Avrupa'nın en büyük kupası
İngiliz ekibi
Chelsea'nin oldu. Nasıl mı oldu? Hiç top oynamadan oldu. 2004 Avrupa
şampiyonasında
Yunanistan Milli Takımı şampiyon olmuştu ya hani. Aynı şekilde.
O tarihte
futbolu tamamen çirkinleştirerek şampiyon olan Yunan takımı alkıştan çok
eleştiri almış, Dünya Futbolu nereye gidiyor? sorusu sorulmaya başlanmıştı.
Münih'te oynanan
Şampiyonlar Ligi maçında da benzer duygulara kapıldım.
Alman ekibi saha avantajı da denebilir ancak var gücüyle maça asıldı. Pozisyona giren, gol kaçıran, uzatmalarda da
penaltıyı değerlendiremeyen Münih, yine penaltılarla rakibi Chelsea'ye
boyun eğdi.
Maçın normal süresinin bitmesine 7 dakika kala öne geçen Münih, o dakikadan sonra ilk defa, belkide zorunlu olarak kalesine gelen Chelsea'den golü yedi. Son dakikalara kadar korner atışı bile kazanamayan Chelsea, maçı uzatmaya götürdü. Uzatmada da futbol adına herşeyi yapan Münih'ti. Robben'in ayağından bir de penaltı kaçıran Münih, kupayı
altın tepside rakibine teslim etti.
Almanları tamamen yıkan bu maçtan sonra benim kanımca yine tartışmalar başlayacak. Avrupa Futbolunun patronu Platini'nin yüzünden de bu anlaşılabiliyordu. İşin garibi İngiliz basını ve yorumcuları da takımlarının oynadığı futbolun farkındaydı. Onlar da bu işe çok şaşırdı.
Sonuç olarak hep denir ya "futbol bu yüzden seviliyor. 90 dakika bitmeden hiçbir şey bitmez diye!" Ama bazen de Münih - Chelsea maçında olduğu gibi futbolsever olarak üzülüyor insan. Hak eden değil, oyunu çirkinleştiren maçı kazanıyor.
Yazının başlığında sormuştuk ama şahsen ben futbolun adaletinin olduğuna ancak, takımların ve sahadaki taktiği belirleyenlerin adaletsiz olduklarına inanmaya başladım. 2004 yılındaki
Yunanistan'ın şampiyonluğundan sonra Chelsea'nin Şampiyonlar Ligi kupası bana bu fikri verdi.
Mehmet
Şentürk
Samanyoluhaber.com