Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, parlamantoyu askıya alma ve başbakanı azletme kararını ilan ettikten kısa bir süre sonra, bu adımın haklılığını açıklama ihtiyacı hissetti: Başbakan Hişam el Meşişi ve bazı bakanları görevden alıp parlamentoyu 30 gün süreyle askıya almasının anayasaya uygun olduğunu savundu.
Aslen bir hukukçu olan Said, Tunus anayasasının 80'inci maddesine atıfta bulundu. Söz konusu madde, Cumhurbaşkanı'na "Ülkenin birliği, güvenliği ve bağımsızlığına yönelik ciddi bir tehdit" durumunda olağanüstü önlemler alma yetkisi tanıyor. Buna ek olarak, anayasanın öngördüğü şekilde, söz konusu adımları atmadan önce merkezî devlet kurumlarının başkanlarıyla, yani Başbakan Hişam Meşişi ve Meclis Başkanı Raşid el Gannuşi ile temasa geçtiğini kaydetti.
Said'in bu açıklamalarına cevap gecikmedi. Ilımlı İslamcı Ennahda partisinin de genel başkanı olan Gannuşi hemen karşı atağa geçti ve Cumhurbaşkanı'nın kendisiyle herhangi bir istişarede bulunmadığını söyledi. Ayrıca ortada devletin varlığını, birliğini ve güvenliğini tehdit eden olağanüstü bir durumun da olmadığını savundu. Reuters haber ajansına konuşan Gannuşi, Cumhurbaşkanı Said'in "devrime ve anayasaya karşı bir darbe" yaptığını savundu.
Hukukçular arasında tartışma
DW'ye konuşan Tunuslu hukukçu Sena ben Aşur da benzer şekilde düşünüyor: "Geçtiğimiz Pazar, Tunus tarihinde kara bir gündü. Cumhurbaşkanı, anayasaya aykırı hareket etti. 80'inci maddeyi kafasına göre yorumladı. Tunus şimdi bir dikta rejimi tehlikesiyle karşı karşıya."
Reuters haber ajansına demeç veren hukuk profesörü Rabeh Kraifi ise aksini savunuyor. Anayasa Mahkemesi yargıçlarının henüz seçilmediğine dikkat çeken Kraifi, "Bu durumda anayasayı yorumlama yetkisine sadece cumhurbaşkanı sahiptir. Dolayısıyla fesih ve azil kararlarının hukukî dayanağı mevcuttur" diyor.
Devletin tepesinde güç savaşları
Bu kararın anayasaya uygunluğu konusundaki görüş ayrılığı, aslında ülkedeki siyasi ve toplumsal krizin de bir yansıması niteliğinde. Zira aylardır devam eden kısır siyasi çekişmeler, hem politikacılar hem de vatandaşlar arasında bir kutuplaşmaya neden oldu. Sokaklara dökülüp hükümete istifa çağrıları yapan kesim, Cumhurbaşkanı'nın haklı olduğuna inanırken, Said'e karşı olanlar onun kararlarına tepki gösteriyor.
Alman Friedrich Ebert Vakfı'nın Tunus temsilcisi Johannes Kadura, aslında mevcut anlaşmazlığın, cumhurbaşkanı ile başbakan ve parlamento başkanı arasındaki uzun süreli güç mücadelesinin zirve noktası olduğunu söylüyor. Kadura'ya göre bu kısır çekişme, zaten ekonomik krizle boğuşan ülkede siyasi olarak da bir blokaja neden oldu.
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, geçen yıl Hişam el Meşişi'ye hükümeti kurma görevi vermişti.
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, geçen yıl Hişam el Meşişi'ye hükümeti kurma görevi vermişti.
Gerginliği ayyuka çıkaran en önemli gelişme, Ocak ayında Başbakan Meşişi'nin yapmayı planladığı kabine değişikliği kapsamanda atamayı düşündüğü bazı isimlere Cumhurbaşkanı Said'in karşı çıkmasıydı. Cumhurbaşkanlığı ofisinden yapılan açıklamada, söz konusu adaylar hakkında yolsuzluk şüphesinin bulunduğu ve üstlendikleri diğer görevler nedeniyle çıkar çatışmalarının olacağı belirtildi. Ancak Tunus basınında yapılan kimi yorumda, Said'in itirazının asıl nedeni olarak, mevcut gücünü korumak istemesi gösterildi. Zira planlanan kabine revizyonunda, cumhurbaşkanına yakın bazı bakanların koltuğunu kaybetmesi söz konusuydu.
