HDP'yi kapatma girişimi ve HDP'li Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun milletvekilliğinin düşürülmesini, DW Türkçe'ye değerlendiren Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Kristian Brakel, Avrupa Birliği'nde tepkiye yol açan bu adımların, son yıllarda AKP hükümetinin muhalefete artan baskısının bir devamı olduğunu kaydetti.
Gergerlioğlu'nun sosyal medyadan yaptığı bir haber paylaşımı nedeniyle "terör örgütü propagandası" suçlamasıyla yargılanarak hapis cezasına çarptırılmasının hukuki dayanağının anlaşılabilir olmadığını söyleyen Brakel, "Türkiye'de hukuk devleti uzun yıllardır erozyona uğruyor ve bu tür hak ihlalleri ne yazık ki ancak Türkiye'de olabiliyor" dedi.
Son gelişmelerin, Türkiye siyasetinin son yıllarda sahne olduğu gelişmelerden bağımsız değerlendirilemeyeceğinin de altını çizen Brakel, özellikle PKK ile ilişkilendirilen bu tür hak ihlallerine toplumun büyük bir bölümünün itiraz etmediğine, siyasi iktidarların da bunu kendi çıkarları için istismar edebildiğine işaret etti.
Erken seçim hamlesi mi?
Kristian Brakel, HDP'yi kapatma girişiminin Türkiye'de erken seçim ihtimalini güçlendirdiği iddialarını da değerlendirdi.
"Sizce Erdoğan, erken seçime mi hazırlanıyor?" sorusunu, "Havet, yani hem evet hem hayır" sözleriyle yanıtlamaya başlayan Brakel, HDP'ye yönelik hamlelerin dün yapılan MHP parti kurultayı öncesinde, büyük oranda da Devlet Bahçeli’nin beklentilerine yanıt vermek amacıyla başlatılmış olunabileceğine işaret etti.
Brakel, "HDP’nin kapatılması değil, zayıflatılarak marjinalleşmesinden" yana olduğuna dikkat çektiği Erdoğan'ın, iktidarının muhafazası için bağımlı olduğu ittifak ortağı MHP'nin baskısı sonucunda bu adımı atmış olabileceğini söyleyerek değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
"Birinci ihtimal erken seçim baskısının artık beklenemeyecek kadar artmış olması. Erdoğan belki artık HDP’nin zayıflatılarak marjinalleşmesinin mümkün olamayacağını görmüş olabilir. İkinci ihtimal ise İçişleri Bakanı Soylu ve MHP'nin baskısının, artık Erdoğan’ın karşı koyamayacağı bir noktaya gelmiş olması, ki bilgiler bu yönde. Üçüncü ihtimal ise aslında HDP'yi kapatmaya gerçekten niyetli değiller ama zayıflatmak için bu süreci başlattılar. Ama ne olursa olsun, asıl önemli olan cumhurbaşkanlığı seçimleri ve HDP kapatılması halinde seçmenleri Erdoğan'a mı oy verecek? Hiç sanmıyorum…"
"Şaşırılacak bir şey yok"
Gergerlioğlu'nun milletvekilliğinin düşürülmesi ve Türkiye’nin en büyük ikinci muhalefet partisi olan HDP'nin kapatılması girişimi, 24-25 Mart tarihlerinde Türkiye ile ilişkileri gözden geçirmeye hazırlanan AB’de büyük yankı buldu.
Art arda açıklamalarla girişimlerin, Türkiye'de "hukuk devleti" ve siyasi otoritenin "reform vaadinin" güvenirliğini zedelediğine vurgu yapıldı.
Alman hükümeti de bir açıklama yaptı. Açıklamasında, "parti kapatmanın demokraside alınacak en son tedbir olması gerektiğine", "HDP’nin durumunda orantılılık konusunda ciddi tereddütler bulunduğuna" vurgu yapılırken, sürecin "büyük bir dikkatle takip edileceği" belirtildi.
HDP'ye çağrı ne anlama geliyor?
Türk hükümetinden "demokrasi ve hukuk devleti standartlarına uyulması" beklentisine vurgu yapılırken, HDP'ye de "AB'de terör örgütü listesinde yer alan PKK ile arasında net bir sınır çizmesini beklemekteyiz" çağrısı yapılması dikkat çekti.
"HDP tabii ki PKK değil ama HDP'de PKK ile siyasi bağlantıları olanlar olduğu da biliniyor. Bu HDP'nin içinde süren bir tartışma zaten. Şu andaki eş başkan Mithat Sancar'ın da bu konuda rahatsız olduğu biliniyor. Evet bence de PKK ile bağ kesilmeli" diyen Kristian Brakel, bununla birlikte dünya genelinde yaşanan benzer ihtilaflarda da benzer durumlar gözlemlenebildiğini, bu bağın hiç olmayacağını düşünmenin de çok da gerçekçi olmayabileceğini kaydetti.
