Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Afrin operasyonu çerçevesinde sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltılar sürerken, "operasyonla ilgili paylaşım yapmadığı" için baskı görenlerin, hatta hedef gösterilenlerin sayısı da artıyor.
Hükümete yakınlığıyla bilinen bir televizyon kanalında geçen hafta yayınlanan bir programda, sunucuların teker teker ünlülerin sosyal medya hesaplarını tarayarak, Afrin paylaşımı bulunmayanları "Afrin harekatına destek olmayan ünlüler" diye etiketlemesi yoğun eleştirilere neden oldu.
Sosyal medya paylaşımlarında genelde siyasi konulara girmeyen kişiler de baskıdan nasibini alıyor. Twitter hesabını ağırlıklı olarak sanat faaliyetlerinin tanıtımı için kullanan oyuncu Gupse Özay, Afrin ile ilgili paylaşım yapmamıştı. Tesadüfen Alaska depremiyle ilgili bir paylaşımda bulunup üzüntülerini dile getirdiği için hedef haline getirildi. Özay, "Normalde üzücü durumlarla ilgili paylaşım yapmıyorum. İnsanlar belki biraz nefes alır diye. Lakin uyanır uyanmaz depremden dolayı binlerce kişi öldü gibi bir bilgi gelince, pek tabii paylaşım yaptım. Fakat şu an hassas bir dönem. Tepkiler doğru" açıklaması yaparak Alaska paylaşımını silmek durumunda kaldı.
"Yazdıklarımıza başkaları karar vermek istiyor"
Ancak Afrin ile ilgili paylaşımda bulunmak da her zaman yeterli olmuyor. Müzisyen Haluk Levent de Twitter hesabında daha çok, genel başkanı olduğu, yardım projeleri organize eden AHBAP Platformu ile ilgili paylaşımlar yapan bir isim. Levent, Afrin ile ilgili paylaştığı başsağlığı tweetine bile tepki geldiğini belirtti ve "Artık ne yazmamız gerektiğine başkaları karar vermek istiyor" değerlendirmesinde bulundu.
Bir radyo programı sunucusunun "Operasyona itiraz eden, sesini çıkaran, ister gazeteci ister milletvekili olsun vurun" çağrısı yapması, toplumda linç kültürünün geldiği noktayı gösterir nitelikte.
2008 yılında yayımlanan "Türkiye'nin Linç Rejimi" kitabının yazarı sosyolog Tanıl Bora, aradan geçen on yılda linç kültüründe olumsuz bir "gelişme" yaşandığı görüşünde.
Aralık ayında yürürlüğe giren 696 sayılı KHK'nın getirdiği cezasızlık düzenlemesine dikkat çeken Bora, "Bu, yasal yorumun ötesinde toplumsal açıdan da vahim bir gelişme. Böylesi eylemlere meyledecekleri 'rahat hissettirmek' gibi bir etki yaratmış olmalı" diyor.
Yoğun tartışmalar eşliğinde yürürlüğe sokulan 696 sayılı KHK'nın 121'inci maddesinde, "resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına ve resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında" cezasızlık getirilmesi öngörülüyor.
İfade özgürlüğü yoksa demokrasi yoktur"
Anamuhalefet partisi CHP de artan baskı ortamı nedeniyle hükümeti suçluyor. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Afrin nedeniyle farklı görüşleri seslendirenlere yönelik açık baskı olduğunu, 'savaşa hayır' dediği için gözaltına alınanların bulunduğunu belirterek, "Eğer bir ülkede düşünceyi ifade etme özgürlüğü yoksa, o ülkede demokrasi yoktur. Demokrasinin olmadığı yerde bu tür gelişmeleri göreceğiz" açıklaması yaptı.
"Linç kültürü olağanlaşıyor"
Linç zihniyeti konusunda sadece Afrin operasyonu değil, gündemin her maddesiyle ilgili örnekler bulunabileceğini belirten sosyolog Tanıl Bora, "Zaten vahamet burada. Olağanlaşmada. Olağanlaşması, adeta bir performans yarışı gibi tırmandırıcı etki yapıyor" diyor.
Peki bu zihniyetin arkasında yatan ne? Siyasi iktidarın, gücün arkasında olduğu hissi ve bunun verdiği rahatlık mı? Başkalarının hayatına, ne yazıp çizeceğine, ne düşüneceğine karışmayı kendinde "hak" görmek mi?
Linç zihniyetine karşı ne yapmalı?
Sosyolog Bora, "Gücü arkasında bilmek, bırakın cezayı, çok daha önemlisi, utandıracak bir şekilde kınanmayacağını bilmek elbette temel bir etken" diyor ve uyarıyor: Fakat büyük genellemeler ve toptancı çözümlemeler yapmak bizi linççiliğin zihniyet dünyasına yaklaştırır.
Peki böyle bir baskıyla karşılaşanlar nasıl tepki vermeli, linç kültürüyle nasıl mücadele edilmeli? Sosyolog Tanıl Bora bunun kolay bir çaresi olmadığı görüşünde. Yine de üç tavsiyesi var: "Bunun medenilikten uzaklaştırdığını, bir toplumu toplum olmaktan uzaklaştırdığını bilmek, olağanlaşmasına razı gelmemek. Ve en basit ilk adım olarak, "linççi dili ve hali asla paylaşmamak."