İşte TR724.com'da yer alan yazı
Türkiye’nin, ABD elçilik ve konsolosluk görevlisi Türkler ve ABD vatandaşlarını ardı ardına tutuklamasının nedeni ‘İran asıllı Zarrab’ın salıverilmesini sağlamak içinmiş!’.
Yanlış duymadınız! 17/25 yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun baş aktörü, rüşvet verdiği 3 bakanın istifasına neden olan Reza Zarrab, ABD’de yakalanınca iktidar tüm imkanlarıyla onu kurtarmak için çalışmış…
OBAMA’YA ZARRAB İÇİN RİCA ÜSTÜNE RİCA
Washington Post Gazetesi’nde bir yazı kaleme alan ünlü gazeteci David Ignatius, Erdoğan’ın 21 Eylül 2016’da ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile BM’de yaptığı 90 dakikalık görüşmenin yarısında Zarrab’ın konuşulduğunu yazdı…
Erdoğan, Zarrab’ın serbest bırakılmasını ve Zarrab’ı tutuklayan savcı Bharara’nın görevden alınmasını istemiş.
Ignatius’un verdiği bilgilere göre, aynı ziyaret sırasında Emine Erdoğan da Biden’in eşine Zarrab’ın serbest bırakılması için ısrarcı olmuş…
Erdoğan ile Obama’nın 2016 ve 2017 yılındaki son iki telefon konuşmasında da, Ignatius’un yazdığına göre, Zarrab’ın serbest bırakılması için Erdoğan ricacı olmuş…
Hükümet kanadının tek gayreti bu da değil. Dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da ABD’li meslektaşıyla görüşmesinde Zarrab’ın serbest bırakılmasını istemiş…
‘ZARRAB, ÜLKEMİZİ İLGİLENDİREN BİR KONU DEĞİLDİR!’
Oysa Erdoğan, Zarrab ilk tutuklandığında, 29 Mart 2016’da ABD ziyareti öncesi Atatürk Havalimanı’nda şu açıklamayı yapmıştı:
‘Bu konu aslında ülkemizi ilgilendiren bir konu olmadığı gibi, bir kara para aklama konusu mudur, değil midir, bilmeden böyle bir değerlendirme yapmayı da doğru bulmuyorum.’
Evet, ortağı Zencani idam cezası almış İran vatandaşı Zarrab normal şartlarda Erdoğan’ın dediği gibi ‘ülkemizi ilgilendiren bir konu değildir’.
Peki buna rağmen, salıverilmesi için gösterilen tüm bu gayretler ve ‘stratejik ortak’ ABD ile bağları koparmaya vardıran ‘gerilim tırmandırma’, ‘şantaj’ ve ‘rehine diplomasisi’ neden?
ZARRAB ‘SEVDASININ’ DÖRT NEDENİ
Dört gerekçe öne çıkıyor.
Birincisi, iktidarın ‘yargı darbesi’ diyerek üzerini kapattığı, yargıyı ve emniyeti hallaç pamuğu gibi savurduğu iddiaların aslında gerçek olduğunun Zarrab duruşması ile ortaya çıkacak olması.
Nitekim Zarrab’ın rüşvet çarkına takılan ve 17 Aralık sonrası istifa eden Zafer Çağlayan şimdiden Zarrab’ın ABD’deki dosyasına girmiş durumda ve hakkında tutuklama kararı verildi.
Zarrab’ın rüşvet ve kara para aklama ağında kullandığı Halkbank’ın Genel Müdür Yardımcısı da aynı şekilde ABD’de tutuklandı ve sanık.
Tüm bunlar, Türkiye’de kapatılan 17/25 Aralık soruşturmasının ‘yargı darbesi’ değil ‘hukuki bir suçüstü’ olduğunu, tüm görevden almaların da gerçekte soruşturmayı engellemeye yönelik olduğunu ispat ediyor.
İkincisi, Zarrab ABD’ye iddia edildiği gibi tutuklanacağını bildiği halde gitti. İran’ın kendisine operasyon yapmasından ya da Türkiye’nin kendisini susturmasından korkuyordu.
