Abdullah Aymaz | samanyoluhaber.com
Ubeydullah İbn-i Cahş ve Ramle Validemiz
Ubeydullah İbn-i Cahş, ilk Müslüman olanlardandı… Eşi Hz. Ramle (Ümmü Habibe) ise Ebu Süfyan'ın kızı idi ve Müslüman olmuştu. Bunlar evli idiler ve Habeşistan’a hicret etmişlerdi. Fakat, Ubeydullah İbn-i Cahş, orada diğer Müslümanlarla irtibatını kesip kapıları kapatmıştı. Sahabelerden kopup kendisine câzip gelen yeni ülkenin yeni kültürüne kapılıvermişti. Hatta dinini bile değiştirdi. Hatta eşi Ramle Hanımefendi'yi de din değiştirmesi için zorladı. Ama o dik durdu ve asla inancından taviz vermedi… Ubeydullah İbn-i Cahş’ın ömrü kısa imiş, bir müddet sonra vefat etti.
“Sürüden ayrılanı kurt kapar” sözü çok doğruydu… Bu durum çok üzücüydü fakat bir ibret vesilesiydi. Hiç kimse kendisini garantide göremezdi… Hem kurt kapmaması için cemaatten kopmamaya gayret göstermemiz gerekiyor.
Âl-i İmran Suresinde şöyle buyruluyor: “Ey iman edenler! Sabredin… Sabırda yarışın, bu yarışta muarızlarınızı geçin. Ribat yapın… (İslama gelecek tehlikelere karşı uyanık olun. Aranızdaki HİZMET İRTİBATI İFRAT DERECEDE olsun.) Ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki, felâh bulup başarıya eresiniz.” (3/200)
Herşeyin İFRATI kötüdür. Her türlü müfritlik zararlıdır ama HİZMET İRTİBATINDA MÜFRİTLİK iyidir… Evet müfrîtâne irtibat…
Ramle validemizin bu dik ve sağlam duruşu ona çok büyük bir hayır getirmiştir: Durumundan haberdar olan Peygamber Efendimiz (S.A.S.) hemen Habeş Kralına (Necaşi'ye) haber yollayıp Ramle Vâlidemizi nikahlamasını istedi.
Aslında, Necaşi, daha prensken kaçırılmış ve köle yapılarak satılmıştı. Bedir Zaferinde haberi duyunca sevinmiş ve “Ya Cafer, Bedir tepelerinde çok hayvan otlatmıştım. Ben oraları çok iyi bilirim.” demişti. Daha sonra memleketine götürülüp Kral yapılmıştı. Efendimizin (S.A.S.) isteğini derhal yerine getirmiş ve nikahlarını kıymış ayrıca Ramle Validemize bir mehir de takdim etmişti. Ayrıca Efendimiz de ayrı bir nehir vermişti.
Şu günlerde, şu süreçte bütün cihana birer tohum gibi saçılan Hizmet gönüllüleri de yepyeni kültürler ve cazip yaşantılar içinde, bilhassa, her şeyi kendisine dönüştüren bir potaya benzeyen bu yerlerde sağlam kalabilmek için çok sıkı bir irtibat için de varlıklarını sürdürmeleri gerekmektedir.
Koruyucu seralara da ihtiyaç var. Ayrıca ağaç ağaç içinde yetişerek ormanlar meydana gelir. Bütün bunları taçlandıracak sohbet-i cananlardır…
Barla Lâhikasında şöyle deniliyor:
“O dersleri (imanî ilimlerden oldukları için) bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Bilhassa siz daima bir iki hakiki arkadaşı da bulursunuz. Hem dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenab-ı Hakkın cinler, melekler, ruhanîler gibi şuur sahibi çok mahlukatı vardır ki, iman hakikatlarını dinlemekten çok zevk alırlar. sizin o kısım arkadaşlarınız ve dinleyicileriniz çoktur. Hem o çeşit imanî sohbetler yeryüzünün bir manevî ziyneti ve şeref vesilesi olduğuna işareten biri demiş:
‘Yeryüzü gıbta eder hep göklere.
Çünkü tefekkür ve zikir için gönül gönüle
Yerde bir-iki insan, bir-iki nefesle…
Derinleşirler sohbette…
Yani Cenab-ı Hakkın çok güzel rahmet harikalarını, çok hikmetli ve süslü sanat eserlerini birbirlerine göstererek Sânilerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.’
“Hem ilim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ÎMANÎ İLİMLER bu kısımdandır. Önümüzdeki SÖZLER ekseriyet itibariyle, inşaallah o cümledendir.”
Bu dinamiklerin hepsinin kullanılarak, özümüze ve kökümüze bağlı olarak asimile olmadan bütün cihanda entegre olmanın yollarını bulmamız gerekiyor.