81 ilde başlatılan eş zamanlı operasyonlarda 3 bin 224 kişi hakkında yakalama kararı verildi, şu ana kadar 1000'den fazla kişi gözaltına alındı.
Anayasa Hukuku Profesörü Süheyl Batum DW Türkçe'nin sorularını cevapladı
DW Türkçe: 15 Temmuz sonrası ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yapılan gözaltıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Süheyl Batum: Vaka-i adliye haline geldi. Gözaltı ve Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan işlemler her ülkede olabilir. Her zaman bütün işlemlerin üç ilkeye uygun olması gerekir. Birinci olarak yasalara, ikinci olarak hukukun genel ilkelerine, üçüncü olarak da insan haklarına ve özgürlüklerine. Tutuklamalar dâhil bütün işlemler hukuka uygun olmalıdır. Adalet Bakanı bizzat tutukluluk süresi 10 yıl olsun diye teklif veriyor. Bunu 5 yıl içerisinde bir tek basın mensubuna anlatma imkânı bulamadım. Gösterdiğimde de bir tek kişi yazamadı. Gözaltıların yanı sıra bazı insanlar mesleklerinden ihraç edildi. Bu insan dünyanın en kötü teröristi de olabilir. Ancak gerekçe olarak "toplumdaki kanaat suçlu oldukları yönünde” denildi. Tekrar bir engizisyon dönemine dönüyoruz. Yani "Toplumdaki kanaat, onun şeytanla işbirliği yaptığı yönündedir” deniyor.
DW Türkçe: Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, AYM'nin 55'inci yıldönümünü nedeniyle yaptığı konuşmada OHAL kapsamında alınan Kanun Hükmünde Kararnamelere değindi. Bu kararlar üzerine Anayasa Mahkemesi'nin denetimi olmadığını söyledi. Bu açıklama ne anlama geliyor?
Prof. Süheyl Batum: 25 yıl sonra ilk defa Anayasa Mahkemesi önüne gelen OHAL kararlarını "ben denetleyemem" dedi. Hukuk açısında üzücü bir karar. Anayasa Mahkemesi, bu açıklamasıyla "Türkiye hukuk devletidir ama denetimsiz kararlar olur" demiş oldu. Hukuk devletlerinde denetimsiz kural olmaz. Hukuk devletlerinde, "Hükümet tasarrufu, bunlar denetlenemez" diye bir şey olmaz. Türkiye'de 2010 sonrası Anayasa Mahkemesi siyasallaşırken, 25 yıllık içtihadını da değiştirmekten çekinmedi. Bunlardan bir tanesi OHAL durumunda çıkarılan kanun hükmündeki kararnamelerin denetimiyle ilgiliydi. Hükümetin ve siyasal iktidarın elini tamamen rahatlatan KHK'lar çıkarmasına olanak veren bir uygulama oluştu. Son 10 yılda Anayasa Mahkemesi'ni ve bütün yargıyı siyasi iktidarın elini bağlayan pranga olarak kabul etmek gibi bir gelenek hâkim olmaya başladı.
DW Türkçe: OHAL dönemindeki KHK‘ların denetlenemeyeceği ile ilgili anayasa maddesinin ayrıntılıları neler? Tüm KHK'ları kapsıyor mu?
Prof. Süheyl Batum: Öncelikli olarak, bu KHK'lar olağanüstü halin olduğu bölgeyle sınırlıdır" dedi. İkinci olarak, "Olağanüstü halin olduğu dönemle sınırlıdır " dedi ve "OHAL'le ölçülü olmak durumundadır " dedi. Yani sel felaketini önlemek için olağanüstü hal ilan ettiyseniz siyasal kararlar alamazsınız. Anayasa Mahkemesi artık KHK'ların denetiminden vazgeçti. Bölgeyle, dönemle alakası olmayan inanılmaz kararnameler çıkmaya başladı.
DW Türkçe: KHK'lara itirazda iç hukuk yolu kapalıysa, nasıl bir yol izlenecek?
Süheyl Batum:
KHK'lar için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidilecek, göreceksiniz. Her türlü kararı alabilirsiniz ama hukuka uygun olmalıdır. Bu yüzden sonuç ne olursa olsun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidecektir. Türkiye'de inanılmaz bir hukuk dışılık var. Ancak Türkiye'de herkes hukuk dışılığı desteklemiyor. Tam tersine 'Hayır' diyor. 'Hukuk yarın bana da lazım olacak' diyor. Dünyanın en anti-demokratik kampanyalarından bir tanesinde devletin tüm varlığıyla rejim oluşturmak için yapılan referandumda Türk halkının en azından yüzde 50'si böyle bir sisteme "Hayır" dedi.
DW Türkçe: Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın "Kuralları yorum yoluyla değiştirmek anayasa değişikliği yapmak anlamına gelir " açıklaması da çok ses getirdi. YSK'nın mühürsüz pusula kararına eleştiri olarak değerlendirildi. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
Süheyl Batum: Meşrulaştırmak için, ilerde "Sizin yüzünüzden bu oldu" dendiğinde, "Hayır, bizim yüzümüzden olmadı. Ben Anayasa Mahkemesi olarak görevimi yerine getirdim" demek için söylendi. "YSK kanunen hakkı olmayan bir şeyi yapamaz, kanunların başka söylediği bir şeyi bir duyuru ile değiştiremez" demek için söylemedi bunu. Onun söylediği, "Biz karar verdiğimizde siyasal değil, hukuki karar veriyoruz. Ne yapalım, yeni anayasa yaratamayız" demek için. YSK'nın yok hükmünde olması gereken, tamamen siyasal iktidarın lehine olması amacıyla aldığı hukuk dışı kararını Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğiz. Oradan AİHM'e de gideceğiz.