Ancak barınma sorununu bir şekilde çözen öğrenciler bu kez de hayat pahalılığıyla mücadele etmek zorunda bırakılıyor. Ankara’da üniversite okuyan öğrenciler, BirGün’den Mustafa Mert Bildircin’in haberine göre yol parası vermemek için yürüyor, üzerine kıyafet alamıyor yetersiz besleniyor.
Bildircin’in “Tek önceliğimiz karnımızı doyurabilmek” diyen öğrencilerle görüşmelerinin ardından kaleme aldığı haber şöyle:
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü’nde ikinci sınıf öğrencisi olan Merve Aşkın, devlet yurdu çıkmadığı için iki yıldır öğrenci evinde kalıyor. Ailesinin maddi durumunun iyi olmadığını belirten Aşkın, buna karşın burs imkânından yararlanamadığını, geri ödemeli öğrenim kredisi aldığını söylüyor. İki arkadaşıyla birlikte Kurtuluş semtinde bir dairede yaşayan Aşkın, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından verilen 470 lira kredinin yetersiz olduğunu ve okuldan arta kalan zamanlarda çalışmak zorunda olduğunu ifade ediyor.
"Otobüse vereceğimiz 1.75 TL cebimizde kalsın diye yürüyoruz"
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik bunalımın öğrencileri de olumsuz etkilediğinin altını çizen Aşkın, maddi problemlerin öğrenim hayatını etkilediğini vurgulayarak şunları anlatıyor:
“Kiramız bin 150 lira. Faturalar ve gıda alışverişiyle birlikte evin masrafı bin 500 lirayı buluyor. Kişi başı 500 lira vermek zorundayız. Çoğu zaman faturaları ödedikten sonra alışveriş yapacak paramız kalmıyor. Karnımızı doyurmakta güçlük çekiyoruz. Otobüse vereceğimiz 1.75 TL cebimizde kalsın diye buradan Tandoğan’a kadar yürüyoruz. Yalnızca okula ve derslere odaklanarak insan gibi yaşamak mümkün değil. Okuldan sonra bir kafede garsonluk yapıyorum. O iş sayesinde biraz nefes alabiliyorum ama bu sefer de derslerim kötüye gidiyor. Sınav dönemi işten izin alamadığım zamanlarda yorgunluktan ders çalışamıyorum. Buraya okumaya mı geldim ev geçindirmeye mi belli değil.”
"İki oda bir salon evde dört kişi yaşamaya çalışıyoruz; aç yattığımız geceler oluyor”
Gazi Üniversitesi Matematik bölümü ikinci sınıf öğrencisi Aykan Güneş de öğrenim hayatına devam etmekte güçlük çektiğini söylüyor. Üç arkadaşıyla birlikte Kolej semtindeki bir apartmanın kapıcı dairesinde kalan Güneş, okulu bırakmak zorunda kalabileceğini ifade ediyor. Ankara’ya geldiği ilk yıl Ulus’taki bir devlet yurdunda kaldığını anlatan Güneş, ders çalışamadığı için eve çıkmak zorunda kaldığını ancak işlerin istediği gibi gitmediğini şu sözlerle aktarıyor:
“Yurtta sekiz kişilik odada kalıyordum. Sürekli bir gürültü, bir karışıklık… Ders çalışma salonu desen, adım atacak yer yok. Benimle aynı durumda olan bir arkadaşımla eve çıkmaya karar verdik. Kira 800 lira. Öğrenim kredisi ve ailemizden gelen 350’şer lira dışında gelirimiz yok. Faturaları ödeyemez duruma gelince bir kişi daha almaya karar verdik. Sonra, anne ve babası hayatta olmayan arkadaşımızı da misafir ettik. Ondan para talep etmiyoruz. İki oda bir salon evde dört kişi yaşamaya çalışıyoruz. Aç yattığımız geceler oluyor.”
"Markette elimizde hesap makinesiyle geziyoruz"
Seda Gökçe de yurtta ders çalışamadığı için eve çıkmak zorunda kaldığını söylüyor. Öğrenimine Ankara Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünde devam eden Gökçe, kaldığı KYK yurdundaki temizliğin yetersiz olduğunu ve yemeklerin kötü olduğunu belirtiyor. Ders çalışmak için gerekli olan sessiz ortamın yurtta sağlanamadığını ve iki yıl önce eve çıktığını ifade eden Gökçe, eline geçen paranın faturalar ve kiralar dışında hiçbir şeye yetmediğini anlatıyor.
Demetevler’deki bir apartman dairesinin giriş katında arkadaşıyla birlikte kalan Gökçe, yeterli beslenemediğini, evin rutubeti nedeniyle bütün kışı hasta geçirdiğini söylüyor. Gökçe, annesinin maaşı olmadığını, babasının ise bin 800 lira emekli maaşı aldığını belirterek geçimini sağlamak için çalışmak zorunda olduğunu ifade ediyor. Bir giyim firmasında yarı zamanlı kasiyerlik yaptığını anlatan Gökçe, maaşının 600 lira olduğunu ve tek geçim kaynadığının bu para olduğunu söylüyor. Bin liralık kirayı ödedikten sonra ellerinde kalan parayı, “Komik” olarak değerlendiren Gökçe, pahalılık nedeniyle eve alışveriş yapamadıklarını şu sözlerle anlatıyor:
“İstediğimiz şeyleri alamıyoruz. Markette elimizde hesap makinesiyle, her aldığımız şeyi hesaplayarak geziyoruz ki kasada, ‘Yetersiz bakiye’ uyarısıyla karşılaşmayalım. Yeterli beslenemediğim için demir eksikliği çıktı vücudumda. Annemle telefonda konuşurken ağlamamak için kendimi zor tutuyor, ‘İyiyim anne keyfim yerinde’ şeklinde geçiştiriyorum. Ev arkadaşım da aynı durumda. Üstümüze başımıza giyecek alamıyoruz. Dersleri falan da geçtik, uzun zamandır tek önceliğimiz karnımızı doyurabilmek. Kira, elektrik, su ve telefon faturalarımızı ödedikten sonra ekmek, makarna, su alabilecek paramız kalırsa bizden iyisi yok.”