“Ben 27 Mayıs sabahı çoluk çocuğuma 25 senelik memuriyet hayatımın mükâfatı bir tekaüt maaşından başka bir şey bırakmadım. 4 yerli halı, kızımın üstündeki on yıllık manto, küpe, bilezik, hepsi budur. Politik hayatımda yazlığa gitmek nedir bilmedim. Ne vakit buldum ne de para... Bütün hayatımda namuslu insan olmak tek gayem oldu.”
Bu sözler Tevfik İleri’ye ait.
Başbakan Adnan Menderes’ten sonra halkın en çok sevdiği DP’li olan Tevfik İleri, yolsuzluk suçlamalarına tarihî cevaplar verdi. İleri, “Biz 27 Mayıs sabahı hamamda imişiz gibi çırılçıplak yakalandık evlerimizde. Dairelerimizde bütün evrakımıza, dosyalarımıza, not ve hatıra defterlerimize, düşünce ve duygularımıza kadar el kondu. Bir suçumuz olsaydı, bunun vesikası olmamasına imkân yoktur. İhtilalden evvel ve sonra en ağır şekilde itham edilmiş bir iktidarın en mühim vekâletlerinde 6 sene vekillik yapmış olan benim için başsavcının çok kuvvetli delilleri olması lazım gelirdi.” demişti.
Tevfik İleri, Demokrat Parti’nin millî eğitim bakanıydı. Milletin gönlünde taht kurmasının sebebi icraatları ve hayatı boyunca takip etmiş olduğu dosdoğru çizgisiydi. Vefat ettiğinde dünyada dikili tek bir ağacı yoktu. İleri, din derslerini ilkokul programına soktu. İmam hatip liselerinin açılmasına öncülük etti. İstanbul’da Yüksek İslam Enstitüsü’nü kurdu. Öğretmen okulları açtı. 1950-60 arasındaki on yıl boyunca ulaştırma bakanlığından millî eğitim bakanlığına, devlet bakanlığından bayındırlık bakanlığına, başbakan yardımcılığından TBMM baş vekilliğine kadar birçok önemli görevlerde bulundu. Atatürk Üniversitesi, ODTÜ ve Boğaziçi Köprüsü gibi birçok önemli projeyi hayata geçirdi. Yassıada duruşmaları sırasında mal varlığı araştırıldı ve on yıl boyunca devletin birçok önemli kademesinde görev alan İleri’nin borçlu olduğu ortaya çıktı.
Tevfik İleri (1911, Hemşin, Rize) DP’nin en güçlü isimlerinden biriydi. Ailesi İstanbul’a göçtü. Dedesinin himayesinde büyüdü. Yıl kaybetmeden ilk ve ortaokulu bitirdi. 1933’te İstanbul Teknik Üniversitesi’nden (İTÜ) mühendis olarak mezun oldu. Son derece hareketliydi. İTÜ Talebe Cemiyeti üyesi olduğu zaman 20 yaşındaydı. Bir yıl sonra da başkan seçildi. 1930’da Razgrad’da Türk mezarlığını tahrip eden Bulgarları protesto mitingleri düzenledi. Bir gazeteye verdiği mülakatta (Hürriyet 20.8.1950) çocukluk ve talebelik yıllarını şöyle anlatıyordu: “Aslen Rizeliyim. Küçük yaşta kardeşlerimle beraber bir sivil kaymakam mütekaidi olan büyükbabamızın Fatih’teki evine sığınmak üzere İstanbul’a geldik. Harp yeni bitmişti. Hayat hudutsuz derecede pahalıydı. Önceleri ilk mektebe, sonra da Gelenbeyi Ortaokulu’na devam ettim. Akşamları da Akşemseddin Mektebi’nin avlusunda kan ter içinde kalıncaya kadar oynardık. Çok yaramazdım ama bilhassa riyaziyeden sınıfımın birincisiydim. Sıkıntılı seneler ailemizi tam bir fakr u zarûrete düşürmüştü. Onun için tatillerde boynuma astığım bir kutu içinde sigara kâğıdı satıyordum. Okumak ve adam olmak ve hatta yaşamak için bunu yapmak zorundaydım.”
Vatan ve millet sevgisi büyük bir fikir ve hareket adamı olan İleri, 1932’de İTÜ Talebe Cemiyeti Başkanlığı’na seçildi. Üniversiteden mezun olur olmaz da genç bir mühendis olarak Erzurum’a gitti. Eşi Vasfiye Hanım’la burada evlendi. İlk çocukları, kırk günlükken vefat etti. İleri, idealist ve eğitime gönül vermiş bir insandı. Boş zamanlarında gönüllü öğretmenlik yapıyordu. Ay sonunu zor getirdiği hâlde her ay kitapçının yolunu tutmayı unutmuyordu.
İleri, 1937’de Çanakkale’ye tayin edildi. 1937-42 arasında Çanakkale’de nafia (bayındırlık) müdürü olarak görev yaptı. Kızı Cahide burada dünyaya geldi. 1942’de Samsun’a atanan İleri, 1946’da 7. Bölge müdürü oldu. 1950 seçimlerine kadar bu görevini sürdürdü. Seçimlerde DP’den aday olup kazandı. DP’nin ilk kabinesinde bayındırlık bakanı olarak görev aldı. 39 yaşındayken Adnan Menderes, başarılı ve çalışkan İleri’yi Millî Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturttu. Onu ne şöhret ne de makam değiştirdi.
