AKP ve MHP’nin uzlaştığı başkanlık rejimine geçiş teklifi Meclis’e sunuldu.
21 maddelik teklif, 1940’lı yıllara ‘tek adam’ yönetimine dönüşü öngörüyor.
‘Seçimli diktatörlük’ de diyebilirsiniz.
***
Bu olağanüstü yetkilerle koltuğa 10 yıl oturan hiçkimse, o koltuğu sandık yoluyla terk etmek istemez…
Teklif, yeni Mussolini yeni Hitler çıkarmaya aday… Neden?
***
Birincisi, teklifte ‘Cumhurbaşkanı’ olarak ifade edilen ‘başkan’, yürütmede tek söz sahibi…
Bakanları o atıyor. İsterse o görevden alıyor. Tek başına kararname/kanun çıkarma hakkına sahip. Yürütmelik çıkarma hakkı bulunuyor. OHAL ilan edebiliyor. Yüksek yargı ve bürokrasiyi o atıyor… Büyükelçileri o atıyor. Orduyu o sevk ediyor. Uluslararası anlaşmalar yapabiliyor.
Yani ‘tek başına’ herşey…
***
İkincisi, başkan ya da ‘seçilmiş diktatör’ partisi ile bağını devam ettiriyor. Yani, milletvekillerini o belirleyebilecek. Seçimler, cumhurbaşkanlığı ile birlikte yapılacağı için, Meclis’te çoğunluğu da elinde bulundurabilecek…
Seçim barajı inanılmaz şekilde devam ediyor. Dar bölge seçim sistemine geçilmiyor. Vekillere ön seçim şartı da yok…
Yani lider merkezli, disiplinli parti sisteminde, liyakata değil sadakata dayalı belirlelenen vekiller, ‘başkan’ ne isterse o yasayı çıkaracak.
Şayet bir kaza ya da aykırı düşünce söz konusuysa, ‘başkanın’ veto hakkı bulunuyor.
İkinci defa o yasanın Meclis’ten geçebilmesi için en az 400 vekil tarafından onaylanması gerekiyor. Ki bu ‘başkan’ kendi partisi ile kavgalı değilse neredeyse imkansız.
Başkanlık sisteminin en başarılı uygulandığı ABD’nin aksine, Meclis’in yürütmenin icraatlarını ve atamalarını denetleme hakkı bulunmuyor.
Hepsi bu da değil. İhtimal ki, Meclis ile ‘başkan’ ters düştüler, ‘başkan’ tek başına Meclis’i fes edebiliyor.
Bu ne demek!
Yürütme de tek söz sahibi olan ‘başkan’, yasama üzerinde de tek söz sahibi haline geliyor.
***
Üçüncüsü, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin yarısını ‘başkan’ atıyor.
Kalan yarısını da ‘başkan’ın partisinin çoğunlukta olduğu ve ‘başkan’ın belirlediği vekillerden oluşan Meclis atıyor.
Aynı şekilde HSYK üyelerinin yarısını ‘başkan’ yarısını da Meclis atıyor.
Bu, yürütme ve yasamadan sonra yargı üzerinde de tek söz sahibinin ‘başkan’ olması demek…
Bu durumda yargının, yürütmeyi ve icraatlarını denetleyebilmesi imkânsız.
Yargının, tamamen siyasileşmesi daha doğrusu ‘başkan’ın emri ile hareket etmesi ve onun talimatlarına uygun kararlar vermesi söz konusu.
Yargı bugün getirildiği halden daha da siyasi bağımlı hale gelecektir.
Yargı bağımsızlığı böyle bir sistemde imkansız, yürütmeye yani ‘tek adam’a bağlı olacak…
***
Tüm bunlar ne anlama geliyor? Liberal ileri demokrasilerin üzerinde durduğu sacayak, kuvvetler ayrılığı ilkesi yok ediliyor. Yürütme, yasama ve yargı erkleri ‘tek adam/başkan’da toplanıyor.
Başkanlık sisteminin başarıyla uygulandığı ülkelerde, en önemli özellik, kuvvetler ayrılığı ve kuvvetler arasında ‘denge ve kontrol’ mekanizmasıdır.
‘Türk tipi başkanlık’ bu olmazsa olmaz ana prensibi yok ediyor. Ortaya ‘seçilmiş diktatör’ sistemi çıkıyor.
Orta Asya ve Ortadoğu ülkelerinde, benzer yetkilere sahip başkanların tamamı, iki dönem için seçildikleri halde, bir referandumla yeniden seçilme hakkını sadece kendileri için sınırsız hale getiriyor ve koltuklarını sandık yoluyla asla terk etmiyorlar.
***
Diyelim ki, ‘başkan’ın rüşvet ağı kurduğu tespit edildi ya da ‘vatana ihanet’ ettiği ortaya çıkarıldı.
Teklife göre, Yüce Divan’a gönderilebilmesi için en az 400 vekilin ‘evet’ demesi gerekiyor.
Başka bir deyişle, Başkan’ın belirlediği vekillerin kendisine desteği 200’ü aşmamalı…
Bu zorlu engel aşılırsa, bu kez de başkanı bizzat kendisinin atadığı Yüce Divan üyelerinin ‘tarafsız ve bağımsız’ şekilde adil yargılaması bekleniyor.
Üstelik Yüce Divan sürecinde ‘tek adam’ bütün olağanüstü yetkileriyle, koltuğunda görev yapmaya devam edecek.
Bu apaçık bir ‘dokunulmazlık’ ve ‘hesap sorulamamazlık’ zırhı demek…
Çok çok güçlü bir kamuoyu desteği yoksa, hiçbir başkan ‘suç üstü’ bile yapılsa, koltuğundan indirilemez.
***
Yeni sistemin ne anlama geldiğini daha iyi anlamak için tüm bu yetkilerle ve koruma zırhıyla, ‘adaletsiz, merhametsiz, fikre ve inanca düşman, özgürlüklere tahammülsüz’ bir ismin ‘başkan’ seçildiğini düşünün.
Tüm bu yetkilerle, Meclis denetiminden yoksun ve yargı tarafından hesap sorulamaz şekilde yapacağı tüm icraatları düşünün. Sizi rahatsız etmiyorsa, bu teklifi onaylayın.
Sizi rahatsız ediyorsa, bilin ki ‘tek kişiye göre’ rejim değiştirilmez, sistem kurulmaz, yol yakınken hatadan dönün.
NOT 1:
Peki, ‘başkanlık’ sistemi iddia edildiği gibi istikrar mı demek? Meclis’e sunulan yeni teklifin açıklarını ve nasıl kaosa sebep olabileceğini de bir dahaki yazıda ele almaya çalışacağız…
NOT 2:
Terör saldırılarında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet ve yakınlarına sabr-ı cemil diliyorum. Her türlü terör eylemini, ona sebebiyet verenleri tüm kalbimle lanetliyorum…
Erhan Başyurt/tr724