Umutlar yerini hayal kırıklığına bıraktı
Johannes Kadura, devlet krizinin gerçek tetikleyicisinin ise uzun süreli ekonomik kriz olduğunu söylüyor: "2011 devriminden bu yana halkın ekonomik durumu düzelmedi. Geniş kitlelerde büyük bir hayal kırıklığı oluştu. Bu artık siyasi olarak da kendini gösteriyor."
Tunus, 2011 yılında Arap dünyasının büyük bir bölümünde başgösteren halk ayaklanmalarının bir bakıma anavatanıydı. Otokratik Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin bin Ali'nin devrilmesine yol açan protestolar, hızla diğer ülkelere de yayıldı. "Arap Baharı" olarak da adlandırılan ayaklanmalar neticesinde Libya ve Mısır gibi ülkelerde de iktidar değişiklikleri oldu.
Ancak birçok Tunuslu, ayaklanmadan bu yana yaşam koşullarının iyileşmemesinden şikayetçi. Hatta aksine, ekonomi daha da kötüye gitti.
Alman ticari bilgi şirketi Germany Trade and Invest (gtai) tarafından yapılan hesaplamalara göre, devletin borçları yüzde 84 artarak rekor seviyeye ulaştı. İşsizlik de resmî verilere göre yüzde 17'den fazla. Ancak tahminler, gerçek işsizliğin özellikle gençler arasında çok daha yüksek olduğu yönünde. Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yeni bir yapısal reform programı üzerinde çalışılmaya başlandı ancak bu program henüz tamamlanmadı.
Korona yaraya tuz biber ekti
Tüm bu olumsuzluklar, henüz korona pandemisinden önce de nüfusun bazı kesimleri ile devlet kurumları arasında mesafenin açılmasına yol açmıştı. Tunuslu gençlerin bir kısmı radikal akımların etkisine kapılıren, bir bölümü de ülkeyi terk ederek ekonomik refah düzeyinin daha iyi olduğu Avrupa'ya ya da dünyanın diğer bölgelerine gitmeye çalışıyordu. Bazıları ise kısmen şiddet içeren protesto hareketlerine yöneliyordu. Bununla birlikte, Tunuslular, yolsuzluk ve kaçakçılığın giderek artmasından dolayı siyasi otoriteye kızgındı. Çeşitli tahminlere göre, bunların neden olduğu gelir kaybı, gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 50'sinin üzerinde.
Tüm bu olumsuzluklara bir de pandemi koşulları eklenince yaraya adeta tuz biber ekildi. Johns Hopkins Üniversitesi'ne göre, şimdiye kadar (28 Temmuz 2021 itibarıyla) yaklaşık 573 bin kişiye virüs bulaştı ve bunların 18 bin 800'ü hayatını kaybetti. Aşılananların oranıysa yüzde 7'yi ancak buluyor. Tunus Genç Doktorlar Derneği'nden doktor Omaima el Hasani, ülkedeki pandemi koşullarını anlatırken "Adeta bir savaşın neden olduğu tahribat" benzetmesini yapıyor.
"Diktatörlüğe doğru gidiyoruz"
Friedrich Ebert Vakfından 'dan Johannes Kadura, bu gelişmelerin nüfusun öfkesini artırdığını söylüyor ve ekliyor: "Krizin gidişatını kestirmek şu aşamada zor görünüyor. Kısa vadede bu, iki grubun kendi destekçilerini nasıl harekete geçireceğine bağlı. Siyasi çekişmeler devam eder ve tansiyon yükselirse ülke kaosa sürüklenebilir."
Tunus'un eski Cumhurbaşkanı Munsif el Merzuki ise çok daha vahim bir öngörüde bulunuyor: "Kays Said'in parlamentoyu askıya alma ve başbakanı azletme kararı bir darbedir. Gelişmiş ülkelerde siyasi krizler hukuk temelinde çözülür. Bu adım, ülkemizi geriye götürmüştür. Diktatörlüğe doğru gidiyoruz."