İran’a ambargoyu delen Zarrab’ın bu durumda ABD’de tek kurtuluşu ve can güvenliğini sağlama yolu, ABD yargısı ile işbirliği yapması. Yani itirafçı olması…
‘Hiçbir hukuksuzluğa imza atmamış bir iktidar için’ anlaşılması çok güç bir şekilde hükümet bu ihtimalden rahatsızlık duyuyor.
Nitekim Erdoğan, ABD ile vize krizinin patlamasının ardından Saray’da valilere yönelik yaptığı konuşmada, ‘Vatandaşımı tutuklayıp itirafçı olarak kullanmak isteyeceksin’ çıkışı yaptı.
Zarrab, iktidarın uykusunu kaçırtacak ne biliyor olabilir ya da üstü örtülen ne tür yolsuzluklara imza atmış olabilir? Kısacası, Zarrab davasında ortaya çıkacak yeni deliller veya itiraflar ‘şaşılacak’ şekilde iktidarı tedirgin ediyor.
Üçüncüsü, Zarrab dava sürecinde Türk hükümetini kendisine sahip çıkması ve serbest bırakılmasının sağlanması için ‘tehdit’ ediyor olabilir.
CHP’li Erdal Aksünger, Zarrab’ın avukatlarının Emine Erdoğan ile Zarrab’ın fotoğrafını savunma amaçlı dosyaya koyduklarını ortaya çıkardı.
Zarrab’ın TÜRGEV’e 100 milyonluk bağış yaptığı, iktidar kanadında başka isimlerle de irtibatı olduğuna dair geçmişte çok sayıda bilgi ve belge yayınlanmıştı. Üstü örtülen 17/25 yolsuzluk ve rüşvet dosyasında da bu bilgilerin bir kısmı yer almıştı.
Zarrab’ın avukatlarının Türkiye gelmesi ve Erdoğan ile özel görüşme yapmaları da kamuoyunda genişçe yer bulmuş ve ABD mahkemesi bu görüşmeyi de inceleme altına almıştı.
Yine iddianamede yer alan telefon görüşmeleri kayıtları, iktidarın ABD yargısı tarafından dinlendiğini ve 17/25 Aralık’ta yer almayan konuşmaların ve dolayısıyla suçlamaların da ellerinde olduğunu gösterdi…
Sonuçta, Zarrab’ın elinde kamuoyunun henüz bilmediği, ancak iktidarın canını sıkma ihtimali olan bilgi veya belgeler olabileceği ve ‘itirafçılık’ ile tehdit ediyor olması ihtimali var…
Dördüncüsü, Zarrab’ın İran’a milyarlarca dolar sıcak para sağlama ve kara aklama trafiğinin göbeğinde yer alan Türkiye’nin, bir mahkeme kararı ile bunun sabitleşmesi halinde, uluslararası yaptırım ile karşılaşması mümkün.
Yine Halkbank ve para trafiğinde yer alan diğer 3 Türk bankasının da uluslararası yaptırım ile karşılaşması ve ekonomimizin büyük darbe yemesi ihtimali söz konusu.
BM’nin İran’a yaptırımı kasıtlı olan delen Türk yetkililerin de uluslararası ceza yargılamaları ile yüz yüze gelmeleri güçlü bir risk…
İKTİDAR YA GERİ ADIM ATAR YA DA ÜLKEYİ YAKAR!
Sonuçta, Türkiye ‘stratejik ortağı’ ABD ile ilişkilerini sadece İran vatandaşı Zarrab nedeniyle riske atıyor.
Zarrab’ın salıverilmesini sağlamak için ABD vatandaşlarını tutuklayıp ‘takas’ için diplomasi yürütüyor.
İstediğini elde edemeyince de, krizi bilinçli şekilde tırmandırıp, ABD’yi ‘teslim olmaya’ zorluyor.
Başından beri söylüyoruz. Kriz tırmandırmalarda, güçlü olan kazanır. Türkiye ve iktidar bu denklende kaybedeni fazla olan taraf…
Dolayısıyla ya geri adım atacaklar ya da Türkiye’yi İranlı Zarrab’ın önüne yatırıp maalesef ateşe atacaklar.