Türkiye için yolun sonu görünüyor

Merkez Bankası'nın karşılıksız para basarken bu kaynağın nerede kullanılacağını izah etmediğine işaret eden Prof. Dr. Engin Kara, "Bu enflasyonu artıracak. Dünya ve Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu şartlar da dikkate alındığında Uluslararası Para Fonu'ndan (IMF) dış kaynak istemek kaçınılmaz görünüyor." tespitinde bulundu.

SHABER3.COM

İngiltere’nin Cardiff Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Engin Kara, Türkiye’nin yeni tip Koronavirüs’ün ekonomideki etkisiyle baş edebilmek için karşılıksız para basmayı tercih ettiğine dikkati çekti. 

Kara daha önce Japonya’nın durgunluğu aşmak için bu politikayı uyguladığını, fakat başarılı olamadığını söyledi. 

Prof. Engin Kara, karşılıksız para basma üzerine kaleme aldığı makalede şu tespitlerde bulundu:

"Japon Merkez Bankası, 2001 yılında ülkedeki para arzını yüzde 100 artırdı. Bu politika 2006 yılına kadar devam etti. Ancak, ekonomideki muazzam nakit para artışına rağmen, 2001-2006 döneminde ülkede ne ekonomik büyümede ne de fiyatlarda hatırı sayılır bir değişiklik oldu. 

PARA BASMAK YATIRIM VE TÜKETİM ALIŞKANLIKLARINI DEĞİŞTİRMEYE YETMİYOR

Özetlemek gerekirse, ekonomik durgunluk; tüketim ve yatırım harcamalarındaki durgunluğun göstergesidir. Parasal genişleme politikasının geçici süreyle uygulanmış olmasının, hane halkı ile şirketlerin tüketim ve yatırım alışkanlıklarını değiştirmeye ikna edemediği ve bu sebeple bu politikanın etkisiz kaldığı sonucu çıkarılabilir.

Yapılan açıklamalar, Türkiye’de parasal genişlemenin Japonya’da uygulanan şeklinden farklı olarak bir sınırı olmadığını gösteriyor. Bu da, parasal genişlemenin kalıcı olacağı ve bu politikanın enflasyonist etki yaratabileceği endişesini kat be kat artırıyor.

Açıklanan program; TCMB’nin İşsizlik Fonu’nun portföyünde bulunan devlet tahvillerini satın alıp, bu yolla likidite sağlanmasını öngörüyor. Başka bir deyişle; İşsizlik Fonu’nun kasasında kilitli duran devlet tahvilleri nakite çevrilip, piyasaya verilecek. 

MERKEZ BANKASI'NIN FORMÜLÜ JAPONYA'DAN ÇOK FARKLI

Bu açıdan bakıldığında da, Türkiye’deki uygulama bir transfer içeriyor ve Japonya’daki uygulamadan farklı olarak daha çok likidite oluşturuyor.

Şüphesiz, kriz dönemlerde böyle bir likidite artışı gerekli. Bunun iki ana sebebi var. Birincisi; parasal genişleme Koranavirüs'ün sebep olduğu işsizlikle baş edebilmesi için İşsizlik Fonu’na kaynak sağlıyor. 

Programın esas amacı da zaten bu. İkincisi ise; kriz sebebiyle azalan para arzına takviye yapmak. 

Ekonomideki toplam para arzının bir kısmı direkt Merkez Bankası tarafından; diğer bir kısmı ise ekonomik aktivitenin yoğunluğuna bağlı olarak bankacılık sistemi tarafından oluşturulur. 

Koranavirüs'ün yayılmasını önlemek amacıyla alınan tedbirlerden kaynaklanan ekonomik aktivitedeki yavaşlama, haliyle ekonomideki para miktarını azaltıcı bir etki de yapıyor.

Prof. Dr. Engin Kara, Türkiye'nin IMF'den destek almadan krizden çıkamayacağına işaret etti.

NE KADAR KARŞILIKSIZ PARA BASILACAK?

Bu noktadaki en kritik soru; para arzındaki artışın ne miktarda yapılacağıdır. İhtiyaçtan fazla yapılması durumunda; artan para arzı, enflasyonist baskı teşkil edecek. 

