OHAL kapsamında çıkarılan 696 sayılı kanun hükmünde kararname (KHK) ile getirilen tek tik kıyafet uygulamasına bir tepki de Ünlü ceza hukukçusu Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Köksal Bayraktar'dan geldi .
Kişilerin, adliye koridorlarında toplanan insanlar önünde teşhir edilmekle çeşitli ve değişik tesbitlerin konusu olabileceğini ve bu durumun psikolojik baskılar yaratacağını söyleyen Bayraktar, “Ayrıca, tutuklu ya da hükümlülerin farklı kıyafetle yargı organları önüne çıkarılması, Ceza Yargılaması Hukuku’nun temel ilkelerinden biri olan ‘Herkes suçluluğu tespit edilinceye kadar masumdur’ özdeyişine tamamen aykırıdır” diye konuştu.
Cumhuriyet’ten Olaylar ve Görüşler’e yazan Prof. Dr. Köksal Bayraktar’ın yazısının bir bölümü şöyle: “Son günlerde 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanuna Ek Madde 1 olarak getirilen bir düzenleme kamuoyunda tartışma konusu oldu.
Teşhir etme aracı
Kişinin, yargı makamları önünde, diğer kişilerden farklı biçim ve renkte giysiyle sorgulanması, delilleri sunması, çapraz sorguda soru sorması, cevap vermemesi kısaca savunmada bulunması şartların farklılığı nedeni ile ağır ve zor olacaktır. Bu durumdaki kişi adliyelere gidip gelirken, kalabalıklar, yargılamalarda dinleyiciler, adliye koridorlarında toplanan insanlar önünde teşhir edilmekle çeşitli ve değişik tesbitlerin konusu olabilecek, bu durum psikolojik baskılar oluşturacaktır. Ayrıca aynı suçtan yargılanmakta olan kişilerin farklı giysilerinin farklı tepkilerle karşılaşmaları eşitsizlik yaratacaktır. Bütün bu olumsuz yönlerin dışında bireylerin farklı biçim ve renklerdeki giysilerle topluluklar ve yargı makamları önüne çıkarılmaları insan onurunun zedelenmesi ve ihlâl edilmesi sonucunu da doğuracaktır.
Ayrıca, tutuklu ya da hükümlülerin farklı kıyafetle yargı organları önüne çıkarılması, Ceza Yargılaması Hukuku’nun temel ilkelerinden biri olan “Herkes suçluluğu tesbit edilinceye kadar masumdur” özdeyişine tamamen aykırıdır. Bu durumda, aynı suçtan yargılanan birden fazla kişinin bir kısmının farklı giysilerle bir kısmının ise normal kişisel giysileriyle yargıç önüne çıkması, kamuoyunda suçluluğun tesbiti anlamına da gelecektir. Tabiîdir ki, “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin ihlâli durumunu da oluşturacaktır. Kısaca belirtilen bu durum, savunma hakkını ve adil yargılanma hakkını olumsuz etkileyecektir.
Tarihin kalıntıları
Bu madde ile görüldüğü gibi Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan tutuklu ve hükümlü olanlar, duruşmalara mutlaka belirli tipte bir giysi ile gitmek zorunluluğu altında tutulacaklar. Ceza İnfaz Hukuku’nda tutuklu ya da hükümlülerin giysilerinin bir örnek olup olmaması XVIII. ve XX. yüzyıllarda uygulanan yöntemdi. Kısaca, geçmiş yüzyıllarda cezaevlerine giren kişilere aynı biçimde elbise giyme zorunluluğu getirilir ve bu kişiler son derece ağır koşullarda cezaevlerinde tutulurlardı. Geçmiş zamanların örnekleri, Ceza İnfaz Hukuku’nda bugün “tarihin kalıntıları” olarak anlatılıyor.
Mandela kuralları
Avrupa Konseyi’nin kabul ettiği “Avrupa Cezaevi Kuralları” başlıklı uluslar arası belgenin 20/2. maddesi, tutuklulara cezaevlerinde uygun şartlar sağlanması gerekliliğini vurguladıktan sonra, giyim kuşamın onur kırıcı olmaması gerektiğini belirtir. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği ve Nelson Mandela kuralları olarak da anılan, “Tutuklular ve Hükümlüler Hakkında Uygulanacak Asgarî Kurallar” başlıklı uluslar arası belgenin 19. maddesinde aynı kural tekrar edildi. Bu uluslar arası belgelerin yanı sıra doktrinde de aynı ilkeler açıklanmıştır. Örneğin, hukukçu Profesör Timur Demirbaş’ın “İnfaz Hukuku” kitabında aynen şöyle denilir: “... Bir kişinin kendi giysilerini giymesi benlik duygusunun bir parçasıdır ve bu nedenle öz saygısını, bireyselliğini geliştirir. Cezaevleri üniformaları bunun tersi bir etkiye sahiptir.”