Takvimler 1
Şubat 1989’u gösteriyor.
Tanju Çolak Avrupa Gol Kralı ödülünü Gerd Müller’in elinden alıyor. Ve 25 gün sonrası, yani 26 Şubat 1989… Yer
Eskişehir Atatürk Stadı. Saatler 14.00’ı gösteriyor. Es-Es’in rakibi Engin, Kemal
Yıldırım, Turhan, Pesiç’li kadrosuyla ligin
genç ve dinamik ekibi
Sakaryaspor. Tribünlerde 5 bin 33 kişi var. Hasılat ise 10 milyon 629 bin 500 lira. Maçta dakikalar 61’i gösterirken
Sakaryaspor’un hocası Necdet Niş, 2-1 gerideki
takımının beraberliği yakalaması için
oyuncu değişikliğine gider.
Yücel’in yerine ince uzun boylu, sırım gibi bir delikanlıyı oyuna sokar. Delikanlı, hocasının yüzünü kara çıkarmaz ve 18 dakika sonra
Boşnak kaleci Sedin Tanoviç’in bacak arasından meşin yuvarlağı filelerle kucaklaştırır. İnce uzun boylu delikanlı, sevinçle Sakaryasporlu taraftarların bulunduğu kale arkası tribünlerine doğru koşar. Aralarında
babasının da bulunduğu taraftarlarla sarmaş dolaş olur.
İlk golden 18 yıl sonra…
Tarih 12
Ağustos 2007. Yer,
İstanbul Olimpiyat Stadı. G.Saray’ın rakibi
Çaykur-
Rize. İnce uzun boylu delikanlı artık orta yaşlara gelmiş. Maçın 84. dakikasında bir anda önünde bulduğu meşin yuvarlağı ayağının içiyle filelere gönderir. Bu, ince uzun boylu ‘delikanlının’ lig tarihindeki 240. golüdür. Ve tarihî bir goldür. Lig tarihinde en çok gol atan Tanju Çolak’a yetişmenin golüdür. Metin
Oktay’a ait G.Saray
formasıyla en çok gol atan oyuncu olma
rekorunu da ele geçirmenin golüdür... Bu gol, Avrupalıların “Boğaz’ın Boğası” dediği, bizim Kral diye bağrımıza bastığımız
Hakan Şükür’ün golüdür. Kim bilir, belki de
Aksiyon’un basıldığı saatlerde oynanan
Bursaspor maçında bu rekoru da kırarak zirvedeki yerini perçinleyecektir.
DUYGU YÜKLÜ KRAMPON
Kimileri ona duygu yüklü krampon dedi, kimileri bu topraklardaki en iyi profesyonel... O kimi zaman 70 milyonu aynı anda sevince boğdu. Kimi zaman ise saç baş yoldurdu. Ayağı, kafası, yüreğiyle yeşil sahalarımızda hep zirvede arz-ı endam ediyor. Onun başarıları ve rekorları saymakla bitmiyor. O, en çok gol atan Türk
futbolcu. İşte Hakan Şükür’ün Sakarya’da başlayıp bugünlere uzanan hikâyesi.
Hakan Şükür,
Arnavutluk göçmeni bir
ailenin ikinci çocuğu olarak, resmî 1
Eylül 1971’de; ama aslında 29 Temmuz 1971 tarihinde
Adapazarı Çıracılar Caddesi, Bostan Sokak’ta dünyaya gelir. Gerçek
doğum tarihi 29 Temmuz 1971 olmasına rağmen, futbol âşığı babasının o sırada
kampta olması nedeniyle nüfus kaydı ancak 1 Eylül tarihinde yaptırılır.
ANTRENMANLARA BEBEKLİĞİNDE BAŞLADI
Hakan’ın
futbolcu olmamak gibi bir
tercih hakkı neredeyse söz konusu değildir. Onu 8 yaşındayken Sakaryaspor’un alt yapısına emanet eden baba Sermet Şükür, oğlunun iyi bir futbolcu olmasını istiyordur. Baba Şükür de Sakaryaspor’da top oynamış; ancak dizlerinde oluşan rahatsızlık sebebiyle yeşil sahalardan
erken kopmuştur. Futboldaki ideallerini oğlunun gerçekleştirmesini arzuladığından Hakan’ı 1 yaşında
antrenmanlara başlatır âdeta. Yürüteçteki oğluna top atar!... Sermet Şükür yaşı biraz ilerleyen minik Hakan’a özel çalışmalar yaptırır. Sabahın erken saatlerinde krosa kalkan Hakan,
akşam yatmadan önce de şınav ve mekik çalışmaktadır.
Babası Hakan’ı antrenman ve maçlarda sıkı takibe alır. Hatta bir maçta Hakan’ın faulden ürküp ayağını çektiğini gören Sermet Bey sahaya girerek oğlunu tekm
elemeye başlar ve ona şunları söyler: “Hayatın boyunca sana atılan tekmelerin hepsi bunun binde biri kadar acıtacak canını. Bak bir şey oluyor mu, öldün mü, sakatlandın mı?”
Hakan uzun boylu olduğu için alt yapıdaki diğer çocuklara nazaran dikkat çeker. İlk hocası Ekrem Karaberber’dir. Hakan’ı sırasıyla sol açık, orta sahanın ortası, sağ kanat ve zaman zaman da libero oynatır. Son olarak santrfor mevkiinde forma giyen Hakan’ın, iyi bir golcü olarak
yıldızı parlar.
