(...)
Erdoğan arkasına aldığı bu müthiş rüzgar sayesinde ekonomiyi 2002-2012 arasında yılda ortalama yüzde 5.7 büyüttü. Ülkeye milyarlarca dolar yabancı sermaye aktı. İhracat patladı. Türkiye güçlü demokrasisi, Batı ile uyumu ve halkının gösterdiği müthiş gayret ile hızla kalkındı. Gerçekten örnek bir ülke oldu.
Ancak bu rüzgar tersine döndü. 2010 sonunda patlak veren ‘Arap Baharı’nı Ankara doğru okuyamadı. Bunun sonucunda ihracatta çok önemli bir pazar olan Ortadoğu’da ağır kayıplar yaşandı. İhracat 2012 yılından itibaren deyim yerindeyse patinaj yapmaya başladı. Erdoğan, önce anayasal düzeni hemen ardından hukuk sistemini yerle bir etti. Sünni dünyanın lideri olabilmek için radikal İslamcı grupların özgürlük alanını genişletti, hatta Suriye’deki Esad rejimini devirebilmek için onları silahlandırdı ve destekledi. Avrupa Birliği ve IMF ile yollarını net bir şekilde ayırdı.
Bunları yaparken en büyük güvencesi ise dünyadaki müthiş para bolluğuydu. 2014’ten itibaren musluklar kısılmaya başladı. Gezi Parkı sonrasında başlatılan Maliye zorbalığı her geçen gün daha da şiddetlendi. Bank Asya’ya yönelik karalama kampanyası ve hukuksuz el koyma İş Bankası’nı hedef alan yayınlarla devam etti. Ülkeye duyulan güven sıfırlandı.
Hal böyle olunca yabancı yatırımcı çarşı karışmadan kaçmaya başladı. Citibank, 800 milyon dolar zararla Akbank’taki hisselerini sattı. HSBC Türkiye’deki bankasını satmak için düğmeye bastı. Royal Bank Of Scotland ise Türkiye’de kepenk indirmeye hazırlanıyor. Bütün bunları neden mi anlattım? Barclys Bank dün Türkiye’yi ‘yatırımcılar açısından cazibesini giderek kaybeden ülkeler’ arasında göstermiş de…