İşte Çölaşan'ın yazısındaki o bölüm:
Hukukçular yazıyor
Sevgili okuyucularım, at izi ile it izi hakikaten birbirine karışmış durumda.
Samimi görüşüm şudur:
Terör örgütüyle mücadele veriyoruz diye hukuk ve adalet kavramları yok edilmiş, on binlerce insana büyük haksızlık yapılmaktadır. Açığa alınanlar, devlet memurluğundan atılanlar ve tutuklanan 32 bin kişi…
Kim suçlu kim suçsuz, bilinmiyor!
Her gün çok sayıda yakınma mektubu alıyorum.
Bana bu mektupları yazanları tanımıyorum, ne olduklarını bilmiyorum. Ama ortada çok ciddi bir sorun olduğu kesin. İmzasız ihbarlarla, ya da amirlerinin ihbarıyla başına iş açılan on binlerce kişi var…
Mektup yazanların hemen tamamı, isminin açıklanmasını istemiyor. Kendilerinin ve yakınlarının başına iş açılmasından korkuyor.
Toplum korkutulmuş, sindirilmiş durumda… Hak, hukuk, adalet gibi kavramlar rafa kaldırılınca toplum bunalım içinde yaşıyor.
Biz bu korkutma ve sindirme sürecini Ergenekon ve Balyoz olaylarında da yaşamıştık. Ancak olay o zaman bu kadar geniş kapsamlı değildi.
* * *
Doğu Anadolu'dan bir avukat yazıyor. İsmini yazmış ama başına iş açılmasın diye ben kullanmıyorum:
“50 yaşındayım, 26 yıllık hukukçuyum. Hayatım boyunca hiçbir terör örgütüyle bağlantım olmadı. Evimde yapılan aramada yasaklı olmayan üç kitap, iki CD, bir miktar dolar bulundu. Hiçbir suç unsuru taşımayan, devletin aradığı seri numaralarından olmayan dolarlar olduğu halde gözaltına alındım ve tutuklandım.
Cezaevine girince şaşırdım. Koğuşumuzda bulunan savcılar, öğretmenler ve polisler çok basit nedenlerle tutuklanmış. Sendikaya üye olduğu için tutuklanan öğretmenler, Bank Asya'da hesabı olduğu için tutuklanan memurlar…
'16 METREKARELİK KOĞUŞTA 10 KİŞİ KALIYORUZ'
Burada 16 metrekarelik bir koğuşta 10 kişi kalıyoruz. Ranza olmadığı için iki kişi yerde yatıyor. Savcılar, öğretmenler, avukatlar ve polisler. Kitaplarımız verilmiyor.
Duş ihtiyacını plastik kovadaki sularla haftada iki gün birkaç dakika verilen sıcak su ile karşılamaya çalışıyoruz. İnanın bu olumsuzluklar bile insanın içini, hukukun düştüğü durum kadar acıtmıyor.
Tutuklamalarda hiçbir kriter yok. Yeter ki şikayet olsun. Bu husus toplumsal bir yaraya dönüştü.
İşin kötüsü, bu durum en çok gerçekten suçlu olanların işine yarıyor. Bir tane aklı başında hukukçu çıkıp “Siz ne yapıyorsunuz, CD'den, kitaptan, dolardan terör örgütü çıkar mı” diye soramıyor. Yazılarınızı cezaevinde okuyoruz, lütfen bu hususları ülke gündemine taşıyın…”
* * *
BAYAN HAKİM VE SAVCILARIN YAŞADIKLARI
Batı Anadolu'dan bir bayan hakim yazıyor. İsmini yine vermiyorum ve mektubu özetliyorum:
“Sayın Emin Çölaşan Bey, bu mektubu size cezaevinden yazıyorum. 10 yıllık ceza hakimiyim. Tutukluluğumun 67. günündeyim. Cumhuriyet savcısı olan eşimle birlikte tutuklandık.
Hiçbir grupla bağlantımız asla olmamıştır.
İlimizde çok sayıda hakim ve savcı, hep birlikte tutuklandık. (Tutuklama kararlarını konuyla ilgisi olmayan İş Mahkemesi hakimi verdi!) Cezaevinde böyle hukuk dışı tutulmak ve bu işkencenin ne zaman biteceğini bilememek, hayatımda yaşadığım en büyük ıstıraptır.
Eşimi başka bir ildeki cezaevine götürdüler.
Görüşmemiz, haberleşmemiz mümkün değil.
Meslekten ihraç edildiğimiz için maaşımız yok. Mal varlığımıza ve bankada eğer varsa paralarımıza el konuldu. Bir oğlumuz var, sekiz yaşında. Amcaya teslim edilmiş.
Üç yaşında bir oğlumuz daha var.
Kirada oturan dar gelirli amca şimdi bize muhtaç, biz ona.
* * *
'5 AYLIK HAMİLE ARKADAŞIMIZ KOŞUĞTAYKEN KOĞUŞU İLAÇLADILAR'
Şu anda 21 kişilik bir koğuşta kalıyoruz. Bazılarımız yerde yatıyor. Koğuşta adım atacak yer yok. Bir banyo, duşa kabin. Fiziki şartlar çok kötü. Banyo ve tuvaleti kendimiz boyattık. Kütüphane yasak.
Hamam böcekleri çok fazla olduğundan ilaçlama yapıldı. İlaçlayanlar maskeli idi ama bizim koğuştan çıkmamıza izin verilmedi. Beş aylık hamile arkadaşımız fenalık geçirdi.
Bir de üç aylık bebek var. Sürekli ağladığı için geceleri kimseyi uyutmuyor.
Koğuşun şartları iyi olmadığından üç yaşındaki evladımı yanıma alamıyorum.
* * *
Bayan hakim mektubuna devam ediyor:
“Türkiye genelinde 2.500 civarında hakim ve savcı tutuklandı. Bir bölümü, meslektaş olan karı koca…
Özellikle dışarıda küçük çocukları varsa iş çok fena. Giderilmesi imkansız zararlar ortaya çıkıyor. Anne ve baba hakim ve savcıların tahliye talepleri hiçbir gerekçe göstermeden sürekli olarak reddediliyor.
Sizden tek ricam var:
Bir ailede hele küçük çocukları varsa, hem anne hem de baba tutuklu olunca aile birliği bozuluyor.
Aralarından birinin tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmesi gerekir.
Lütfen ben ve benim durumumda olan annelerin sesini duyurun.
Tarihte annelere ve çocuklarına hiçbir zaman böyle zulüm yapılmamıştır.
Bir hakim olarak bunları üzülerek ve ağlayarak yazıyorum.
Bir anne olarak çaresiz kaldım. Küçük çocuklarıma kavuşmak arzusuyla size bu mektubu yazıyorum.
Yardımlarınız için şimdiden teşekkür ediyorum.”
Bugün size hapishanede yatmakta olan iki hukukçudan, bir avukat ve hakimden aldığım iki mektubu hiçbir yorum yapmadan özetledim.
Takdir sizindir.
Sözcü