23 gündür Metris’te tutuklu.
Bir hücrede kalıyor.
Yalnız.
Kaldığı hücrenin üstünü altını, komşu hücreleri boşaltmışlar.
Güvenlik için…
Havalandırmaya tek başına çıkıyor.
Gardiyanlarla iki çift kelam dışında kimseyle konuşturulmuyor.
Yaşamla tek bağlantısı takip ettiği iki-üç gazete ve televizyon.
Bir de…
Görüşüne gelen avukatı, yakınları… Haftada birkaç gün, yarım saat kırk dakika.
Yemekten rahatsız değil, “Zaten çok az yiyorum” diyor.
**
Kalın bir camın ardından telefonla konuştuk.
Doğrusu, o konuştu biz dinledik.
Biz dediğim, bir ahizeye dayanmış, mekanik konuşmayı duymaya çabalayan iki kulak…
Uzaktan gelen, ara sıra kesilen, ahizeyi yuvasına takıp çıkarınca düzelen cılız bir ses.
“Hücre” kelimesini özellikle kullandım.
Nasıl bir oda diye sordum.
“Küçük” dedi:
- Secdede başım yatağa değiyor.
**
“Devlet sırrı belgeleri temin edip yayımlama” deniyor ya...
Mehmet Baransu asıl neden tutuklu biliyor musunuz?
Yunanistan’a karşı Trakya bölgesinde düzenlenecek olan harekât planı yüzünden…
Baransu’ya…
“Bunu kaybettik, gördün mü, sen mi kaybettin” diye soruyorlar.
Koskoca Türk Silahlı Kuvvetleri…
Savaş planını kaybediyor, nasıl kaybettiğini bilmiyor ve bunu 5 sene sonra bir gazeteciye soruyor!
**
Ayrılırken şunu dedi, kendiliğinden:
-Çok enteresan, kimseye bir düşmanlığım yok, kalmadı. Nefretim bitti. Artık hiçbiri, bir şey ifade etmiyor benim için.
Hesapsızdı.
İçinden geldiği gibi.
Görüş bitti, ışıklar söndü, dönüp gitti hücresine.
“Allah kurtarsın” dedik.
Neden böyle denir, o gün daha iyi anladım.