İşte Dumanlı'nın Zaman Avrupa'da yer alan analizi
Subliminal mesajlar ve hukuk katliamı
Olacak şey mi bu! Kurban bayramında Ahmet Altan’ı, Mehmet Altan’ı gözaltına alıyorsun, sonra on gün nezarette tutuyorsun. Onlar hücrede beklerken sen bayram iznine çıkıyor, çoluk çocuğuna sarılıp bayram sevinci yaşıyorsun. Olacak şey mi bu! Adaleti tahkim etmekle yükümlü insanların bu kadar büyük hatalar yapması hem kendileri adına hem devlet adına büyük kayıp değil mi? Sonra öğreniyoruz ki yazarlar darbe için ‘sublinimal mesaj vermekle’ suçlanıyormuş. Güler misin, ağlar mısın bu duruma!
Altan kardeşlere darbeci demek (tıpkı diğer gazetecilere dendiği gibi) insan aklıyla alay etmek demektir. Televizyon ekranlarından bilinçaltı mesajlar vermek’ gibi bir suçlama yapmak için memleketi tımarhaneye çevirmek gerekiyor. Bu tür iddiaları Ak Trol adı verilen cinnet goygoycuları yazıp söylüyor; ama mesleği hukuk olan insanlar bunları nasıl olup da ciddiye alıyor; bunu anlamak mümkün değil…
Düşünebiliyor musunuz; ipe sapa gelmez iddialarla Mehmet Altan tutuklanıyor, Ahmet Altan serbest bırakılıyor; ama Ahmet Altan daha bir gün bile özgür kalamadan tutuklanıyor.
Herkes şokta. Subliminal mesaj vermek gibi mantıkdışı bir gerekçe ile (sahi bu hangi yasanın kaçıncı maddesinde suç sayılıyor) yazarların tutuklanmasına herkes hayretle yaklaşıyor. Ben pek şaşırmadım doğrusu. İki senedir tutuklu yargılanan Hidayet Karaca da bir dizide geçen bir konuşma nedeniyle özgürlüğünden mahrum yaşamıyor mu?
Savcılar bir dizi senaryosundan yola çıkıp tv yöneticilerini tutuklamaya başlamışsa, işin varıp subliminal darbe mesajı’na varacağını hesap etmelisiniz…
Karaca’nın tutuklanma sürecini hatırlayın lütfen: Savcı hukuksuz bir yolla elde edilen ve mahkeme tarafından asla kullanılması mümkün olmayan bir ses kaydını alıyor; ‘Bu konuşma yapıldığına göre 2009’da da benzer bir görüşme yapılmış olmalı’ çıkarımında bulununuyor. Ve hakim Bey de hakim de tutukluyor. Güya o dizide de gizlice mesaj verilmişmiş…
İki senedir yapılan hiç bir tahliye talebine ciddiyetle bakılmıyor ve bunca zamandır Hidayet Bey hapishanede. Şimdi bu korkunç hukuk katliamının neresini düzeltebilirsiniz: O ses kaydı hakim kararı ile yapılmadığından delil olamaz, delil olsa bile o kaydın Tahşiye örgütü ile ilgisi yok. İlgisi olsa bile sonuçta konu bir filim senaryosu; buradan suç unsuru çıkarsa pek çok senaryonun da benzer bir soruşturmaya tabi tutulması gerekiyor…
Maalesef manzara vahim. Saçma sapan iddialarla on binlerce insan şu an hapishanede. mahpus gazeteciler listesine bakın; bir tanesi bile darbe taraftarı değil. Bu güzel insanların tutuklanması sadece o güzide kişilere yapılan haksızlık değil; aynı zamanda demokrasiye vurulmuş korkunç bir darbedir. On binlerce öğretmen işinden gücünden edildi, üniversite öğretim görevlileri hiç bir delil gösterilmeden çalıştığı kurumlardan atıldı ve binlerce insan açlığa ölüme mahkum edildi.
Cinnet hala sınır tanımıyor. Çocuğunu filan okulda okuttu diye insanlar hücrelere atılıyor. Herkesin rahatlıkla internetten indirip kullandığı Bylock’ suç aleti ilan edip binlerce insan gözaltına alınıyor. Bütün bunlar yapılırken insanlar ikiye ayrılıyor; suç unsuru diye sıraladıkları işleri yapanlar partilerinin kulu kölesi ise onlara dokunulmuyor; ama partiden adliyeye referans gitmedikçe aynı işleri yapanlar terör örgütü üyeliğinden hapsi boyluyor.
‘Cemaati bitirme’ adına her türlü zulmü meşru görenler, cemaati değil ama Türkiye’nin itibarını bitirdi. Özellikle Amerika ve Avrupa’nın gözü Türkiye üzerinde. Hiç kimse 15 Temmuz’daki darbeyi meşru görmüyor; ama darbe bahane edilerek yapılan korkunç insan kıyımının herkes farkında. Türkiye’de soran sorgulayan bir medya kalmadı; o yüzden sublinimal iddiaları sorgulayacak gazete televizyon yok. İktidarın korkunç metotlarla beyin yıkama işlemini ısrarla sürdürmesi sonucunda Türkiye’de halk, sublinimal mesajlar verildiğine dair iddiaları gerçek sanabilir; ama dünya bu saçmalığı yutmadı, yutmuyor. Bir gün gelecek Türkiye’de de insanlar bu saçmalığı sorgulayacak; hiç şüpheniz olmasın…