Tek suçum F.
Bahçe'yi
şampiyon yapmak.Bunun cezası varsa ben çekerim.
Ama
şampiyonluk F.Bahçe'den alınamaz Herkes olayı yanlış yerden görüyor.
Bu F.Bahçe olayı değil. Türk
futbolunu ele geçirme mücadelesi.
19 maç nasıl 13'e indi Şike için sahaya bakılsın.
'Şike var' denen 5 maç incelensin. Fakat kendisinin tertemiz olduğunu iddia edenler de dikkat etsin
İSMAİL KÜÇÜKKAYA
Metris T
tipi cezaevine, çok yoğun kar yağışı altında öğle saatlerinde girdim.
Fenerbahçe Başkanı Aziz
Yıldırım'la görüşmek üzere o ünlü cezaevine adımımı attığım andan itibaren hayatım boyunca unutamayacağım duygular içindeydim. Özgür günlerinden bire bir tanıdığım
Aziz Yıldırım'ı bu kez
demir parmaklıklar ardında görecektim. Benim içim zamanlama da hayli önemliydi. Hafta boyu Futbol
Federasyonu Başkanı Mehmet Ali
Aydınlar, Fenerbahçe Başkan Vekili Nihat
Özdemir ve
Beşiktaş Başkanı Yıldırım
Demirören dahil Türk futbolunun en önemli isimleriyle röportajlar yapmıştım. Ve şimdi en çok tartışılan isim Aziz Yıldırım'ı ziyaret edecektim.
Öncelikle işin hikayesiyle başlayalım...
Bir süre önce
Adalet Bakanı Sadullah Ergin'le görüşmüştüm. Bana bir haber nedeniyle sitem etmişti. Hukukumuz eskidir. Meclisin ve kabinenin en çalışkan isimlerinden biridir. Haberle doğrudan ilgili olduğu için
Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Sefa Mermerci'yi de arayıp yanlış anlamayı düzelttik. O gün sözleşmiştik. Cezaevlerini kendi gözümle de görecektim, takipteydim.
Ayrıca bir süre önce Aziz Yıldırım'dan kendisini ziyarete giden bir yakını aracılığıyla sitem mesajı geldi. Aziz Yıldırım, 'İsmail Bey'e
mektup yazacağım, üzüntülerimi dile getireceğim' demiş.
Bu noktada haklı olup olmamanın çok önemi yoktur.
Cezaevindeki birisi size sitem ediyorsa, üzülürsünüz. Dışarıda olsa önemli değil... Gitmeye karar verdim. Hem de cezaevi koşullarını gözlemlemiş olacaktım.
PARMAKLIKLARIN ARDINDA...
Gerekli prosedürleri yerine getirmek üzere soluğu
Bakırköy Adliye'sinde aldım.
Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu'na durumu anlattım, 'insani amaçlı ziyaret için tamam' dedi.
Ardından elimde izin kağıdı, cebimde sadece kimlikle Metris'in yolunu tuttum.
Önce kalın bir dış kapıdan jandarmalar kontrolünde içeriye girdim.
İzin kağıdımı gösterdim,
telefonlar çalıştı. Çok sıkı bir kontrole tabi tutuldum. Üç ayrı noktada ayakkabılarımı çıkarıp x ray cihazından geçtim. Üzerinizde tek bir
kart,
kalem, cüzdan bile kalmıyor. Sadece kıyafetlerinizlesiniz.
Ardından
elektronik sistemle göz kaydım alındı.
Duvarda bir
afiş, 'Metris cezaeviyle ilgili şikayet,
öneri ve dileklerinizi... yazınız' diye... İlgimi çekti.
Sonra bir uyarı: 'Kendisini cezaevi görevlisi olarak tanıtan bazı kişilerin sizden yakınlarınıza yardımcı olmak amacıyla para temin etmeye çalıştıkları tespit edilmiştir... İtibar etmeyiniz...'
Gardiyanların çok iyi eğitim aldıkları belliydi, herkese müthiş özenli ve kibar davranıyorlardı.