AKP hükümetinin AB zirvesine sadece bir hafta kala muhalefete baskıyı arttırmasına hem AB Komisyonu hem Avrupa başkentleri yaptıkları açıklamalarla tepki gösterirken Türkiye'yi yakından tanıyan Alman uzman Brakel, "aslında şaşırılacak bir şey yok" dedi.
"Tek hedef iktidarda kalmak"
AB ile ilişkileri yeniden canlandırmak istediğini söyleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, vaat ettiği insan hakları ve yargı reformlarından çok da umutlu olunmadığını anlatan Brakel, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tek bir hedefi var o da iktidarda kalmak. Bunun muhafazası için de ne yapılması gerekiyorsa o yapılıyor" diye konuştu.
Türk dış politikasının, Erdoğan'ın iktidarda kalma hedefi doğrultusunda "dönem dönem, şekilden şekile girebildiğine" işaret eden Brakel, şu görüşü aktardı:
“Önce Avrupa’ya kızıyor sonra birden 'biz aslında Avrupa'dan yanayız' diyorlar, ABD ile kavga edip sonra 'aslında ABD stratejik müttefikimiz' açıklamasını yapıyorlar. Bugün sürpriz yaparak Mısır ile yakınlaştıklarını ilan edebiliyor, yarın da 'Mısır'dan nefret ediyoruz' görüşünü savunabiliyorlar. Rusya da en önemli müttefik olabiliyor… Bu yıllardır böyle değil mi? Bunlar sadece taktiksel değişimler, stratejik değil. Tek bir strateji var o da Erdoğan'ın iktidarının muhafazası."
AB zirvesinden ne çıkar?
Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Kristian Brakel, haftaya Brüksel'de yapılacak AB liderler zirvesini de değerlendirdi.
"Çok iyimser değilim" diyen Brakel, Suriyeli sığınmacılara mali yardımlar hatta Türkiye'nin Suriye'de kontrolü altındaki bölgelerde bulunanlara destek verilmesi niteliğinde kararlar alınabileceğini söyleyerek "Ancak Gümrük Birliği'nin modernizasyonu gibi Türkiye’nin beklentilerini karşılayacak bir gelişmeyi olası görmüyorum. Çünkü bu yönde hem AB üye ülkelerinin oybirliği hem de Avrupa Parlamentosu’nun onayı gerekiyor. Türkiye’de yaşanan gelişmeler ışığında bu neredeyse imkansız" dedi.
AB ile Türkiye ilişkilerindeki en kritik gündem maddelerinden biri olan Doğu Akdeniz geriliminde ise tansiyon büyük ölçüde düşürüldü. AB Aralık'taki zirvesinde, Doğu Akdeniz'deki faaliyetleri nedeniyle 2019'da uygulamaya başladığı yaptırım listesinin genişletileceği uyarısında bulunmuş, bu faaliyetlerine son vermesi için de Ankara'ya Mart ayına kadar süre tanımıştı.
Bunun üzerine Türkiye, müzakerelere fırsat vermek için, sondaj faaliyetlerine moratoryum uygulamaya başladı, yani hak iddiasından vazgeçmemekle birlikte bu faaliyetlerini ara verdi. Ankara’nın bu adımının karşılığında AB'nin de yaptırım listesini genişletmeyeceği, Türkiye ile siyasi diyaloğun canlandırılması beklentisinin de kısmi de olsa karşılık bulabileceği belirtiliyor.
Ancak bu konuda tansiyonun düşürülmüş olunması AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden ivme kazanması için yeterli değil.
"Kağıt üzerinde reform yetersiz"
Kristian Brakel, Erdoğan’ın reform vaatleri kağıt üzerinde yapılacak reformlarla sınırlı kaldığı müddetçe Türkiye-AB ilişkilerinde büyük bir değişim beklemediğini vurgulayarak, “Yazılı reformlar değil uygulama önemli. Uygulama değişmedikçe en özgürlükçü yasalar da işe yaramaz” dedi.
Brakel, AB'nin Erdoğan'ın en önemli beklentilerini vurgulayarak sözlerini "Erdoğan, yargıya müdahale ettiği müddetçe, yargı bağımsızlığı güçlendirilmediği sürece meseleler çözüme kavuşamaz. Ancak ne yazık ki bunun için gerekli siyasi irade yok. Eğer Avrupa'yı gerçekten ikna etmek istiyorlarsa, bunun yolu çok basit: Avrupa Konseyi üyesi Türkiye'nin yerine getirmekle yükümlü olduğu AİHM'nin Ahmet Altan, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala kararlarını uygulamak" şeklinde tamamlandı.