Yanlış anlaşılmasın, bu bir kitabın ismi.
Efendimiz ve asr-ı saadet üzerine başarılı çalışmalarıyla tanıdığımız Dr.
Reşit Haylamaz Bey, bu defe Ebû Cehil üzerinden şahane bir firavun analizi yapmış.
Her ümmetin ve her peygamberin bir firavunu vardır, diyerek başlamış kitabına Reşit bey.
Firavunların ortak özelliği, zulüm, haksızlık, fitne ve her türlü iyiliğe karşı mücadele. Dolayısıyla, insanlık tarihi boyunca iyilik adına ortaya çıkan her hareketin ve her önderin karşısında mutlaka onu ve hareketini baltalayan şer güç veya güçler bulunmuş.
Hz. Âdem'in baş düşmanı şeytandı. Belki Hz. Âdem'in oğullarından
Kabil, firavunluğun beşer planındaki ilk temsilcisiydi. Akibeti hakkında fazla bir malumatımız olmasa da ilk kanı dökenin, hasedine yenik düşüp iyilerle mücadeleyi ilk başlatanın o olduğunu biliyoruz. İnsanlığın ikinci babası Hz. Nûh da baş düşmanı Hâm ile
imtihan olmuştu. Hz. Mûsa'nın firavunu, tüm insanlığın kötülük sembolü olarak tarihteki yerini alırken, Hz. İbrahim'in başının belası Nemrut da ondan aşağı kalmıyordu. Hz. Davud'un imtihanı Câlût ve avanesiyken, Hz. İsa da Buhtunnasr ve Deccâl belasıyla uğraşmıştı.
Asr-ı saadete geldiğimizde Nebiler Sultanı da firavunluğun pek çok versiyonuyla karşı karşıya kalmıştı. Ama Ebû Cehil bütün bu versiyonları bünyesinde toplayan özel bir isimdir. O, adeta Hz. Musa'nın firavunu gibi bir prototiptir. Hırs küpü bir adamdır. Mekke'ye
kral olmak arzusundadır ve bu uğurda her şeyi yapabilecek kadar gözünü karartmıştır. Er-Risale filminde resmedildiğinin aksine, zayıf yapılıdır. Üslûbu sert, dili iğneli ve bakışları şerarelerle doludur. Zengin olmasına rağmen, çalıp çırpmayı bir meziyet olarak görmektedir.
Hedefine kararlı adımlarla yürürken, farklı seslere hiç tahammülü yoktur. İnsanları zaaflarıyla yakından takip eder. Hasmının suçunu bulamazsa suç üretir. İftira atmak, belgesiz, bilgisiz karalama yapmak onun en kolay işlerindendir. İşlerini yaparken piyonlarını aktif olarak kullanır. Bu piyonlar, işleri bitince sahip çıkılmayı hak eden "iyi çocuklar"dır.
Provokasyonda üstüne yoktur; mutlaka kurgulayacağı bir meczup,
tahrik edeceği bir
aslan vardır. Böyle eylemler onun hayat kaynağıdır. O bunlarla beslenir. Yandaşlarını ve candaşlarını da bu şekilde zinde tutar.
Ebû Cehil, ilk olmadığı gibi son da değildir. Böyle firavunlar dün vardı, bugün de vardır ve yarın belki daha şiddetlileri olacaktır. Yakın tarihimizde da durum farklı olmamıştır. Elmalılı
Hamdi Yazır, Üstad
Necip Fazıl, istiklal şairimiz Mehmet Akif,
Bediüzzaman Said
Nursi, Süleyman
Hilmi Tunahan ve daha nicelerinin hayat serencamelerini çoğumuz biliyoruz.
Hayatını gurbette bir
trafik kazasında noktalayan
merhum Mahmut Esat Coşan
Hocaefendi de Avustralya'ya
tatil için gitmemişti. Ve şimdilerde her dakika gurbet soluklayan Muhterem
Fethullah Gülen Hocaefendi.
Bu kıymetlerin her biri, hayatlarının her anını milletimizin derdiyle iki büklüm geçirdikleri halde, sürekli artan bir gerilimle neredeyse her gün yeni bir şokla ve sıkıntıyla sarsılmışlardır/ sarsılıyorlar. Düşmanın tecavüzü kadar, dostun vefasızlığı ve hatta ihaneti büyük elem ve ıstırap veriyor onlara. Eline geçirdiği her fırsatta yalandan, tezvirattan vazgeçmeyen hoca kılıklı ahlaksızların hased kokan
iftiraları, düşmanın topundan güllesinden daha yaralayıcı oluyor.
Neyse, biz kitaba dönelim. Kitabın sayfaları arasında gezerken sanki bugünü okuyorsunuz. Orada gerçekten Ebû Cehil anlatılmış ama okudukça "Ebû Leheb ölmedi Yâ
Muhammed/Ebû Cehil kıtalar dolaşıyor" hakikatini iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Her bir paragrafı yakıştıracağınız birini buluyorsunuz bugün. Bu yüzden çok taze ve mutlaka okunması gereken istifadeye açık bir eser.
İnsanlık tarihi gibi
İslam tarihi de firavunluk örnekleriyle doludur. Ebû Cehil gibi baştan aşağı küfrü temsil edenler olduğu gibi, alnı secdeli firavunlar da vardır. Reşit Hocam onlara çok temas etmemiş ama Ebû Hanife,
İmam Şafiî,
Ahmed b. Hanbel, İmam Gazalî, İmam Buhârî, İmam Gazalî ve Serahsî gibi kalb ve tefekkür dünyamızın yıldızları hep "
yerli" ve "alnı secdeli" firavunların zulümlerine maruz kaldılar. Hiçbir doğruyu dinlemeye tahammülü olmayan, her türlü iyi niyetli uyarının altında art niyet arayan, kendisine kayıtsız şartsız itaat ve biat bekleyen "bizim firavunların!"