı bu kadar artmış. Şimdi Merkez Bankası piyasadaki likiditeyi azaltarak para arzını da denetlemek istiyor.
Enflasyonu denetlemek için para politikası yeterli değil. Her ne kadar son yıllarda asıl araç olarak para politikası kullanılsa da maliye politikasının para politikasıyla çelişmemesi, aynı amaca hizmet edecek şekilde biçimlendirilmesi gerekiyor. Faizlerin artırıldığı, piyasadan likidite çekildiği, KKM hesaplarının tasfiyesine çalışıldığı bir ortamda kamu kesiminin harcamalarının artması para politikasının etkisini azaltıcı gelişmelere yol açar. Benzer şekilde bozucu bir etki de fiyatların içine giren KDV gibi ÖTV gibi dolaylı vergilerin oranlarının artırılmasıyla ortaya çıkar.
'GERÇEK ENFLASYON AÇIKLANANIN EN AZ İKİ KATI'
Enflasyonla mücadelede en önemli bileşenlerden birisi kayıt dışı ekonomiyi hedefe almaktır. Böylece yeni dolaysız vergiler koymadan ya da dolaysız vergilerin oranlarını artırmadan daha geniş bir kesim vergilendirilmiş olur. Bu, enflasyonla mücadele açısından etkili olacağı gibi aynı zamanda haksız rekabeti önlemek ve devlete ek gelir kaynakları bulmak açısından da önemlidir.
Enflasyonla mücadele için şu ana kadar alınan tek anlamlı önlem faizi yavaş yavaş yükseltmek. Orada da gerçek enflasyon açıklananın en az iki katı olduğu için artırımlar fazla etkili olamıyor. Mesela kamu kesiminin israf ölçüsündeki harcamalarının kısılmasına yönelik hiçbir düzenleme söz konusu değil. Bir başka ifadeyle maliye politikasının para politikasına yardımcı olmadığı görülüyor. Yapısal reformlara hiç girilmedi zaten.
Enflasyonun düşürülebilmesi için para ve maliye politikasının birlikte yürütülmesi gerekiyor. Bir yandan talebi düşürecek para politikası önlemleri devreye alınırken öbür yandan büyümeyi yüksek tutmak için talebi artıracak kamu harcamaları yapılması halinde para politikasının olumlu katkısı da yok oluyor. Bu gidişle enflasyon, baz etkisiyle düştükten sonra yeniden yükselir.”
'PARA POLİTİKASINI SIKILAŞTIRIP MALİYE POLİTİKASINI GEVŞETMEKLE ENFLASYON DÜŞMEZ'
Öte yandan Eğilmez, X hesabından Meclis'te kabul edilen 2024 Merkezi Bütçe Kanununu da değerlendirdi. Eğilmez paylaşımında “TBMM'de kabul edilen 2024 Bütçe Kanunu teklifinde Giderler 11 trilyon 89 milyar TL, gelirler 8 trilyon 437 milyar TL olarak belirlenmiş bulunuyor. Buna göre iç ve dış borçlanmayla karşılanacak bütçe açığı 2 trilyon 655 milyar TL. 2023 yılının beklenen bütçe açığı 659 milyar TL olduğuna göre açık 2024'de yaklaşık 2 trilyon TL artmış ya da 2023'ün 4 katına yükselmiş olacak.
Bu bize maliye politikasının son derecede gevşek olacağını gösteriyor. Para politikasını sıkılaştırıp maliye politikasını gevşeterek enflasyonu düşürmek mümkün değildir. Para politikası enflasyona, maliye politikası büyümeye ayarlı yürütülürse ikisinden de beklenen sonuç alınamaz. Bu görünümle 2024'de, baz etkisiyle ortaya çıkacak geçici düşüşler dışında, yüksek enflasyonun devam etmesinin kaçınılmaz olduğunu söyleyebiliriz.