Bu turistlik bir
gezi değil, hece hece büyüyen bir şeyler var.
Türkçe Olimpiyatları üzerinden gördüğümüz “sevgi paradigmasının yükselişidir.”
Bu aynı zamanda “Türkçe bir paradigmadır.”
Dünyanın
finans merkezleri var,
siyaset merkezleri var, sanat merkezleri var. Hiçbirine aynı anda 110
ülkeden
genç insan tek bir dil, Türkçe konuşarak gitmiyor, ama
Türkiye'ye geliyorlar.
Çünkü Türkiye, dünyada insanın, sevginin merkezi olmaya
aday bir ülke konumunda.
Son dönemlerde fazlasıyla içeride sıkışmış Türkiye, darbeleri, muhtıraları, içi boş ideolojileri, krizleri, kaosları, dibe vurmuş sistemi, büyük kulakları, skandalları, din başta olmak üzere her türlü değere hakareti konuşup gittikçe yorgun düşerken geldiler.
Görmek isteyene çok güzel şeyler var bu gelişte...
“Müspet konuşmayı” unuttuğumuz bir anda yeniden belirdiler, heyecan getirdiler, insan diyorlar, hayat diyorlar, sevgi diyorlar. “Korkutan konuşmaları” unutturup, insanı yüreğinden yakalayıp onu “yücelten” konulara kapı açıyorlar. Medeniyet projesi sunuyorlar.
Bizim dünyaya kendimizi bu kadar “derin anlattığımız” başka bir dönem var mıdır?
Olsaydı, Nobellik olurdu çoktan.
“Yorgun Türkiye”, silkelenip kendine geliyor bir kere daha.
“İyi”, “güzel”, “doğru” olarak geliyorlar.
İnsanın bozulmamış hali “çocuk” olarak geliyorlar.
Her biri ülkelerinin ve ailelerinin “gözbebeği” olarak geliyorlar.
Umut olarak geliyorlar.
Karanlığı delerek geliyorlar.
Anadolu'nun sevgi dolu çağrısına koşarak geliyorlar.
Türkiye'yi dünyanın merkezine taşımaya geliyorlar.
Yeni isimler, yeni yüzler, yeni hayatlar, yeni coğrafyalar getiriyorlar bize.
İnsanlık yeniden var olma mücadelesine yoğunlaşıyor.
Tarihin benzerine
tanık olmadığı yeni bir “insanlık anıtı” beliriyor ülkemizde.
Anadolu'nun bağrında, merkezine insanı alan yeni bir paradigma yükseliyor.
Dünya gittikçe küçülüyor ve bir adımlık mesafeye düşüyor bize “sevgi yolculukları” ile.
Kanatlarımızın altında bir dünya var.
Dünyayı bildiğiniz kadar biliniyorsunuz, insanı sevdiğiniz kadar da seviliyorsunuz dünyada.
İnsanı tüketen “rol modeller” değişiyor hızla.
“Yitik cennetini” bularak yeniden anlamını kazanıyor, hayatın “merkezine” geliyor insan.
Ve “insanın yükselişi” başlıyor…
Bakın vaktinde nerelere gidilmiş de bugün 110 ülkeden çocuklar 6. Türkçe Olimpiyatları için Türkiye'ye geliyorlar:
ABD,
Finlandiya,
Kuzey İrlanda, R.F.
Tataristan Ö.C.,
Afganistan,
Fransa,
Laos,
Romanya,
Almanya, G.
Kore,
Letonya,
Rusya Federasyonu,
Angola,
Gana,
Liberya,
Senegal,
Arjantin,
Gine,
Litvanya,
Sırbistan,
Arnavutluk,
Güney Afrika,
Macaristan,
Singapur,
Avustralya,
Gürcistan,
Madagaskar,
Slovenya,
Avusturya,
Hindistan,
Makedonya,
Sri Lanka,
Azerbaycan,
Hollanda, Malavi,
Sudan, Nahçıvan Ö.C.,
Irak, Maldiv Adaları,
Suriye,
Bangladeş,
İngiltere,
Malezya, Suudi
Arabistan,
Belarus,
İran,
Mali,
Şili,
Belçika,
İskoçya,
Meksika,
Tacikistan,
Benin,
İspanya,
Mısır,
Tanzanya,
Birleşik Arap Emirlikleri,
İsveç,
Moğolistan,
Tayland,
Bosna-
Hersek,
İsviçre,
Moldova,
Tayvan,
Brezilya,
İtalya,
Moritanya,
Togo,
Bulgaristan,
Japonya,
Mozambik,
Türkmenistan, Burkina Faso,
Kamboçya,
Myanmar (
Burma),
Uganda,
Cezayir,
Kamerun,
Nepal,
Ukrayna, Çad,
Kanada,
Nijer,
Ürdün,
Çek Cumhuriyeti,
Karadağ,
Nijerya, Venezuella,
Danimarka,
Kazakistan,
Norveç,
Vietnam,
Endonezya,
Kenya,
Orta Afrika Cumhuriyeti,
Yemen,
Estonya,
Kırgızistan,
Özbekistan,
Yunanistan,
Etiyopya,
Kolombiya,
Pakistan,
Zambiya, Fas,
Kongo,
Papua Yeni Gine,
Fildişi Sahili,
Kosova,
Polonya,
Filipinler,
Kuveyt,
Portekiz.