CEZAEVİNDE HAYATA DÖNÜŞ
İki ayrı yerde retina kontrolünün ardından kapılar açıldı, önce cezaevi müdürü Zeki Uzun'un odasındayım. Üç yıldır o görevde. Aklımdaki soruları peş peşe sıralıyorum. Bir yandan da inceleme yapıyoruz. Halen bin 200
tutuklu ve hükümlü Metris'te kalıyor. Bütün koğuşlar 12 kişilik. Dubleks şeklinde yapılmış. Üst katta yataklar, alt katta yemek ve TV için bir salon. 22 kanal varmış. Bir de
Lig TV... Yayıncı kuruluş sağlamış. Sigarayı sordum, birkaç gün önce iç burkucu bir haber çıkmıştı gazetede. Cezaevlerinde
sigara yasağı uygulanamadığı için içmeyen
mahkumlar rahatsız oluyorlarmış. 'Bizde sorun yok. İçmeyenleri ayrı koğuşlara aldık' dedi.
Yemekhanelere baktık, gerçekten tertemiz.
Allah kimseyi düşürmesin ama cezaevi koşullarının insani yaklaşımlarla iyileştirilmesi içeridekiler için hayati önemde. Dönüşümü müdür Uzun'a sordum. 'Avrupa'daki çoğu ülkeye göre cezaevi standartlarımız yüksek.
Hayata Dönüş operasyonu milat oldu. Şaşırmayın, öyle. Cezaevleri o zaman devletin hakimiyetine geçti, düzen sağlandı, son 8-9 yılda da büyük yatırımlar gerçekleştirildi' dedi.
Cezaevlerinin değişen standartlarıyla ilgili görüşlerimi Metris çıkışında Adalet Bakanı Ergin'i arayarak kendisine de aktardım.
Sadece bir gazeteci titizliği içinde gözlemlerimi yazıp, kamuoyunun haber alma hakkı bakımından en gerekli gördüğüm birkaç hususu aktarmayı mesleki sorumluluk olarak görüyorum.
Haydi başlayalım...
Arada cam bölme olan, telefon ahizeleriyle yaptığımız görüşme 40 dakika sürdü.
AYDINLAR'A KULÜP DESTEĞİ 'HiKAYE'
'Nasılsın İsmail Bey?' diye söze girdi, 'Ortalığı karıştırdın' diye devam etti. Daha ben tek kelime etmemiştim. Buradan anlayın işte, Başkanın halini merak ediyorsanız.
Saatler yaklaşık 15.00'i gösteriyor olmalıydı. Tahminen söylüyorum, belki 15.10... Yani
Futbol Federasyonu Yönetim
Kurulu toplanmıştı. 'Ne olacak?' diye o bana sordu. Konsantrasyonunu görüyor musunuz? Aydınlar'ın istifada ciddi olduğunu ama kulüp başkanlarının
destek açıklaması yaptıklarını söyledim. Eliyle önemsemediğini gösteren bir hareket yapıp 'Hikaye o' dedi. Dün anladık ki Yıldırım, gelişmelere de çok hakim...
Sonra ben sormaya başladım.
Gerçekten iyi görünüyor. Sadece saçlarındaki beyazlar artmış. Yüzü hep gülüyordu.
'Sizi iyi gördüm, sağlıklısınız, memnun oldum' dedim.
Sabah, TV'de sizden bahsediliyordu, 'Duruşunuza hayran kalmış' dedim, 'kim' diye sordu, anlattım, çok tepki gösterdi. 'Daha ben iddiaları görmeden beni yazılarıyla
infaz etti' dedi.
58, FENER'İN İNTİHARI OLURDU
Cezaevi müdürüne sormuştum, 'Aziz Bey nasıl' diye... 'İlk günden bu yana aynı, duruşunu hiç değiştirmedi. Sağlam karakterliymiş. Kolay değildir'
yanıtını verdi.
En çok merak ettiğimi en başta sordum, 58'inci madde değişikliğini neden istemediniz?
Yanıt kısa ve net:
'Suçu, Fener'in üzerine yığacaktı,
Trabzon ve Beşiktaş'ı kurtaracaktı. 58'i değiştirip puan silmeyi getirme Fener'in intiharı olurdu.'
