Ahval'in, National Interest'den yayınladığı bir makale, Türkiye hükümetinin, askeri envanterdeki F-16'ları uçuracak pilot bulamadığını yazdı.
O analizin satırbaşları şöyle:
Savaş uçağı pilotı yetiştirmek ucuz bir şey değil. Amerikan Hava Kuvvetlerinin yaptığı hesaba göre F-35 gibi savaş uçaklarını uçurabilecek bir pilotu yetiştirmenin maliyeti 11 milyon Dolar.
Üstelik yıllarca uçmuş tecrübeli bir pilotun kazanmış olduğu deneyim bu hesaba dahil bile değil. Amerikan Hava Kuvvetlerinin, deneyimli savaş pilotlarını bünyesinde tutabilmek için yarım milyon dolara yakın ikramiye vermeye gönüllü olmasının temel sebebi işte tam da bu.
Dolayısıyla bir ülke savaş pilotlarını hapse attığında sadece parasını değil, aynı zamanda epeyce değerli bir kaynağı da çarçur etmiş oluyor. Ne var ki Türkiye hükümeti, siyaset uğruna hava kuvvetlerini öylesine bir tasfiyeye tabi tuttu ki, artık F-16 uçaklarını uçurabilecek pilot bulmakta güçlük çekiyor.
Sorun 15 Temmuz 2016’da Türk Ordusunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarını devirmek için “sözde” bir darbe girişiminde bulunmasıyla başladı. “Sözde” kelimesinin kullanılmasının bir sebebi var.
1960 ile 1997 yılları arasında dört başarılı darbe yapmış Türk Silahlı Kuvvetleri, Sivil hükümetleri devirmek konusunda uzun yılların tecrübesine sahip. Gelgelelim 2016’daki gülünç bir girişimdi. Askerler Boğaz Köprüsünden ulaşımı engelleyerek İstanbul’un bağlantılarını kesmeye çalıştılar ama nedense Köprü üzerindeki ulaşım sadece tek yönlü olarak engellendi.
Şu youtube videosunda Leopard tankı kullanan askerlerin polislere ve sivillere nasıl teslim olduklarını görebilirsiniz. Erdoğan tatilden Istanbul’a dönerken, uçağı iki F-16 uçağının hedefine girdi, ama nedense F-16’lar ateş açıp Erdoğan’ın uçağını düşürmedi.
Ve bu Soğuk Savaş’ta Nato’nun Sovyetler karşısındaki güney kalesi olarak yere göğe sığdırılamayan Türk Silahlı Kuvvetleri öyle mi? Eğer bu doğruysa, Kremlin’in şimdiye kadar İstanbul Boğazını neden ele geçirmemiş olduğuna hayret etmek gerekir.
Tüm bunlar kuşkucuların aklına, söz konusu darbe girişiminin, laik Türk Generallerinin ve Fethullah Gülen’in örtülü takipçilerinin tasviye edilmesi için bir bahane yaratmak (ya da onları böyle bir bahaneyi yaratmaları için kışkırtmak) amacıyla, bizzat Türkiye hükümeti tarafından yürütülmüş bir yanlış bayrak operasyonu olup olmadığı sorusunu düşürüyor. Her halükarda, Darbe girişimi bir saat içinde sönümlendi ve sonra sahneyi Erdoğan hükümetinin intikamı doldurdu.
Çok sayıda kıdemli kurmay subay tasviye edildi. 300’den fazla F-16 pilotu işten çıkartıldı. Böylece Türk ordusu siyasi bir tehdit olmaktan çıkmakla kalmadı, Erdoğan ve onun Yeni-Osmanlıcı Adalet ve Kalkınma Partisinin her geçen gün biraz daha otoriterleşen ve çok sayıda gazeteciyi hapse atan iktidarı da güç kazanmış oldu.
Ancak tüm bu gelişmeler artlarında yanıtsız kocaman bir soru bıraktılar: Türk jetlerini şimdi kim uçuracak?
Suriye’de savaşın tüm hızıyla sürdüğü ve Türk güçleri Suriye’nin kuzeyinden toprak kopartmaya çalıştığı bir ortamda Türk ordusu’nun işi başından aşkın. Nitekim Suriye üzerinde bir rus uçağını düşüren F-16 da bu hareketliliğin bir parçasıydı ki, söz konusu uçağı uçuran pilot da tasviye edilenler arasında. Dolayısıyla pilot kadrolarını kırmak için en doğru zaman bu olmasa gerek.
Türkiye hükümeti pilot açığını kapatmak için yurtdışına yöneldi. Ancak Türk pilotların temel uçuş eğitimlerini Amerika’da alıyor olmalarına rağmen, Washington Türkiye’ye Amerikan uçuş eğitmenlerinin yollanması yönündeki talebi reddetti.
Türkiye, kendisi de F-16 uçaklarını kullanan Pakistan’dan da yardım istedi, ancak Türk pilotlarını eğitmek Amerikan silah ihracatı kurallarına aykırı olabilir. Bir Atlantik Konseyi raporuna göre, Türkiye hükümeti çaresizlik içinde yaptığı son bir hamleyle, çıkarttığı bir KHK’da 330 eski hava kuvvetleri pilotunu, Hava Kuvvetleri hizmetine dört yıllığına geri dönmemeleri halinde, sivil pilot lisanlarını iptal etmekle tehdit etti. Konseyin raporunda “TSK hizmetine geri dönmeyi zorlamanın birliklerin morali üzerinde nasıl bir etkisi olacağı belirsizliğini koruyor” ifadeleri de yer aldı.
Şimdi de devreye Türkiye’nin yüzlerce yıllık geleneksel düşmanı Rusya girdi. Hani Türkiye’nin Suriye üzerinde savaş uçağını düşürdüğü Rusya var ya, işte o. Ne var ki Türkiye, şimdi de Rusya’dan S-400 uzun menzilli uçaksavar füze sistemlerini satın almak istiyor ve bu durum Washington - Ankara ilişkilerini, hem Suriye meselesi, hem de diğer meseleler bağlamında daha da geriyor.
Türkiye ayrıca Fransız-İtalyan füze imalatçısı Eurosam’la da, uzun menzilli bir uçak savar füzesi geliştirmek için bir anlaşma imzaladı. Peki Türkiye’nin neden birden bire uçak savar füzelerine ilgi duyar oldu? Türk analist Verda Özer bu soruya, “15 Temmuz’dan sonra, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülen operasyonlar sonucunda F-16 Pilotlarının sayısı azaldı, bu da hava savunmamızı geliştirmeye yönelik bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden oldu. S-400 alımının nedeni bu,” şeklinde yanıt veriyor.
Ama Türkiye’nin hava savunma sorununu S-400’ler de tümüyle çözemeyecek. Özer “Rus yapımı S-400’ler NATO altyapısına entegre edilemeyeceklerinden, füze savunmasına karşı korunmak için kullanılamazlar,” diyor ve ekliyor: “Dolayısıyla Türkiye’nin iki farklı sisteme ihtiyacı var: Düşman uçaklarını düşürmek için S-400’lere, Balistik füzeleri durdurmak için de Eurosam silahlarına.”
Ne dersiniz, o F-16 pilotlarını hiç atmamak daha kolay olmaz mıydı?