Ekrem Karaberber’in o günlere dair söylediğine göre Hakan mücadeleden hiç yılmıyordur: “Sen vuruyorsun o saldırıyor, sen vuruyorsun o saldırıyor. Mücadeleciydi, asla pes etmezdi. Kaytarmazdı, çalışmayı da çok severdi.” Hakan ise o günleri şöyle anlatıyor: “Hava toplarında çok iyiydim.
Basketbol oynadığım için sıçrama yeteneğim vardı ve zamanlamamı çok iyi ayarlıyordum. Gol sezgim zayıf olsa bile pozisyon sezgim çok kuvvetliydi. Pozisyonlara çok sık giriyordum. Ayrıca çok kuvvetliydim ve özel antrenmanlar yapmayı seviyordum. Topa karşı bir açlığım vardı ve hep onu kazanmak isterdim. Topun olduğu her yere koşardım.”
Bu arada belirtmekte fayda var; Hakan, futbolla beraber okul takımında basketbol da oynuyordur.
Okulun basketbol takımıyla
Türkiye şampiyonalarına gider. Atletizmde de başarılıdır. 1000 metre, uzun
atlama, 4x4
bayrak yarışında birincilikleri vardır. Basketbolda Türkiye Şampiyonası’nda mücadele ettikleri gün TRT spikeri
Tansu Polatkan’ı salonda görmek Hakan’ı çok heyecanlandırmıştır. Ayrıca Günaydın
Marmara Gazetesi tarafından Marmara bölgesinin en iyi basketbolcusu da seçilir genç Hakan.
Hakan bu sporların dışında zaman zaman ünlü güreşçilerle antrenmanlara da çıkar. Bir dönem F.
Bahçe’de oynayan ve Hakan’ın çocukluk arkadaşı
Bülent Uygun’un babası
Güreş Milli Takımı’nda antrenörlük yapıyordur.
Yavuz Erçalan, Kenan Çınar,
Erol Kemah ve Serhat
Karadağ gibi ünlü güreşçiler o dönemde Şekerspor forması ile güreşmektedir. Serhat Karadağ’ın, Amerikalı rakibini 18-1 mağlubiyetten 20-18 yenerek, bütün Türkiye’yi gözyaşına boğduğu günler. İşte Hakan, bu ünlü güreşçilerle fizik gücünün gelişmesi için sık sık antrenmanlar yapar.
UZUN BOYLU SANTRFOR ARANIRKEN...
Sakaryaspor PAF takımında oynayan Hakan’ın artık sıçrama yapma zamanı gelmiştir. Takım arkadaşı Bülent Uygun, Genç Milli Takım’da oynamaktadır. Genç Milli Takım antrenörü Feridun Köse, bütün
Anadolu’yu tarayarak yeni bir jenerasyon oluşturmak için kolları sıvamış; ancak uzun boylu bir santrafor bulamamıştır. Bülent Uygun, Feridun hocanın bu arayışını öğrenir öğrenmez ona Hakan’dan bahseder. Hocanın ‘hele bir izleyelim’ demesinden sonra Hakan seçmelere katılır. Oynadığı maçta 7 gol atar ve 44 kişinin arasından Genç Milli Takım kadrosuna dahil edilir.
İlginçtir, Hakan Şükür, Sakarya PAF takımında oynamasına, Genç Milli Takım’a seçilmesine rağmen futbolu meslek olarak yapmaya ailesinin düştüğü zor durumdan sonra karar verir. Mobilyacılık yapan Baba Sermet Şükür’ün işleri bir hayli bozulmuştur. İflastan kurtulmak için evlerini ipotek ettirip borç alır. Ancak bu durumu çocuklarından gizler. Olaydan sadece eşi Nermin Hanım’ın haberi vardır. Genç Milli Takım seçmelerinden dönen Hakan, eve girince annesini odada ağlarken bulur. Ve olayı öğrenir. Bunun üzerine annesine “Merak etmeyin, futbolcu olacağım ve size yeni bir ev alacağım.” der.
Genç Milli Takım’la ilk maçına
Polonya karşısında çıkar. Varşova’da yapılan
Avrupa Şampiyonası eleme maçında oyuna sonradan giren Hakan, takımda ilk golünü de o maçta atar. Hakan, 15 yaşında profesyonel olur. Sakaryaspor Yönetimi ondan 150 bin lira ile Doğan
marka bir
araba karşılığında
imza atmasını ister. Ancak Hakan araba yerine ailesine ev almak istediğinden daha fazla para talep eder. Bu isteği kabul edilen genç futbolcu, daha önce oturdukları bloktaki daireyi satın alır ve kiradaki ailesiyle bu daireye yerleşir.
Profesyonelliğe adım atan Hakan, Zonguldakspor ile deplasmanda oynadıkları ve 5-0 kazandıkları maçı unutamaz. O karşılaşmanın ikinci yarısında maç 4-0 iken oyuna girer. O dakikaları Hakan şöyle anlatıyor: “Orta sahada duruyorum.
Oğuz abi sırtıma hafifçe dokunarak ceza alanı içine koşmamı istedi. O anda Kemal abi hızla ceza alanına girdi. Sıfırdan ortaladı, ben boş kaleye topu yuvarladım. Ve profesyonel
kariyerimdeki ilk golü
Türkiye Kupası’nda attım.” Hakan Şükür, en başta anlattığımız 1. Lig’deki ilk resmî golünü ise bu golden yakl
aşık bir yıl sonra kaydedecektir.
İLK FENER MACERASI
Fiziği ve oynadığı futbolla dikkat çeken Hakan, daha 16 yaşında
F.Bahçe’nin
transfer listesine girer. Sarı-Lacivertli kulübün başkanı Tahsin Kaya, Hakan’ı Sakarya’dan İstanbul’a getirir. Her konuda anlaşılan genç oyuncu bir hafta
Kadıköy İskelesi’nin yanındaki Aden Otel’de
misafir edilir. Ancak kulübüyle yetiştirme parası konusundaki pürüzler giderilemez ve bu transfer gerçekleşmez.
Hakan’ı F.Bahçe’den sonra
Bursaspor ve
Eskişehirspor da transfer etmek ister. O zaman Bursaspor’un başında Sakaryalı Yılmaz
Vural vardır. Sakaryaspor’un Eskişehir’e 200 milyonluk borcuna istinaden Hakan, Kırmızı-Siyahlı kulübe verilir. Ancak orada hiç forma giymeden Vural’ın ısrarı ile Bursaspor’a geçer. Bursaspor’a imza atan Hakan, ilk defa gurbete çıkacağı için buruktur. Hatta imzadan sonra Sakarya’ya
dönerken kendisini kurbanlık
koyun gibi hisseden genç futbolcunun iki gözü iki çeşmedir. Baba Sermet Şükür ise iyi bir iş yapmanın mutluluğunu yaşamaktadır.
KULÜBEYE MIHLANDIĞI YILLAR
Bursaspor’da forma giyen Hakan, 4 bekar futbolcu arkadaşıyla kalır. Kalabalığa alışamadığı için daha sonra ayrı bir eve çıkar. Ama bu sefer de
yalnızlık çeker. Bunun üzerine Sermet Bey,
küçük oğlu Gökhan’ı abisinin yanında okumasına karar verir.
HADİ HAZIRLAN, BU FIRSAT KAÇMAZ
1990-91
sezonunda Bursaspor’a transfer olan Hakan’ı takıma kazandıran
Yılmaz Vural o sezon görevinden alınır. Yerine F.Bahçe’nin eski
futbolcularından Nur Veyler gelir. Yeni hocası Hakan’a büyük
destek verir, onu her maçta oynatır. Bursa’da
Balkan göçmeni çok olduğu için Hakan tribünler tarafından çok sevilir. Lakin işler kötü gidince Nur Veyler kovulur ve yerine Dorde Miliç getirilir. Miliç gelince Hakan âdeta kulübeye mıhlanır.
Bir gün Bursapor antrenmanında G.Saraylı
yöneticiler gizlice izler genç futbolcuyu. Maç sonrası eve dönen Hakan’a
telefon gelir. Karşıdaki ses, “Ben Ökkeş Polat. Seni G.Saray’a transfer etmek için İstanbul’dan geldim. Başkan seni verdi ama Yılmaz Vural vermek istemiyor. Biz senden söz istiyoruz” der. Şoka uğrayan Hakan, “Peki nasıl olacak abi?” diye sorar. Ökkeş Polat kararlıdır: “Sen hemen şimdi hazırlan ve İstanbul’da
Florya Tesisleri’ne gel. Gece saat kaç olursa olsun biz seni bekliyoruz.”
Hakan’ın bu konuşmasına şahit olan dayısı da, “Hadi hazırlan, gidiyoruz. Bu fırsat kaçmaz.” der. O gece Hakan ve dayısı Bursa’dan, Baba Sermet Şükür de Sakarya’dan yola çıkar ve
Topçular mevkiinde buluşurlar. Hep birlikte Florya Tesisleri’ne geldiklerinde saat gecenin 2’sidir. Hakan o anı şöyle anlatıyor: “Gecenin o saatinde
Mustafa Denizli,
Raşit Çetiner, Yurdeşen Karahasan, Ökkeş Polat, Ahmet Akcan’ın oturduğu masadayım. Hayran olduğum insanlarla aynı masada oturuyordum. Çok heyecanlandım. Uzun süre görüştük ve onlara G.Saray’a gelmek istediğimi söyledim.”
Görüşmeden sonra Ökkeş Polat, Hakan’ı bir odaya çekerek, önüne uzattığı kâğıdı imzalamasını ister. Ancak Hakan, “Abi imza atamam. Kulübüme ayıp olur.” der. Bunun üzerine Ökkeş Polat, Hakan’dan gelecek sezon için G.Saray’da oynayacağına dair söz alır.
Miliç tarafından yedek kulübesine mahkûm edilen Hakan,
Ümit Milli Takım ve Olimpik Milli Takım’ın değişmez santrforudur.
Akdeniz oyunlarında çok iyi oynar ve 5 gol atar. Bu maçlarda Hakan’ı izleyen
A Milli Takım Teknik Direktörü
Sepp Piontek, genç oyuncu hakkında
ümitlerin hocası Fatih
Terim’den bilgi alır.
Buradaki başarısından sonra Hakan, A Milli Takım’la birlikte Faroe Adaları’ndaki turnuvaya çağrılır. Piontek, yavaş yavaş kurmayı planladığı takımın santrfor mevkii için Hakan’ı düşünmektedir. Ancak o turnuvada genç oyuncu forma giyemez. Piontek o dönemlerde antrenmanlarda öğrendiği tek
Türkçe kelime ile oyuncularına hep ‘mücadele, mücadele, mücadele’ diye bağırır. Tabii Hakan’ın en büyük özelliği mücadele olduğundan Piontek’in gözüne girmekte zorluk çekmez.
FENERBAHÇE’DEN İKİNCİ ‘KAÇIŞ’
Hakan Şükür,
Lüksemburg ile 25
Mart 1992 yılında oynanan milli maçta ilk kez ay yıldızlı formayı giyer. O maçtaki mücadelesini bir golle süsler. Arkasından
Almanya ile deplasmanda oynanan ve 1-0 yenildiğimiz maçta forma giyer. O maçtan sonra Hakan’ın yıldızı iyice parlar ve G.Saray’ın yanında F.Bahçe ve
Beşiktaş da genç futbolcuyu transfer etmek için düğmeye basar. Milli takım kampında F.Bahçe’den Oğuz ve Beşiktaş’tan Rıza onu bir an olsun yalnız bırakmaz. Ancak Hakan, G.Saray’a söz verdiği için iki oyuncudan köşe
bucak kaçar. Oğuz abisi ile Sakarya’da başlayan dostluğu sebebiyle onu kırmak istememektedir.
Kamp dönüşü İstanbul’a geldiklerinde Oğuz, Hakan’ı havaalanından direkt F.Bahçe Başkanı Metin Aşık’ın Kadıköy’deki yazıhanesine götürmek üzeredir. O sırada Ökkeş Polat’ da, Hakan’ı çıkışta beklemektedir. Oğuz’un Hakan’ı götürmek istediğini gören Ökkeş Polat, Oğuz’a “Sen Hakan’ı kaçırmaya utanmıyor musun?” Hakan’a da dönerek, “Oğlum sen bize söz vermedin mi? Niye sözünde durmuyorsun?”diye çıkışır. Oğuz, Ökkeş Polat’ı tanımadığı için onu yönetici zanneder ve sesini çıkarmaz. Bunun üzerine Ökkeş Polat, Hakan’ı alarak Florya Tesisleri’ne götürür ve 1992-93 sezonu için boş mukaveleye imza attırır.
1991 yılında Avrupa Gol Kralı Tanju’yu elinden kaçıran ve bu futbolcunun yerini doldurmayı başaramayan G.Saray için Hakan adeta kurtarıcı olarak lanse edilir. G.Saray’a geldiği gün Hakan Şükür de bir dergiye şunları söyleyecektir: “Camiada benim Tanju’nun yerini doldurmam konusundaki beklenti normal. Ama önemli olan benim gol atıp atmamam değil. Önemli olan oynadığım takımın başarısı. G.Saray’da da kaç gol atacağımın, gol
kralı olup olamayacağımın benim için fazla bir önem taşıdığını söyleyemem. Önemli olan
şampiyonluk. Bu yıl G.Saray’da gol sorunu olmayacak. Bunu G.Saray’a geldim diye söylüyor değilim. G.Saray geçen sezon şansızlık yaşadı. Bu sezon bu olmayacak.”
Takımın başına Karl Heinz Feldkamp yeni getirilmiştir. Bir sezon önce Hakan’ı transfer etmek isteyen Mustafa Denizli’nin Hakan’ın transferiyle ilgili düşünceleri ise şöyledir: “Bana göre çok yetenekli bir futbolcu. Geçtiğimiz sezon Hakan’ın
kiralık olarak alınmasını istemiştim ama olmamıştı. Hakan şu anda Türkiye’nin en iyi golcüsü değil belki ama verdiği bütün sinyaller olumlu. Kuşkusuz G.Saray gibi büyük bir takıma gelmenin, basının, seyircinin büyük baskısı olacak üzerinde. Milli Takım’ın santrforu olarak geliyor... G.Saray’a çok genç geldi görüşlerine de katılmıyorum.”
G.Saray Futbol Şube Sorumlusu
Adnan Polat ise basına yaptığı açıklamalarda Hakan’ı takımın ileride uzun boylu bir oyuncuya ihtiyacı olduğu için transfer ettiklerini söyleyecekti.
EN KÖTÜ MACERA: TORİNO
Hakan, Sarı-Kırmızılı takıma geldiği ilk yıl şampiyonluk yaşar. İlk sezonunda 30 maçta 19 gol kaydeder. Sırasıyla Feldkamp, Hollmann ve Saftig hep Hakan’ı oynatır. Hava toplarındaki hakimiyeti ve pres gücü sayesinde zaman zaman gol atamasa da her zaman
ilk 11’de görev yapar.
Hakan Şükür, hayatının en kötü tecrübesini
İtalyan kulübü Torino’ya transferi sürecinde ve bu takımdaki üç aylık dönemde yaşar. Kötü olduğu kadar, çok acı bir tecrübedir bu. Kral o yıl, birçok Avrupa kulübü tarafından yakın takibe alınır. Basında sık sık Hakan’ı isteyen Avrupa kulüplerinin isimleri yazılır. Bu kulüplerden biri de Torino’dur. Torino kulübü ile yapılan pazarlıkta Futbol Şube Sorumlusu Adnan Polat, Hakan’a Avrupa’ya gidip gitmeyeceğini sorar. Yıldız futbolcu tek kelime ile ‘hayır’ cevabı verir. Polat, Torino’lu yöneticilerle yaptığı toplantıya Hakan’ı da çağırır. Hakan’la özel olarak görüşen Adnan Bey, elindeki kâğıdı ona uzatarak, “Bu, Torino kulübünce tek taraflı olarak hazırlanan
protokol. İstersen imzala. Torina’ya gitmek istemezsen bu
anlaşma senin için hiçbir yükümlülük içermiyor.” diyerek odadan çıkar. Hakan
sözleşmeyi imzalar.
Ortada bir protokol bulunmasına rağmen Hakan, Torino’ya gitmek istememektedir. Protokol anlaşmasını iptal ettirmek için İtalya’ya giden golcü oyuncuya protokolü kabul etmediği takdirde olayın
UEFA’ya götürüleceği ve tahminen 3 yıl ceza alacağı söylenir. Bir ara gözyaşlarına hâkim olamaz. Sonunda istemeyerek de olsa imzayı atar. Artık G.Saray’dan kopmuş, Torinolu olmuştur.
KÖTÜ RÜYA: İLK EVLİLİK VE BOŞANMA
Ağlaya ağlaya İtalya’ya gitmiştir Hakan; ama Türkiye de uzun bir aradan sonra Avrupa’ya futbolcu göndermiştir. İtalya’ya giderken birden evlilik konusu da açılır. Hakan,
İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde okuyan ve Sakaryalı Esra Elbirlik ile evlenmek ister. Ama Esra bir türlü bu evliliğe razı olmaz. Dönemin başbakanı Tansu
Çiller devreye girer; Polat Rönesans Otel’de gerçekleşen düğünle dünya evine girer Hakan.
1995, Hakan için bir bakıma hüzün yılı olur. Yıldız futbolcunun Torino hayatı üç ay sürer. Boğaz’ın Boğası,
İzlanda ile deplasmanda oynadığımız milli maçtan sonra İtalya’ya gitmeyerek İstanbul’a döner ve G.Saray ile iki yıllık sözleşme imzalar. O dönemde Hakan Torino’da yedek kulübesinde otururken, G.Saray’da da işler iyi gitmez. Teknik Direktör Souness yönetimindeki Sarı-Kırmızılılar, ligde kötü günler geçirir. Futbol Şube Sorumlusu Adnan Polat, kötü gidişe son vermek için Hakan’ı yeniden G.Saray’a alır. Ancak o sezon Hakan hem futbol hayatında hem de özel hayatında birçok hüsranı birlikte yaşar. Kötü oyunu sebebiyle ‘Torinolu
Şaban’ lakabı takılan yıldız futbolcu, özel hayatındaki sorunlar sebebiyle de Esra Elbirlik’ten ayrılır.
MİLLİ TAKIM’DA ‘BAŞKA’ HAKAN
Kulüp takımlarında huzur bulamayan Hakan,
Fatih Terim’in yönetimindeki Milli Takımda ise çok başarılıdır. Attığı gollerle Türkiye’nin tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası’na gitmesinde büyük rol oynar.
1996-97 yılında Milil Takımı bırakan Terim’in G.Saray’ın başına getirilmesi Hakan’a da ilaç gibi gelir. Yıldız futbolcu, Terim yönetiminde forma giydiği Sarı-Kırımızılı takımda 4 yıl üst üste şampiyonluk ve 3 kez de
gol krallığı sevinci yaşar. 1996-2000 yılları arasında hep zirvede yer alan Hakan, sarı-kırmızılı takımın UEFA Kupası’nı kazandığı
efsane kadroda da yer alır.
1999 yılında Hakan’ın bir başka İtalya macerası başlar. O yılın Ocak ayında
Juventus’un kapısından döner. Başarılı futbolcu devre arasında İtalya’nın Juventus kulübü ile tam 15 gün süren transfer pazarlığı yapar. Ama anlaşma son anda gerçekleşmez ve sarı-kırmızılı takımda kalır.
2000 yılında UEFA Kupası maçlarında iyi bir futbol sergileyen ve 2000
Avrupa Futbol Şampiyonası’nda başarılı bir grafik çizen Hakan Şükür, Fatih Terim’in Fiorentina’ya gitmesinden sonra G.Saray’dan kopar. Sarı-Kırmızılı yönetimle uzun süren pazarlıklar sonucu anlaşamayan Hakan, 2000-2001 sezonunda İtalya’nın ünlü takımı
İnter’e transfer olur. İlk haftalarda İnter’de başarılı maçlar çıkaran golcü oyuncu, Vieri ve Ronoldo’nun iyileşmesinden sonra bir anda kendini yedek kulübesinde bulur. 23 maçta sadece 5 gol atar.
DÜNYA KUPASINDA TARİHÎ GOL
İkinci sezonunda ise kiralık olarak Parma’dadır. Parma’da 15 maçta 3 gol atar. İtalya’da umduğunu bulamayan Hakan Şükür’ün yeniden G.Saray’a döneceğine dair haberler basında yer alır. 2001-02’de G.Saray’ı şampiyon yapan
Lucescu’nun yerine takımın başına getirilen Fatih Terim, Hakan’ın transferine
soğuk bakar. Hakan zor günler yaşadığı bu dönemde yine Milli Takım’da kendini bulur. 2002 Dünya Kupası elemeleri boyunca attığı gollerle Türkiye’nin 48 yıl sonra Dünya Kupası’na gitmesine büyük katkı sağlar. Şampiyonada ise kötü maçlar çı
kartır. Ağır eleştiriler alır. Tek golü ise son maçta yani Türkiye’nin Dünya Kupası üçüncülüğü için karşılaştığı
Güney Kore maçında atar. Hem de maçın 11. saniyesinde. Bu gol aynı zamanda Dünya Kupaları tarihinde atılan en erken goldür. Bu gole kendine has bir yorum getirir: “En erken goldü, ama benim için biraz geç oldu.”
Kupadan sonra
İngiltere’nin yolunu tutar yıldız oyuncu. Souness’in çalıştırdığı Tugay’ın takımı B.Rovers’dedir bu kez. Tam formunu bulmuşken ayağı kırılır. Bu takımla 9 maça çıkar, 2 gol kaydeder. 2003-04 sezonunun başında G.Saray Başkanı
Özhan Canaydın’ın ısrarıyla yeniden yuvaya döner. 29 maçta 12 gol atar.
ERSUN YANAL HÜSRANI
Nisan 2004’te A Milli Takım Teknik Direktörü Şenol
Güneş’in görevden alınmasından sonra takımın başına getirilen Ersun Yanal’ın ona Milli Takım kapılarını kapatmasıyla adeta şoke olur. Yanal’ın Uzakdoğu turnesine götürdüğü ve burada yaptığı açıklamalarla övgüler yağdırdığı Hakan’ı daha sonra sistemine uymadığı gerekçesiyle kadroya almaması spor kamuoyunun gündemini uzun süre meşgul eder. Hakan bu olaydan çok etkilenir: “Etkilenmemeye çalıştım; ama açıkçası ilk 5-6 hafta bunu başaramadım. Sonra unutmaya çalıştım. Ama ne zaman stada çıksanız o olay hatırlatılıyordu. Ama alınmayışımın bir şekli olmalıydı. Bugüne kadar verdiklerimden dolayı böyle olmamalıydı.”.
O dönemde spor kamuoyu Hakan’ın takıma alınmama gerekçesine pek inanmaz. Bir sürü
senaryo oluşturulur. Hatta
Fethullah Gülen Hocaefendi’ye olan yakınlığından dolayı kadroya alınmadığı yazılır: “Hocaefendi, hakikaten tanımaktan dolayı büyük onur duyduğum bir insan. Bunu açık söylediğim için çok farklı yerlerden, çok farklı tepkiler aldım. Her insan her insanı sevebilir. Ama ben Millî Takım’a alınmayışımın bu sebepten dolayı olduğunu inanmıyorum.”
MİLLİ TAKIM’IN LOKOMOTİFİ
Ersun Yanal’ın Milli Takım serüveni uzun sürmez. Dönemin
Federasyon Başkanı
Levent Bıçakcı,
Bodrum’da tatilde bulunan Fatih Terim’i Yanal’ın yerine Milli Takım’ın başına getirir. Terim, G.Saray’dayken transferine onay vermediği Hakan’a yeniden Milli Takım kapılarını açar. Hakan da Terim’i mahcup etmez. Dünya Kupası elemelerinde Arnavutluk,
Ukrayna maçlarında ve
İsviçre ile oynanan özellikle ikinci
baraj karşılaşmasında iyi bir performans sergiler. 2008 Avrupa Şampiyonası elemelerinde de Terim’in gözdesidir
kaptan.
Malta,
Macaristan,
Moldova,
Yunanistan,
Norveç ve
Bosna maçlarında sahadadır. Moldova’yı Frankfurt’ta 5-0 yendiğimiz maçta Hakan Şükür takımın 4 golünü atarak Milli forma altındaki gol sayısını 50’ye çıkartır.
2006-2007 sezonu ise ligde Hakan Şükür ve G.Saray için pek iç acıcı geçmez. Kral sık sık sakatlıklarla boğuşur. Teknik Direktör
Eric Gerets de çoğu maçta Hakan’ı yedek bekletir. 14 maçta sahada yer alan Hakan sadece 4 gol atar. Geçen sezon
Ankaraspor maçında attığı golle ligdeki toplam gol sayısını 238’e çıkartır. G.Saray forması ile attığı gol sayısı ise 217 olur. Bu aynı zamanda Metin Oktay’ın Sarı-Kırmızılı forma altında attığı gol sayısıdır. Hakan bu sezona G.Saray’daki ilk sezonundaki hocası Karl Heinz Feldkamp’ın takımın başına getirilmesiyle daha bir moralli başlar. Kalli, Hakan’a güvenmekte ve ona takımda önemli bir rol vermektedir.
Lig öncesi
hazırlık kampında sakatlanmasına rağmen ligin ilk maçına yetişen Hakan Şükür, hocasını mahcup etmez ve Ç.
Rizespor maçında
rakip filelere 2 gol bırakarak ligdeki toplam gol sayısını 240’a çıkartarak Tanju Çolak’ın rekoruna ortak olur.
Kral’ın futbol hayatı devam ediyor. O, taraftarları bakalım kaç kez daha ‘Hakan Şüküüüüür’ diye gol sevincine boğacak? Belki siz bu satırları okurken 240’ı da çoktan devirmiş olacak. Bunca yıl zirvede olmayı başaran, iş ciddiyetinden ödün vermeyen, iyi bir aile babası ve profesyonel yaşantısıyla gençlere örnek teşkil eden Kral’a ülkemiz insanına tattırdığı onca mutluluktan dolayı teşekkür ediyoruz. Hakan’ın bugünlere gelmesinde büyük pay sahibi hocalardan Fatih Terim’in şu sözüyle yazıyı bitirelim: “Hakan Şükür; Türkiye’deki rekorları kırmayı anasının ak sütü gibi hak etti.”
Ekrem Karaberber (İlk hocası): BİZİM UZUN, ARSENAL’DE OYNAR DERDİM...
Hakan’ın ilk hocası;
Oğuz Çetin, Aykut
Kocaman, Turan Sofuoğlu, Beşiktaşlı Rahim Zafer, Recep Çetin, Bülent Uygun,
İlker Yağcıoğlu gibi oyuncuları yetiştiren Ekrem Karaberber’di. Hakan, Ekrem hocanın yanına 8 yaşında geldi. “Hakan’ı bana getirdiklerinde çok küçüktü. Hakan’ın o yıllardaki lakabı Deve’ydi. Onun için hep ‘bizim uzun
Arsenal’de oynar’ demişimdir. Hakan mücadeleden hiç yılmıyordu, sen vuruyorsun o saldırıyor, sen vuruyorsun o saldırıyor. Başarısı da buradan geliyor zaten.”
HAVA TOPU MÜCADELESİNİ NASIL ÖĞRENDİ?
Ekrem hoca Hakan’a kafa toplarına çıkmayı öğrettiği bir anısını da şöyle anlatıyor: “O zaman benim takımda Soner isimli bir stoperim vardı. Ben Hakan’ı santrfor oynatıyorum, Soner’i de stoper oynatıyorum antrenmanda; Soner Hakan’ı marke ediyor. Soner’e de dedim ki; geçir şuna bir tane havada. O da havada Hakan’a bir daldı, Hakan yere düştü tabii, ondan sonra Soner’e çıkışacak; ‘Ama Soner…’ derken, ben ‘Hadi hadi fazla konuşma, sen de gir, erkek oyunu bu. Ne o hemen Soner diye ağlamaya başlıyorsun!’ diye fırçaladım.” Yerden kalkan Hakan, Ekrem Hoca’nın tabiriyle ‘tingos tingos’ yerine gider.
Bu bir dönüm noktası olur Hakan için ve o da başlar havada mücadeleye. Soner bindirdiği zaman o da bindiriyor, kendi bir tarafa o bir tarafa derken Hakan kafaya çıkmayı öğreniyor.
Bülent Uygun: EVİNE BİLE KOŞARAK GİDERDİ
Bugün
Sivasspor’u çalıştıran Bülent Uygun, Hakan’ın hem lisede basketbol oynadığı, hem de Sakaryaspor alt yapısına girdiği dönemdeki arkadaşı. O günlere dair Bülent’in Hakan ile ilgili anıları: “Hakan’la Sakarya yıldız takımında başladık. İncecik, sırım gibi bir fiziğe sahipti. Evine bile koşarak giderdi. Büyük futbolcu olma hayali vardı. Öyle günlerdi ki defterlerimizin yapraklarını yırtıp top şekline getirip okul bahçesinde oynardık. Okulun yanına her gelişinde babasından izin alırdı. İkimizi de Ekrem Karaberber hoca yetiştirdi. Ekrem hoca sürekli onun için ‘Bu dünyanın en büyük santrforu olacak’ derdi. Biz çocuk olduğumuz için Ekrem hocaya inanmazdık.”
MİLLİ TAKIM KAPISINI AÇTIM
Bülent, Hakan Şükür’e Milli Takım kapılarını açanın da kendisi olduğunu anlatıyor: “Takımdan Genç Milli Takıma ilk ben gittim. Hocamız Feridun Köse, uzun boylu bir santrfor arıyordu. Ona Hakan’dan bahsettim. ‘Getir bakalım’ dedi. Hakan’ı seçmelere gönderdim. Başarılı oldu. Daha sonra Polonya maçına gittik. Ben ortayı yaptım, Hakan kafayı yapıştırdı. Hakan’la Sakarya’da basket takımında da birlikte oynadık. O pivot oynuyordu. Takımı tarihinde ilk defa şampiyon yaptık. Türkiye’de tartışmasız, gelmiş geçmiş en büyük futbolcu Hakan Şükür’dür. Pres yapan, gol atan, attıran, takımı için özveriyle çalışan, karakterli, yaşamasını bilen bir futbolcu Hakan.”
Sepp Piontek (A Milli Takım’daki ilk hocası): TAKIM İÇİN OYNARDI
“Hakan o günlerde belki gol atamıyordu ama takımı için canını dişine takarak oynuyordu. Hakan’ın o kadar koşması, pres yapması, takımın motivasyonu açısından iyi oluyordu. Hakan, Arif, Bülent gibi oyuncular beni hayal kırıklığına uğratmadı. Çünkü Hakan gibi bir oyuncuya hangi sistemde olursa olsun yer bulabilirsiniz. Hakan ne yaptı? Gol attı. Gol atmaya da devam ediyor. Bu, takım için çok önemli. Kendisini kutluyorum.”
Yılmaz Vural: BEN OLMASAYDIM BELKİ DE BURALARDA OLMAZDI
Hakan’ın bugünlere gelmesinde emeği geçen hocalardan biri de Yılmaz Vural. Vural’ın Hakan’la ilgili söyledikleri: “1989 senesi Bursaspor’u çalıştırıyordum. Adapazarı’ndaki arkadaşlarım ‘Sakaryaspor’da böyle böyle özellikleri olan bir oyuncu var. İstersen bir bak’ dediler. Adapazarı’na gittim. Necdet hoca onu alt yapıdan A takıma yeni almış. Onu izlediğim maçta son 15 dakika oyuna girdi. Önde oynuyor. Koşuyor, pres yapıyor. Bursa’ya döndüm, başkanımız
İbrahim Yazıcı’ya ‘bu çocuğu alın’ dedim. Başkan ‘Bir çocuğa bu kadar para verilir mi?’ dedi ama Hakan’ı aldı. Sezon sonuydu bize imzayı attı. O geldi, ben takımdan ayrıldım. Benim yerime Miliç’i takımın başına getirdiler. O, Hakan’a pek şans vermedi. Takım kötü gitti. Son haftalara doğru takımı yine bana emanet ettiler. Geldikten sonra Hakan ile Vedat’ı forvete koydum. Hakan goller kaçırıyor, ben de onu oynattığım için eleştiriliyorum. Aldırmadım ve onda ısrar ettim. Hatta, onun özelliklerinden dolayı sistemimi değiştirdim. 3-6-1’e döndüm. Hakan’dan sadece rakibi çıkarmamasını istedim. ‘Gol atarsan üstüne kaymaklı kadayıf olur’ dedim. Onun sayesinde
savunma oyuncularım 14-15 gol attılar. Hakan’ın fizik yapısı oturmaya başlayınca hem F.Bahçe hem de G.Saray onu transfer etmek istedi. O sıra F.Bahçe’de Aykut, Oğuz gibi oyuncular var. Ona dedik ki sen G.Saray’a git. Yurdaşen Karahasan ve Adnan Polat’a da ona zaman tanıyın dedim. Türkiye’nin en önemli oyuncusunun orijininde olmak ve onun ortaya çıkmasında katkıda bulunmak onur verici bir durum. Ben olmasaydım belki de Hakan bugün bu yerlerde olmazdı. Vefalı çocuktur. Her bayram da aramıştır.”
HAKAN ŞÜKÜR’ÜN BAŞARILARI:
Kulüp:
... UEFA Kupası: 2000 (G.Saray)
... Türkiye Lig Şampiyonluğu: 2005-2006, 1999-2000, 1998-1999, 1997-1998, 1996-1997, 1993-1994, 1992-1993 (G.Saray)
... Türkiye Federasyon Kupası: 2005, 2000, 1999, 1996, 1993 (G.Saray), 1989 (Sakarya)
...
Cumhurbaşkanlığı Kupası: 1997, 1996, 1993 (G.Saray)
...
İtalya Kupası: 2003 (Parma)
...
Başbakanlık Kupası: 1995 (G.Saray)
Milli Takım:
... 2002 Dünya Kupası Üçüncülüğü
Bireysel Başarıları:
... Türkiye Ligi Gol Kralı: 1996-97 (32 maç 38 gol), 1997-98 (34 maç 32 gol), 1998-99 (33 maç 19 gol)
... 1997
FIFA Dünyanın En İyi
Golcüsü Ödülü
... 1997 Bronz Ayakkabı Ödülü
... Avrupa Kupalarında en çok gol atan
Türk futbolcu: 36 gol
... Milli Takım’da en çok gol atan futbolcu: 50 gol (38 defa
Galatasaray’da, 7 defa İnter’de, 2 defa Torino’da, 2 defa Parma’da, 1 defa
Blackburn Rovers’da)
... UEFA Kupası’nda ilk Türk Gol Kralı: (1999-2000) 10 gol
...
Şampiyonlar Ligi’nde en çok gol atan Türk futbolcu: 8 gol
... Dünya Kupalarında en erken gol atan futbolcu: 11. saniye (Türkiye-
Güney Kore: 3-2. (2002 Dünya Kupası Üçüncülük Maçı)
... Toplamda en çok milli olan Türk futbolcu: 159 defa (110 defa A Milli, 25 defa Ümit Milli, 13 defa A Genç Milli, 6 defa B Genç Milli, 5 defa Olimpik Milli)
... G.Saray forması ile en çok gol atan futbolcu: 219
... Hakan Şükür 498 lig maçında (Sakarya, Bursa, G.Saray, İnter, Parma, Torino, B.Rovers) 251 gol atarak halen dünyada en çok gol atan (faal) ilk 5 oyuncudan biridir.
MİLLİ TAKIM’DA GÖZ KAMAŞTIRAN KARİYER
Danimarka’ya attı. Milli formayı
Rüştü’nün (114) ardınd