Başkanlığı sürdürme, yeniden
aday olma ve günün konusu Federasyon
yönetiminin yola devamı gibi konulara çok takılmıyor, girmek istemiyor. Çok da doğru yapıyor.
Görüşmemiz sırasında üç kez 'Fenerbahçe Atatürk'ün takımı ve öyle kalacak' diye vurguladı.
NİHAT ÖZDEMİR'E 'YILDIZ' DEDİ
Fenerbahçe yönetimini ve camiasını öve öve bitiremedi. Cezaevine girdiği günden bu yana olup bitenlerden etkilenmiş. Tek tek isimleri sayıp, arkadaşlarını kutladı. Özellikle Nihat Özdemir'i... 'Hele son zamanlarda inanılmaz... Bir
yıldız gibi' dedi. Ondan hiç kimse için duymadığım sözler...
Sonra onun gözünden
şike soruşturması: 'Herkes ama herkes olayı yanlış yerden görüyor. Bu bir Fenerbahçe olayı değil. Bu Aziz Yıldırım'ı bitirme olayı da değil. Bu Türk futbolunu ele geçirme mücadelesi. 19 maçta şikenin var olduğu söylendi. İddianamede 13'e indi. Etik kurul 5 maçı
şüpheli buldu. Buradan herkes bir sonuç çıkarmalı. Şike için sahaya bakılmalı. Bu beş maç incelensin. Ama kendisinin tertemiz olduğunu söyleyenler de dikkat etsin. Henüz pandoranın kutusu açılmadı.' (Başkan burada tek tek bazı maçları örnek gösteriyor.
Galatasaray'ın oynadığı bir maç için '22
futbolcu alenen şike yaptı' suçlaması yöneltiyor.)
AYDINLAR, ŞİKEYE HEP İNANDI...
'Bir kere yargı, hızlı yürüsün. Temmuza kadar sonuçlanabilir. Her şeyi çözer. Adam öldürmedik. Futboldan bahsediyoruz.
Kulüplerle şahısları ayırın. Temmuza kadar karar verilsin cezamız varsa çekeriz. Benim yüz kızartıcı suçum yok. Siyasi bir olayım yok. Kendi şirketim için bir şey yapmamışım. Tek suçum Fenerbahçe'yi şampiyon yapmak. Bunun cezası varsa ben çekerim. Ama şu açık, şampiyonluk Fenerbahçe'den alınamaz.
Yargı karar verir o ayrı. Bütün
spor camiası 'ya suçluysa' diye bakıyor. Kimse 'ya suçu yoksa ya masumsa' diye sorgulamıyor. Ben masum olduğumu söylüyorum. Hastaneyi ziyarete geldiğinde Mehmet Ali Bey'e de (Aydınlar) dedim, 'bir şey yok'. Ama o 'var' dedi. Bana inanmadı.'
KORKMAYIN,
A haberleri'>UEFA BİZİ ATAMAZ!
'Federasyon ve Galatasaray boşuna korkuyor. Avrupa'da bir sorun çıkmaz. (Burada yine bazı maçlardan örnekler veriyor) Bu korkuyu kendi kendilerine çıkardılar. Ben 2006'da, belki de 2005 sonunda Mehmet Ali
Şahin bakandı, onun başkanlığında herkesin gözü önünde şikeden şikayet etmiş bir adamım. 'Şampiyonluğumu elimden alıyorlar' diye
isyan ediyordum. Bunlar unutulmasın. Şimdi bizi asanlar önce kendi kulüplerine bir baksınlar. Son sözüm bu.'
Aslında görüşmemiz daha sürebilirdi. Ama eşi
Gonca Hanım gelmişti. Başkandan müsaade istedim. Bir arzusu, ihtiyacı var mı diye sordum. Herkese
selam söyledi ama bir kişiye özellikle teşekkür etmemi rica etti. 'Adam gibi adammış, Burhan Ayeri'ye çok selamlarımı ilet' dedi.
Sonra vedalaştık. Gonca Hanım'ın yanına gittim. Bankın üzerine oturmuş bekliyordu. Hatırını sordum, ayaküstü kısa bir süre sohbet ettik. Sabır diledim.
Akşam