Her biri kendi ülkesinden izler taşıyor Anadolu'ya.
Anadolu bütün çocukları bağrında sevgiyle eritiyor.
Anadolu'da, insanının yüreğinde, inancında, düşüncesinde “dünyayı yeni bir çağa taşıyacak” güçte “değerler” var.
Dünyanı neresinde birbirine
yabancı, rengi, dili, dini, kültürü, çeşit çeşit “dünyalı çocuklar” bu kadar yoğun sevgiyle karşılanıyorlar ki!
Dünyaya inat, insana yabancılaşmamış bir büyük yürek çarpıyor bizim ülkemizde.
Haritada yerinin bilinmediği dönemlerden, şimdi “sevilen” kendisine koşulan, bir “yoğun ilgi merkezi” haline geldi Türkiye.
110 ülkenin hepsinde Türkler var, Türkçe var.
Bu da ancak Türklerin dünyaya, niçin ve nasıl gittikleriyle ilgili bir sonuçtur.
Yani Türkçe artık bir dünya dilidir.
Ulusal hipnozların tesiriyle içe kapanan Türkiye “kabustan” çıkıyor, “büyük düşe” uyanıyor yeniden.
Türkiye'nin içinde bazılarını “büyük eserlere karşı ilgisiz” durumda gördük sürekli. Ben yapmadıysam “banane” gibi bir halleri var.
Ne büyük talihsizlik…
“Vietnamlı efeler”, zeybek oynuyorlar.
Arnavutluktan Adeila Selimaj Arif Nihat Asya'dan “Naat” okuyor.
Maldivli bir gencin ağzında
Ağrı türküsü yankılanıyor.
Kamboçyalı Maliny Chea Çile bülbülüm çile'yi söylüyor.
Güney Afrika Sibulele Mchani Çeşm-i siyahım diyor.
Irak'tan Saeed Mahmood Niyan Gurbet'i seslendiriyor.
Yemen'den Sara Anadolu'yu okuyor…
110 ülkenin çocuklarından kurulu
koro İstiklal Marşımızı coşkuyla söylüyorlar.
Hepsi özde “sevgi” diyor…
Bunu “Türkiye sahnesinde” söylenmesi elbette bizim için çok manidar.
“Sorsam gördüğüm ilk buluta söyler mi bana,
Yağmur hangi dilde yağar Afrika'da
Anlatır mı
rüzgar gezdiği uzak yerleri
Hangi dilde sarılır insan Amerika'da?
Sevgi gibi dünyayı dolaşsa sesim
Okyanuslar ardından, Uzak Asya'da
Adını hiç bilmediğim kardeşlerim
İstanbul'dan Anadolu'dan size merhaba” diyorlar bir kere daha.
Dünyanı neresine ait olursa olsun, bütün çocuk yüzleri ve çocuk kalpleri birbirine benziyor.
Masum mu masum, ürkek mi ürkek, bizden mi bizden…
Çocuklar hep çocuk kalmazlar, onlar sevgiyle büyürlerse, öyle de yaşarlar ve yaşatırlar.
Türkçe bir paradigmanın yükselişine tanık oluyoruz şimdi.
Ben bunu salt bir “Türkçülük” olarak değil, daha şümullü “insanlık sevgisi” olarak okuyorum. İçinde elbette,
yurt,
bayrak, ülkü, kültür,
medeniyet, değer ve din var…
Türkiye'yi, önce bizlerde sonrada dünyada “sevda” haline getirmenin destanıdır gördüğümüz.
Dibe vurmuşken, konuşacak sözümüz kalmamışken bulduğumuz “destanla” yükselişteyiz yeniden.
Ömrünü iman ve insan sevgisinin ortaya çıkmasına adayan, bizi içimizdeki sevgiyi keşfe davet eden, insana en büyük hasmı olarak “nefsini” gösteren, düşmanlık duygularımızı öldürme erdemini öğreten mefkure sahibi Anadolu erenlerine çok şey borçluyuz.
Sizler, “insanı yaşatan sevgiyle” tanışıp yerinizden, yurdunuzdan ayrı düşerek “
gönüllü gurbet yoluna” girmeseydiniz, bizler bugün “konuşacak” ve ardına düşecek yeni bir şey bulamayacaktık.
İyi ki sevdiniz.
İyi ki gittiniz.
İyi ki dünyadasınız.
İyi ki kalbiniz Anadolu'da atıyor.
İyi ki varsınız…
Omuzlarınızda Türkçe bir paradigmanın yükselişine tanık oluyoruz, şükrederek…
Bu iş sadece bir “dil” meselesi değil, daha derinlerde “insanlık” meselesidir.
Bu
akşam İstanbul Gösteri Merkezi sanatkârının kendisini meçhulleştirdiği bir “insanlık tablosuna” ev sahipliği yapacak…
MEHMET GÜNDEM - YENİŞAFAK