Türkiye'den Fransa'ya 2021 yılında yapılan iltica başvuruları bir yıl öncesine oranla yüzde 45,6 artış gösterdi. Fransa Mülteci ve Vatansızları Koruma Ofisi (OFPRA), 2020'de kaydedilen 3 bin 104 ilk başvuruya karşılık 2021'de 4 bin 519 başvuruda bulunulduğunu bildirdi. İtiraz üzerine yeniden incelenen dosyalar da eklendiğinde bu rakam 5 bin 248'e çıkıyor.
İltica başvurularında 2020'de 7'nci sırada olan Türkiye, geçen yıl Afganistan, Fildişi Sahilleri, Bangladeş ve Gine'nin ardından 5'inci sıraya yerleşti. Sadece Avrupa coğrafyası ele alındığında Türkiye, Fransa'ya yapılan iltica başvurularında ilk sırada yer alıyor.
DW Türkçe'den Kayhan Karaca'nın haberine göre OFPRA'nın 2021 raporunda Türkiye'den gelen başvurulardaki artış büyük ölçüde 15 Temmuz darbe girişimi sonrası başlatılan "kitlesel ve keyfi baskı kampanyalarına" bağlanıyor; "2018'den bu yana süregelen ancak pandemi sürecinde etkisi artan ekonomik krizin sosyal ve siyasal gerginliği köpürttüğü, bunun da hükümeti muhalifler üzerindeki kontrolü yoğunlaştırmaya ittiği" not ediliyor.
OFPRA Türkiye'den iltica başvurularının, "HDP'liler, Gülen hareketi, sosyal medyada iktidarın yıkıcı bulduğu yayınlar ve askerlik hizmetinden kaçanlar ya da vicdani retçiler" olmak üzere dört ana tematik etrafında gruplandığını belirtiyor.
Yenilik çeşitlilikte
Ancak OFPRA verileri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı iltica başvurucularının profillerinin değiştiğini ve çeşitlendiğini de gösteriyor.
Konuyu yakında takip eden Strasbourg Üniversitesi öğretim üyesi siyaset bilimci Prof. Dr. Samim Akgönül, iltica başvurusu sayısındaki artışın Haziran 2015 seçimleri sonrasında başladığını söylüyor ve ekliyor: "O seçimler sonrası HDP'nin kriminalize edilmesiyle başlayan artış 2016 sonrasında hızlandı. 2016 önemli bir sene, çünkü hem darbe teşebbüsü sonrasında rejim bütün muhalif çevreleri bertaraf etmek için harekete geçti hem de Güneydoğu'daki askeri operasyonlar, Barış İçin Akademisyenler Bildirisi ve üniversitelerdeki kıyım iltica taleplerini hızlandırdı".
İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin etkileri
Samim Akgönül, Fransa'ya iltica başvurularındaki yeniliğin iltica motivasyonlarındaki çeşitlilikte yattığına işaret ediyor ve "Artık sadece HDP'ye yakınlık ya da Gülen hareketine ait olma suçlamaları değil, sol, öğrenci, LGBT gibi kimliklerin baskı görmesi de iltica taleplerinde dile getirilen konular" diyor.
Kadın hakları ve kadına yönelik şiddet de kendi başına bir iltica gerekçesi haline gelmiş durumda. Türk hükümetinin, Türkiye'nin de katkılarıyla hazırlanmış İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı sonrası kimi kadın ilticacı adaylarının dosyalarında "Türkiye'de kanunların kendilerini koruyamayacağı" inancı da yer almaya başladı. Eskiden sadece Batı Afrika ve Kuzey Afrika kökenli kadın ilticacı başvurucularının dile getirdiği zorla ve/veya erken evlendirilme gerekçesi bugün Türkiye kaynaklı doyslarda da görülüyor.
Orta yaş üstü iltica başvurucuları
İltica başvurucuları eskiden olduğu gibi sadece belli gruplara mensup, büyük çoğunluğu genç ve erkeklerden oluşan bireyleri kapsamıyor. Son yıllarda Fransa ve AB'nin diğer ülkelerine iltica başvurusunda bulunanlar arasında çok sayıda orta/orta yaş üstü ve kadın birey de var. Geleneksel olarak iltica başvurusunda bulunanların genç olduğunu belirten Samim Akgönül, "Son 5 senedir Fransa'da daha yaşlıları da görebiliyoruz. Yani 50-60 yaşında iltica talebinde bulunanlar var" diyor.
Türkiye'den iltica başvuruları sadece Fransa ile sınırlı değil, Avrupa Birliği (AB) genelinde de artışta. Türkiye, AB sıralamasında Suriye, Afganistan, Irak ve Pakistan'ın ardından en fazla ilticacı adayı olan ülke konumunda.
Samim Akgönül bu artışı iki olguya bağlıyor: "Birincisi, 2017 referandumundan sonra her kesime baskının gözle görülür biçimde artması ve insanların artık geleceklerini, en azından 'mutlu' bir geleceği Türkiye'de görememeleri. Baskıların 'gerçek' olmadığı durumlarda bile herkeste bir 'tehlike içinde olma' hissi var. Örneğin iltica taleplerinde sıkça sosyal medyada Cumhurbaşkanı'nı eleştiren ve bu yüzden hapse girmekten korkan insanlar var. Diğer bir gerçeklik de ekonomik buhran. Bu buhran ve yoksulluk/yoksul olma korkusu her kesimden insanı (buna orta sınıf dahil) başka yere bakmaya itiyor. Ki, burada sadece mültecilerden söz ediyoruz. Avrupa'da binlerce 'gizli mülteci' var. Öğrenci, memur, görevli diplomat olarak gelip dönmeyenler, dönmeyecek olanlar. Artık sadece 'Fetöcü' ya da 'terörist' olarak yaftalananlar değil. Entelektüeller, beyaz yakalılar, üniversite hocaları, doktorlar... Gözlerini dışarıya yöneltmiş durumdalar."
Avrupa-Türkiye ilişkilerini etkiler mi?
İltica profilinde gözlemlenen bu değişiklik Fransa-Türkiye ya da Avrupa-Türkiye ilişkilerini etkiler mi? Samim Akgönül etkisi olacağı görüşünde: "Türkiye 'emin ülke' algısından tekrar çıkabilir ve 1980 darbesi sonundaki insan haklarının sistematik olarak ihlal edildiği bir konuma gelebilir. İhlal edilen haklar belki aynı haklar değil; idam cezası yok, yapısal işkence yok, umarım yok, ama hepsi evrensel insan hakları. Yargısız infaz, adil yargılanma, ifade özgürlüğü, mülkiyet hakkı gibi konular son derece önemli. Bu durum tabii ki Fransa-Türkiye ve AB-Türkiye ilişkilerini etkiler".