Burada, Japonya’dan farklı olarak, orataya çıkan risk; parasal genişleme yoluyla yaratılan paranın bir kısmının dövize yönelmesi ve bunun da TL’nin değer kaybetmesine sebep olmasıdır. Japonya’da basılan paranın euro ya da dolara yönelmesi gibi bir risk yoktu.

Japonya örneğinde de görüldüğü üzere; parasal genişleme, ülkedeki yapısal sorunları çözmeye yeterli olmayabilir. Türkiye özelinde ise; bu politikanın sorunları çözmediği gibi şartları daha da kötüleştirme ihtimali var. 

Nasıl mı? Bir örnekle açıklamaya çalışayım;

BASILAN PARA MAKSADININ DIŞINDA KULLANILIYOR 

Açıklanan parasal genişleme programında genişlemeye herhangi bir sınır konmamış olması programın amacının dışında kullanılacağı endişesine sebep oluyor. 

Son dönemde, TL’de yaşanan hızlı değer kaybında da bu endişenin etkili olduğunu düşünüyorum. TCMB; bir süredir azalmakta olan döviz rezervlerini kullanarak, TL’deki değer kaybının önüne geçmeye çalışıyor. 

Azalan döviz rezervlerinin yol açtığı tedirginlik de dövize olan talebi daha da artırıyor. Bu durum da TL’deki değer kaybı hızlanıyor.

Bilindiği üzere ülke ekonomisinde en temel sorun; özel sektörün yüksek yabancı para cinsinden olan borcudur. Değer kaybeden TL de özel sektörün bu sorunu daha da zora sokuyor.

Bu analizler ışığında Türkiye’deki ekonomi yönetiminin yapması gereken; para genişleme politikasının ne kadar ve hangi miktarda yapılacağını açıklamasıdır. 

SINIRI AÇIKLAMIYORLAR, ÇÜNKÜ...

Ancak, bu noktada da doğru sürenin ve miktarın ne olduğu sorusu karşımıza çıkıyor. Çok hassas dengelere sahip bir ekonomide bu soruların doğru cevabının ne olduğunu kestirmekse oldukça zor. 

Belki de Türkiye ekonomi yönetiminin herhangi bir sınır açıklamamasının sebebi de budur. 

Sınırın nereye konulması gerektiği konusundaki belirsizlik de dikkate alındığında; basılan paranın maliyetinin çok yüksek olduğu düşünülmeli ve ekonomideki sorunlara kapsamlı bir çözüm bulunana kadar da sınırlı bir şekilde kullanılmalı.

Özetle; Türkiye ekonomisi bir süredir kronikleşmeye başlayan sorunlarla boğuşuyor. Türkiye hükûmeti de bu sorunlara tabir yerinde ise, kredi kartını kullanarak çözüm bulmaya çalışıyor. 

KREDİ KARTI LİMİTİNİ ARTIRMAKTAN FARKI YOK

Parasal genişleme politikasıyla da bir anlamda kredi kartının limiti artırılmaya çalışılıyor. Ancak, bu politikanın barındırdığı belirsizlikler ve riskler sebebiyle ekonomide var olan ve giderek zorlaşan sorunlara çözüm bulunması pek muhtemel görünmüyor.

Özel sektörün borç krizine çözüm üretmeyen herhangi bir ekonomik programdan başarı beklemekse oldukça iyimser bir yaklaşım olur. 

Programın başarısı için de dış kaynak şart. Dünya ve Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu şartlar da dikkate alındığında IMF’den (Uluslararası Para Fonu) dış kaynak istemek kaçınılmaz görünüyor. 

Kaldı ki IMF’den destek sağlanması durumda bile özel sektörün rehabilitasyonun sağlanması zor olacaktır. Tüm bunlarla birlikte Türkiye’nin bu zor süreci aşacak hem bilgi birikimi hem de insan kaynağı var. 

Yeter ki Merkez Bankası bağımsızlığı da dahil olmak üzere ülkedeki kurumsal altyapı tekrar tesis edilebilsin.”
<< Önceki Haber Türkiye için yolun sonu görünüyor Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER