Profesyonel
futbolculuk kariyeri olmasa da antrenörlük yaşamı hep ligden düşme korkusuyla yoğrulan 52 yaşındaki Reading menajeri Steve Coppell, zamanında duygularını bu şekilde ifade etmişti.
Zamanında, diyorum; zira şu sıralar Reading kulübü ilk defa yaşadıkları zorlu
Premiership
sezonunda, çok başarılı ve stresten uzak bir yıl geçirmenin keyfini sürüyor.
Ancak herkes o kadar şanslı ve becerikli değil. Endüstriyelleşen futbol dünyasında bazı eski çınarlar bu düzene ayak uyduramayıp birer birer devrilmeye başladı. Üstelik birinci ligden düşmekle kalmayıp daha da derinlere doğru yolculuğa çıkıyorlar artık.
Efsane Nottingham Forrest’ın
İngiltere 3. ligi olan League One’a doğru yol alışının ardından iyi-kötü hatıralarımız olan Leeds
United da aynı yolun yolcusu oldu.
2001 yılında
Şampiyonlar Ligi yarı finalinde
Valencia’ya elenişlerinin ardından sadece 6 yıl geçti; ama
Leeds United efsanesinin yerinde yeller esiyor. “Hızlı yaşa
genç öl, cesedin yakışıklı olsun” söylemi Leeds United’ın bu dönemde yaşadıkları için bir
özet olabilir belki. Peki
Galatasaray’ın
UEFA Kupası’nı aldığı sezon el
erken en çok zorlandığı
ekip olan Leeds United nasıl bu hale geldi? Üstelik Leeds sadece yakın değil, uzak geçmişte de efsane Don Revie ve ardından Jimmy Armfield
yönetiminde
fırtına gibi esen bir
takımdı. 60 ve 70’li yıllarda iki lig
şampiyonluğu, iki Fuar Şehirleri Kupası (UEFA Kupası), 1 FA Cup, 1 Lig Kupası kazanmıştı. Bir Kupa Galipleri Kupası finali ve bir de
Bayern’e kaybedilen Şampiyon
Kulüpler Finali de cabasıydı. 80’leri
2. ligde geçiren kulüp 1990’da Howard Wilkinson yönetiminde
1. lige yükselip 2 yıl sonra da
Eric Cantona’nın önderliğinde 3. kez şampiyonluğa ulaşıyordu. Bunu takip eden dönemde Wilkinson yerini George Graham’e bırakırken, Graham’in
oyuncu menajerlerinden
komisyon aldığının ispatlanması üzerine görev David O’Leary’ye kaldı. 1998’de göreve gelen
İrlandalı
teknik adam, takıma kazandırdığı genç yetenekler, yaptığı isabetli transferlerle kulübün 1-2
gömlek sınıf atlamasını sağladı ve ilk sezonunu 3. sırada tamamladı. Leeds, 90’ların sonu ile 2000’lerin başında İngiltere
Premier Ligi’nde fırtınalar estirmeye devam etti.
O dönemlerde kadrosunda
Rio Ferdinand, Lee Bowyer, Nigel Martyn, Gary Kelly, Ian Harte, Eric Bakke, Jimmy Floyd Hasselbaink,
Robbie Keane,
Harry Kewell, Mark Viduka, Alan Smith, Jonathan Woodgate ve Garry Speed gibi kaliteli oyunculara sahip olan Leeds, hem
Avrupa’da hem de Premiership’te herkesin korkulu rüyasıydı.
Fakat takımın kaderi değişmek üzereydi. Başkan Peter Ridsdale, Şampiyonlar Ligi ve diğer TV yayın gelirlerine güvenerek fazlaca borçlanmıştı. Ancak 2001’de ulaşılan yarı finali takip eden senelerde takım Şampiyonlar Ligi’nden erken elenince gelir kaleminde büyük bir karadelik oluşmuştu. Harcanan milyonların karşılığı olması beklenen Şampiyonlar Ligi başarısı bir türlü gelmiyordu.
Ekim 2003’te kulüp yıllık 49,5 milyon pound’luk (vergisiz) bir zarar açıkladı.
Mali sıkıntısı olan her kulüp gibi yönetim hemen
yıldız oyuncu satışına yöneldi. İlk
kurban olan Rio Ferdinand’ın yaklaşık 30 milyon pound’a Manchester Utd.’a satışı O’Leary ve Ridsdale’in arasını açtı. Tartışma sonucu giden taraf her zaman olduğu gibi teknik adam oluyordu. O’Leary’nin ayrılmasından sonra
ekonomik sıkıntının had safhaya ulaşması sebebiyle Leeds United önemli oyuncuların hepsini bir bir satmak zorunda kaldı. Sırasıyla
teknik direktör olarak
Terry Venables, Peter Reid ve Eddie Gray’in ligde tutmaya çabaladığı Leeds neredeyse tüm kadrosunu satmış bir halde 2003-04 sezonunda Premier Lig’den bir alt lige (Championship) düştü.
Yönetimde ise Peter Ridsdale’in görevi bırakmasıyla başkanlığa önce ekonomi profesörü Jon McKenzie gelirken, onun yerini de kısa bir süre sonra Gerald Krasner aldı. Mali sıkıntılar devam ederken sırasıyla önce
antrenman tesisleri ve ardından ünlü Elland Road Stadı satıldı. Geçtiğimiz sezon Teknik Direktör Kevin Blackwell idaresinde başarılı bir sezonun ardından ligi beşinci sırada bitirdiler.
Play-off serisinde Watford’a yenilerek Premier Lig kapısından dönen Leeds’te bu sezona başlarken o ünlü eski kadrodan sadece Gary Kelly takımda yer alıyordu. Görece başarılı olan Kevin Blackwell’in sözleşmesi eylülde sona erdiğinde yenilenmedi ve Bates
Chelsea’den eski oyuncusu Swindon teknik direktörü Dennis Wise’ı takımın başına getirdi. Kishishev, Alan Thompson, Armando Sa,
Casper Ankergren gibi isimleri kiralayarak kulübe kazandıran Wise, yardımcısı diğer eski bir Chelsea’li Gustavo Poyet’le beraber takımını bir türlü dipten kurtaramadı.
Yine Chelsea’den hatırladığımız Tore Andre Flo ve
Kuzey İrlanda Milli Takımı’nda
Euro 2008
eleme grubunun yıldızı Healy’nin golleri de takımın ligin dibine
demir atmasını önleyemedi. Roy Keane’in Sunderland’le
Premier League’e çıkarak bir mucizeyi başardığı 2. ligde United 46 maçta 13 galibiyet 7 beraberlik ve 23 mağlubiyetle 46 puan toplayabilmişti. “-mişti” çünkü ligden düşmesi kesinleşen kulüpte Ken Bates ve yönetimi idareyi federasyonun belirlediği kayyuma kaybedince kurallar gereği 10 puanı silindi.
Geçtiğimiz günlerde geçici yönetim talipliler arasında borcu ödemeye en yüksek taahhüdü veren Ken Bates’e kulübü yeniden devretti. Ken Bates’in maddi gücü ve altyapıdaki Daniel Rose gibi yeteneklerin varlığı gelecek için bir umut belki; ancak Nottingham Forest’tan sonra bir başka özel takımı daha League One’a yolcu etmenin hüznü yaşanıyor futbolun kalbinde.
Zaman-Gençlik