Türkmen Terzi/Johannesburg
Isviçre’nin Cenevre şehrinde 20-24 Eylül tarihleri arasında düzenlenen Turkey Tribubal, Güney Afrika’nın prestijli gazetesi Mail&Guardian’a da haber oldu. “Turkey Tribunal, devleti sistematik işkence yapmakla şuçluyor” başlıklı yazıda, “bağımsız halk mahkemesi”nin görüşlerinin yasal bir bağlayıcılığının olmadığı ama bir farkındalık ve hesap verilebilirlik için bir çağrı olduğu yazıldı.
Güney Afrikalı gazeteci Emsie Ferreira’nin kalema aldığı yazı, Afrika’nın ilk internet haber yayını olan ve kıtanın en çok okunan gazetesi sloganıyla haftalık çıkan Mail&Guardian’ın, baskısında ve online haber portalında yer aldı.
Haberde, Türkiye konulu uluslararası tribunalın, 2016'daki darbe girişiminden bu yana işkence ve kaçırmalardan gazetecilere ve yargıya yönelik zulme kadar uzanan insan hakları ihlallerinin sistematik hale geldiğini tespit ettiği için Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne başvuruya hazırlıyor denildi.
Güney Afrikalı eski Anayasa Mahkemesi Hakimi Johann van der Westhuizen’ın da aralarında olduğu altı hakimin, dört gün boyunca 16 mağduru dinlediği ve 65 sayfalık bir sonuç bildirisi yayınladığı ifade edildi.
Haberde, halk mahkemesinin, Türkiye’de yaşanan işkence olayları ve zorla kaçırmaların insanlığa karşı suç olarak kabul edilebileceği görüşüne de yer verildi. Turkey Tribunal’ın gerekli şüphecilik olarak adlandırdığı resmi istatistiklere dayanarak, her yıl Türk makamlarına karşı yaklaşık üç bin işkence şikayeti yapıldığını, ancak bunların en fazla yüzde birinin sanıkların mahkum edilmesiyle sonuçlandığını tespit ettiği de yazıda belirtildi.
Mail&Guardian yazarı Ferreira, Türkiye’de en sık hedef alınan grupların Kürt sempatizanları veya Türk hükümeti tarafından terör örgütü ilan edilen ve lideri Fethullah Gülen'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından iki günlük darbe girişimini organize etmekle suçladığı Gülen hareketiyle bağlantıları olduğundan şüphelenilenler olduğunu, ancak adi suçlarla itham edilenlerin de işkenceye maruz kaldığını yazdı.
Yazar, Türkiye’deki işcencecilerin, 15 Temmuz girişiminden sonra olağanüstü halin getirdiği uzun tutukluluk sürelerinin, avukatlara ulaşımın engellenmesinin ve yargı bağımsızlığının erozyona uğramasının getirdiği ortamdan yararlandıklarını ve yaptıklarından hesaba çekilmediklerini belirtti. 4560 hakim ve savcının 15 Temmuz’un ardından görevlerinden alındıklarını, ve işkenceleri araştıran ve hüküm veren yargi mensuplarının da Türk devleti tarafından düşman görüldüğü ve tutuklanarak terörist ilan edildikleri ifade edildi.
Birisi PKK ile ilişkilendilen ve diğeri Hizmet Hareketi bağlantılı iki öğretmenin de aralarında olduğu mağdurların halk mahkemesinde dinlenildiği, bu iki öğretmeninde ağır işkencelere maruz kaldıkları ve aileleri ile tehdit edildikleri, işkencecilerinin kendilerini konuşmamaları için mahkemelerde de tehdit ettikleri ve toplumdan izole edildikleri için ağır travmalar yaşadıkları haberde yer aldı. İnsan hakları avukatı Eren Keskin’in de, “Türk mahkemelerinin bağımsız tıp raporlarını kabul etmediği ve sadece devletin raporlarını kabul ettiği” sözlerine yer verilen haberde, Eren’in 29 yıl hapis cezası aldığı ve her an tutuklanabileceği ifade edildi.
Türkiye’nin, işkenceyi yasaklayan “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Küçültücü Muamele ya da Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” ve “Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi” ne imza attığını ve kendi ceza yasalarının da işkencecilere 2 yıldan 12 yıla karar hapis cezası verdiği belirtilen haberde, Türkiye'de son 5 yılda işkencelerin arttığı ifade edildi. Yazıda, Türk hükümetinin, teklife rağmen Cenevre'deki tribunala temsilci göndermediği, Ankara'nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de dahil olmak üzere uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ettiği ve insan haklarının korunması için en yüksek mahkemenin bireysel başvuruları kabul ettiği 2010 yılındaki anayasa reformlarından da geriye gidildiği yazıldı.