The Guardian yazarı Nils Pratley, Türkiye'nin IMF'nin kapısına gitmesinin kaçınılmaz olduğunu savunduğu bir yazı kaleme aldı.
Yazısında, Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunların hala el değmemiş vaziyette durduğuna değinen Pratley, eninde sonunda IMF'ye gidileceğini, Erdoğan yönetiminin sadece zaman kazandığını yazdı.
Yazının önemli bölümleri şöyle:
Eninde sonunda bir kurtarma paketi ile sonuçlanacak krizin temel unsurları hala el sürülmemiş olarak bir köşede bekliyor.
Türkiye, banka likiditesini arttırdı ve mali disiplinden bahseden Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak aracılığıyla Katar’dan uzatılan 15 milyar dolarlık bir cansimidi açıkladı.
ABD’den, perşembe gecesi yeni yaptırımlar uygulama hazırlığı içinde olduğu haberleri gelene kadar, Türk hükümeti sakin birkaç gün yaşadı.
Pazartesi günü darmaduman olma tehdidi yaratan para birimi krizi giderek kötüleşmişti. Şimdi lira bir hafta önceki seviyesine döndü. Bu zaman zarfında, ülke bankacılık sistemindeki likiditeyi arttırdı, Katar’dan 15 milyar dolarlık doğrudan yatırım haberini duyurdu ve Berat Albayrak, açıktan satış yapanlara göz açtırılmayacağını belirtti, ardından da telekonferans aracılığıyla yatırımcılara seslendi ve mali disiplin dilinden konuştu. Çok daha kötü karşı ataklar yaşanmaktaydı.
Ancak, zaman satın almakla köşeyi dönerek yırtmak arasında büyük bir fark var. Türkiye sadece ilkini başardı ancak krizin temel sebepleri orada öylece duruyor. Katar parasının sözü, etkileyici bir hızla verildi ancak dış fon ihtiyacı hala devasa boyutta - ekonomistlerin tahminine göre önümüzdeki 12 ay boyunca 220 milyar dolar.
Bu arada, mali disiplin sözü yıllardır aşırı ısınan ekonominin derdine çare olmaktan uzak. Yabancı yatırımcılar, halihazırda yüzde 15’lik enflasyon oranına mütekabil yüzde 17.5 olan faiz oranlarında dolgun artışı gözlemeye devam edecek. Ve, Temmuz ayının başından bu yana ABD para birimi karşısında yüzde 35 değer kaybeden liranın, dolarla borçlanan Türk firmalarına vereceği büyük zararları biliyorlar.
Hepsinden öte, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, evanjelik Rahip Andrew Brunson’un tutukluluğu nedeniyle ABD ile yaşadığı politik çatışmadan bir çıkış yolu bulmayı başarabileceğine dair bir inançsızlık sözkonusu. Görünen o ki, ABD geri adım atmıyor ve Erdoğan, ABD’yi ‘stratejik ortağının ayağına kurşun sıkmak’la suçladığı pazartesi gününden bu yana kendisine pek de manevra alanı bırakmışa benzemiyor.
Bu pata-küte yaklaşımı daha ne kadar sürebilir? Nordic Bank SEB’te yükselen stratejik piyasa şefi Per Hammarlund’a göre, Türkiye tümüyle patlak vermiş bir ödemeler dengesi ve bankacılık krizini sadece üç ya da altı ay daha önleyebilir. Sonu ise IMF’ye giden tümsekli yolu işaret ediyor. En muhtemel sonuç bu.
Atlantik’in iki yakasındaki rakamların toplamı olağanüstü ancak ABD rakamlarının daha büyük olması karşısında şaşırmamalıyız. Hisse senedi opsiyonları, en büyük ödeme paketi olma eğilimi gösteriyor ve ABD şirketleri İngiliz emsallerinden daha fazlasını alıp uzaklaşabilirler. Pfizer’ın patronu Ian Read’a, bu yıl 8 milyon dolar ‘özel sermaye ödülü’ verildi ve emekli olmasını önlemek için ödemesi 27.9 milyon dolara çıkarıldı.