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Menderes’le birlikte Yassıada’da büyük işkence gördü. Darbe sabahı bütün bakanlar gibi evinden alınarak Harp Okulu’na götürüldü. Gerek yol boyunca ve gerekse götürüldüğü Harp Okulu’nda büyük eziyetlere maruz kaldı. Tekmelenip tokatlandı, subaylar koro hâlinde hakaret etti. Herkesin ne olacağız endişesi ile kıvrandığı Harp Okulu’ndaki hücrede o bir köşeye çekilip namaza duruyordu. Bir albay gelip bağırıyor: “Tevfik İleri nerede?” Namazda ses vermiyor. Hem kıyamda hem rükûda hem secdede tekmeler iniyor vücuduna. Selam verince yakasına yapışıp “Ben senin belalınım, seni öldüreceğim!” diyor subay. İleri’nin cevabı, “Asıl bela, kendisini bela olarak gönderenin kim olduğunu bilmemektir.” oluyor. İleri, ailesine gönderdiği pantolonun tekme izinden dolayı saklanmasını istiyor. Yassıada’ya naklediliş sırasında subaylar sıra olup her geçene tekme savurup tartaklıyor. İsmi okunan geçiyor. Bu arada ‘Tevfik İleri’ deniyor. Yine bir uğultu… O sırada Tevfik İleri, “Ayıptır beyler! Önce üniformanıza bakın, sonra öyle hareket edin!” diyor. Sesler kesiliyor ve kendisi geçip gidiyor.
27 Mayıs’ta bütün DP’liler gibi Tevfik İleri’nin de banka hesaplarına el kondu. Mal varlığı donduruldu. Evinde arama yapıldı. Kızı Cahide İleri anlatıyor: “Babamı tevkif ettikten sonra diğer Demokrat Parti mebuslarına olduğu gibi bizim eve de arama için bir ekip geldi. Birden içeri daldılar… Kütüphanede, raflarda, annemin yatak odasında, çekmecelerde arama yaptılar. Sonradan annemin mücevherlerini aradıkları anlaşıldı. Tabii hiçbir şey bulamadılar, çünkü annemin doğru dürüst bir mücevheri yoktu. İçlerinden biri, ‘Benim karımın bile daha fazla mücevheri var. Sizin de hiçbir şeyiniz yokmuş!’ dedi ve çıkıp gittiler…”
Yassıada’daki kötü muameleler ve yargılamalardan sonra idam kararı verilmişti. Herkes şaşkındı. Kimse ne olacağını bilmiyordu. Müebbetleri bir kenara ayırıp ellerine kelepçe vuruyorlar. Tevfik İleri kelepçeli ellerini kaldırıyor ve “Sonunda bunu da gördük, iftihar ediyorum.” diyor ve ellerini indiriyor. Hücrede DP’lilere hangi maddeye göre mahkûm edildikleri tebliğ ediliyor. Tevfik İleri hemen namaza duruyor. Oda arkadaşlarından hukukçu İzzet Akçal, mühendis olduğu için İleri’nin bu maddenin ne manaya geldiğini anlayamadığını zannediyor ve bu namazın manasını soruyor. O da “Zalim değil, mazlum olduğumuz için şükür namazı kıldım.” diyor.
İleri, 1961’de Kayseri Cezaevi’ne naklediliyor ve burada hastalanıyor. Durumu kötüleşince Ankara’ya sevk ediliyor. 31 Aralık’ta da hayata gözlerini yumuyor. Tevfik İleri ile ailesi Yassıada’da ancak 8 ay sonra görüşebiliyor. Mektuplaşarak hasretlerini dindirebiliyorlar. Çocuklar işe başlayarak geçimlerini temin edebiliyor. Oğlu Cahit ilk maaşını babasına gönderiyor.
İleri’nin Yassıada’da yaptığı savunmada verdiği mesajlar tarihiydi. Özellikle ‘Memleketi soydunuz’ suçlamasına içerlemişti. İleri’nin evinde darbeden sonra yapılan aramada para pul, mücevher adına hiçbir şey bulunamamıştı.
Yassıada’da duruşmalar 14 Ekim’de başladı. İleri, mahkemelerdeki dik duruşu ile arkadaşlarına moral verdi. Sık sık sözü kesildi, savunma yapması engellendi. Salondan çıkarıldı. Yassıada’da akla hayale gelmez kötü muamelelere maruz kaldı. Savunması kesilerek dışarı çıkarılınca küçük kızı Ayşe tepki gösterdi. Onu da gözaltına aldılar. Mahkemenin idam kararı verdiği 15 kişi içinde Tevfik İleri de vardı. Cezası müebbete çevrildi. Kayseri Cezaevi’nde hastaneye kaldırılınca çocuklarının kendisini kötü bir durumda görmesini istemiyordu.
24 Eylül’de Kayseri Cezaevi’nden eşi ve çocuklarına âdeta son mektuplarından birini yazıyordu: “Allah var. Her şeyi görüyor, biliyor… Gerisi lâf ü güzâf. Yapılacak tek şey tebessüm etmektir. Size mal mülk, servet bırakmadım. Ama şerefli, namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim, siz de bununla iftihar edeceksiniz.”
Tevfik İleri, müebbet hapis kararının ardından Kayseri Cezaevi’ne götürüldü. Burada bir ay kaldıktan sonra ağırlaşınca önce Kayseri Devlet Hastanesi’ne, ardından Ankara’ya sevk edildi. İki ay tedavi gördü. Takvimler 31 Aralık 1961’i gösterdiğinde hasta yatağında çocukları ve eşiyle son kez buluştu.
31 Aralık 1961’de vefat ettiğinde Türk siyasetinden bir yıldız daha kaymıştı.
Bir Tevfik İleri’ye bir de bugünkü saltanat düşkünlerine bakın!
Darbe değirmeni, çapsız, zaafı olan siyasetçiler eliyle değerli evlatlarını yemeye devam ediyor...
Ali Emir Pakkan