Türkiye’de sansürün bir başka yüzü: WhatsApp grupları

Türkiye en fazla gazetecinin cezaevinde olduğu ülke. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yapılan tutuklamalarla 170'ten fazla gazeteci cezaevinde.

SHABER3.COM


Türkiye’de özellikle Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Bakanlıklar gibi alanlarda çalışan gazetecilerin haber kaynaklarına ulaşma ve haber üretme kapasiteleri de günden güne kısıtlanıyor. IPI'de Çınar Livane Özer'in haberine göre her kurumun WhatsApp’tan oluşturduğu muhabir grupları üzerinden haberler şekillendiriliyor. Bu gruplarda bazen yapılan bilgilendirmeler tam bir haber metni olarak paylaşılıyor.

Ertesi gün ise genelde gazetelerde bu metnin dışına çıkılmıyor. Hükümet temsilcilerinin basın müşavirleri yapılacak basın toplantısı öncesi, gazetecilerin soracakları soruları da bu gruplar üzerinden istiyor. Gazetecilerin deyimi ile ‘beğenilmeyen’ sorular ‘bunu sormayın’ denilerek engelleniyor.

Başbakanlık’ın kurduğu WhatsApp grubuna üye gazetecilerden Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Sinan Tartanoğlu, bir önceki Başbakan Ahmet Davutoğlu ve şu an ki Başbakan Binali Yıldırım’ı da takip ediyordu. Tartanoğlu, Davutoğlu döneminde toplantı öncesinde basın müşavirlerinin gazetecilerden soruları isteyip “bunu sormayın, o soruya gerek yok” gibi yönlendirmelerde bulunduğunu söylüyor.

Tartanoğlu’nun, 12 Şubat 2016’da, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Ankara ziyaretinin ardından iki Başbakan’ın ortak basın toplantısı sırasında yaşadıkları da ilginç. O dönemde tutuklu olan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklulukları ile ilgili Almanya’nın görüşünü öğrenmek adına soru sormak istediğini ancak buna imkan tanınmadığını aktarıyor:

“Basın müşavirliğinin önceden yönlendirmesi ile soru soramayacağımı fark ettim. Çünkü kimlerin soru soracağı önceden biliniyordu. Dolayısıyla toplantı sırasında bana söz verilmesi çok düşük bir ihtimaldi. Ben de Almanya’dan gelen muhabirlerle bir şekilde temas kurdum ve soruyu sordular. Bu muhabir Die Welt muhabiri Deniz Yücel’di . Davutoğlu soru üzerine kendisini tersledi ve ‘Soru sormak yerine, 3. Başbakan gibi yorumlar yapıyorsunuz’ cevabı aldı.”

Aynı uygulama Hükümet Sözcüsü’nün yapacağı basın toplantısında da geçerli. Önceden bilgisi verilmeyen soru sormak mümkün. Ancak bu durumda da muhabirler akreditasyonlarının iptal edileceği korkusu yaşıyor.

Yabancı bir basın kuruluşunda çalışan ve güvenlik gerekçesiyle ismini vermek istemeyen bir gazeteci ise haber kaynağı bulmakta zorlandıklarını, hükümet yetkililerinden çok nadiren görüş alabildiklerini söylüyor.

Sağlık alanına bakan bir başka gazeteci ise Sağlık Bakanlığı’nın kurduğu grupta yaşanılan bir olayı şöyle anlatıyor:

“Bu gruplarda daha çok Bakan’ın programı ile ilgili bilgilendirme yapılıyor. Ancak bir keresinde Bakan’ın basın danışmanı en güzel haberi yapan muhabire tatilli ödül verileceğini söyledi. Gruptaki bir gazeteci arkadaş ‘En güzel haberden kastınız ne? Herkes işini yapıyor.” diye sert çıkışmıştı. Bu olaydan sonra bir daha böyle bir olay yaşanmadı.”

“Çalıştığım kurumda sorun yaşarım” uyarısında bulunarak isminin yazılmasını istemeyen bir televizyon muhabiri ise Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün basın toplantısında sorduğu bir soru nedeniyle bir daha toplantılara gönderilmediğini belirtiyor:

“IŞİD’in eylemleri ile ilgili bir soru sordum. Her ne kadar konu gündemde olsa da soru ‘sorulacaklar listesi’nde de yer almadığı için beklenmedik bir soruydu. Bu, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün düzenlediği basın toplantılarına son gidişim oldu. İşten atılmadım ama görevlendirilebileceğim birçok durum olmasına karşın, bir daha Cumhurbaşkanlığı’na gönderilmedim.”

Bu kurumlara bakan gazetecilerin ortak sorunu ise, kendilerine verilen bilgiler dışında başka kaynaklardan bilgi alıp haber yazamamaları. Kaynak sıkıntısının yanı sıra aldıkları bilgi ve belgeleri yazsalar bile gazetenin yönetimi tarafından ‘hükümetle sorun yaşamamak adına’ haber yayınlanmadığını, bu sürecin de “nasıl olsa yayınlamazlar” ya da “baktığım alanda sorun yaşarım” duygusu ile devam eden bir otosansüre dönüştüğünü ifade ediyorlar.

Hükümete muhalif olan gazetelerin muhabirleri ise bu gruplara alınmıyor, toplantılara katılamıyor. Sözcü gazetesi muhabiri Başak Kaya, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldıkları ortak toplantıya ikili ilişkilerini devreye sokarak girebildiğini, katılamadıkları toplantıları ise ajanslardan dahi alamadıklarını, çünkü ajansların da devlet mantığı ile haber yazdığını söylüyor. Ancak Kaya’ya göre, oluşturulan grupların, soruları önceden yollamanın ya da akreditasyon sıkıntısı sorunun sadece görünen yüzü.

“Kurumdan bilgi almak bile neredeyse imkansız. Gazetenizi söylediğiniz anda karşınızdaki haber kaynağının nasıl buz gibi soğuduğunu görebiliyorsunuz. Çok sıradan sorulara dahi cevap alamıyoruz. Telefonlar açılmıyor. Mail geliyor.”

Kaya, ellerinde belge olmasına rağmen, belgeleri doğrulatamadıkları için haber yapamadıklarını anlatıyor.

“En büyük sorunlardan biri de iddiaların merkezindeki kişiye ulaşıp o kişiye cevap hakkını kullandırmak. Elinizdeki bilgiler doğru olsa dahi cevap vermiyorlar. Doğrulatamadığımız belgeleri yazamıyoruz. Hatta Meclis’e sunulan soru önergelerine bakanların kendi imzasıyla verdiği yanıtını haberleştirdiğiniz için tazminat ödemek zorunda kalabiliyorsunuz.”

BirGün gazetesi muhabiri Burcu Cansu ise kurumunun akredite için başvuru bile yapmadığını söylüyor. “Çünkü zaten başvuruyu kabul etmeyecekler” diyerek anlatmaya çalışıyor durumu.

“Şimdiye kadar hükümet kanadına ne soru sorabildik ne de bir demeç alabildik. Zaten akrediteye kabul edilsek dahi ‘seçilmiş’ soruları soracak olma durumunu kabul etmemiz söz konusu olmaz. Bu ne gazetecilik etiği ne de basın özgürlüğü ile bağdaşıyor.”
<< Önceki Haber Türkiye’de sansürün bir başka yüzü: WhatsApp grupları Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER