Herhangi bir 90 dakika bitiminde ağzında kürdanı, yeşil çimler üzerinde yürürken kimileri için
takım yönetmekten bîhaber
Mali asıllı
Fransız, kimilerine göre ise diktiği fidanları büyütmek adına rüzgârı karşısına alıp, savrulup gitmemeleri için direnen bir
futbol bahçıvanı.
Beşiktaş'ın Fransız çalıştırıcısı Jean
Tigana, Siyah-Beyazlı takımın geleceği adına
Burak,
Serdar,
İbrahim Akın ve Mehmet Sedef'i büyütmeye çalışırken, kovulma tehlikesini de göze alıyor. İki üç yıl sonra
meyve vereceğine inandığı
gençleri takım yapmaya çalışan Tigana,
UEFA Kupası'nda
Bayern Leverkusen ile oynanacak
Avrupa maçı öncesi sorularımızı cevapladı.
Ligin ilk yarısı bitmeden iki sezonda Del Bosque ve Rıza Çalımbay'ı gönderen bir takıma gelmeyi neden düşündünüz?
Öncelikle şans. Beşiktaş'la anlaşmadan önce birçok kulüpten
teklif aldım. Çeşitli milli
takımlardan geldiler. Hiçbirisini kabul etmedim. Birincisi, El Fayed ile olan davamın bitmesini bekledim. İkincisi de dizimden önemli bir
sakatlık geçirdim. İki defa
ameliyat oldum. Uzun bir fizik tedavisi gerekiyordu. Tedaviyi tamamlamadan bu işlere girmek istemedim. İşler tam yoluna girdiği anda Beşiktaş doğru zamanda kapımı çaldı. Eğer bana birkaç ay önce gelmiş olsalardı konuşmazdım bile. Çünkü sorunlarımı çözmemiştim. Yöneticiler de
Türkiye'yi sevdiğimi biliyorlardı. Türkiye'de başka takımlar da oldu; fakat ismini söylemeye gerek yok.
Beşiktaş'la görüşme nasıl oldu?
Başkanla yaptığımız görüşmede 7 aylık bir
sözleşme önerdim. Hem benim hem de
yönetim için daha sağlıklı olacağını düşündüm. Eğer benden memnun olmazlarsa sezon sonunda biterdi ve kimse üzülmezdi. Bir de 7 aylık sözleşme için çok da para harcamayacaklarını belirttim. Ve böylelikle Beşiktaş dönemi başladı.
Geldiğiniz günden itibaren ne değişti?
Beşiktaş'a ilk geldiğimde yaşlanan bir ekibin olduğunu gördüm. Öncelikle bunun değişmesi gerekiyordu. Kariyerlerinin sonunda fizik olarak yetersiz
oyuncular bulunuyordu. İki ay bunlarla uğraşmak zorunda kaldık. Yeni bir yapılanmaya gitme kararı aldık. Çalışma şartlarını değiştirdik. Antrenmanların ritmini yükselttik. Geçen sene bunu yapamıyordu. Takım geriye doğru gidiyordu. Çalışma prensipleri tam olarak uygulanamıyordu. Saha çalışmaları yerine zamanımızın çoğunu disiplini oluşturmak için harcadık.
Bu değişim tam olarak anlaşılamadı mı?
Zannediyorum insanlara bunu izah edemedik. Gençleştirmekten başka çaremiz de yoktu. 'Türkiye'deki iyi
futbolcular nerede?' diye baktık.
Fenerbahçe,
Galatasaray,
Trabzonspor ve Kayseri'de var. Fakat bunları alabilme gücümüz de çok yoktu. Mecburen kendi ölçümüzde gençlere dönmek zorunda kaldık. Serdar, Burak gibi oyuncuları aldık. Onları yetiştirmek zorunda olduğumuzu gördük.
İzah edilseydi eleştiri daha az olmaz mıydı?
Bu politikayı izah edecek olan ben değilim.
Kulüpte bunu izah etmesi gereken insanlar var. Tek başıma yapamazdım bunu. 'İki tane
seçim vardı da ben bunu seçtim' diye bir şey yok. Ya çok para koyacaksınız en iyi futbolcuları alacaksınız ya da iyi gençler üzerinde duracaksınız. Bir Burak'ın
Tuncay ile yarışacak gücü yok. Burak ilk kez birinci ligde oynadı, Avrupa'ya karşı oynadı. 21 yaşında, üst düzeyde hiç oynamamış. Tuncay ise Avrupa'ya karşı çok oynamış başarılı olmuş, Milli Takım'da oynayan bir oyuncu. Burak 3-5 yıl sonra düzenli çalışma ile Tuncay'dan daha iyi olur.
Bir yandan da gençleri eğitiyor musunuz?
Evet, aynı zamanda bu gençleri eğitiyorum. Galatasaray maçını izledim. 3. golün bir benzerini biz geçen yıl Antep'ten yedik. 1-0 kaybettik. Herkes hücuma gidiyor, böyle futbol olmaz. Ben de kazanmak istiyorum. Ama olmazsa olmaz prensipleri öğretiyorum. PAF takımında öğrenmeleri gerekeni öğretiyorum.
Fransa'da bu kademe denilen temel kurallar 15-16 yaşında yapılıyor.
Türkiye, bu eğitimde geç mi kaldı?
Geç kalıp kalınmadığını sadece yarışmalarda anlayabilirsiniz. Dünya,
Avrupa Şampiyonası, U 20-21'lerde görürsünüz. Ama uzun dönemde bir jenerasyon yakalayabilirsiniz. 17-18 yaşından itibaren gelen iyi bir nesil ile başarı yakalarsınız. Fransa böyle iki defa
şampiyon oldu. Ama sonrasında birden çok geri düşebilirsiniz. Boşlukta kalırsınız.
Türk Milli Takımı ve Galatasaray başarıyı bu nesille yakaladı. Bir ya da iki Türk ekibi çeyrek
final,
yarı final oynamalı ki temel problemler aşılsın.
Beşiktaşlı ne kadar sabretmeli?
Oyuncunun ilerlemesi pozisyonlarına da bağlı. Fransa'da
Lille takımına b
akın 6 sene içinde
Şampiyonlar Ligi'nde bir üst tura çıktı. 4 yıl önce oluşturulan genç takım bu seviyeye geldi. Şu anda Türkiye'de böyle bir ilerleme mümkün değil, Bir iki maç kaybediyorsunu, kafanız gidiyor. Bir uçtan öbür uca geçiyorsunuz. Kazanmak aynı zamanda eğitmek lazım; ama buna rağmen hâlâ sarsılıyorsunuz.
Siz bu sarsıntıyı hissettiniz mi?
Evet hissettim. Ortada bir
iletişim eksikliği olduğu belli. İnsanların bizim yaptığımızı anlayacak seviyesi yok.
Nobre'nin gol atamamasının nedeni ne?
Biz iki hücumcu ile de, tek hücumcu ile de oynadık. Farklı
sistemler denedik. Belli bir saatten sonra artık güven meselesi.
Güven ve oyuncular arasında korelasyon ile Nobre gol atabilir. Çaba gösteriyor. Ona güvenmek lazım…
Sorun sistemden mi, oyunculardan mı kaynaklanıyor?
Sistemi unutmak lazım, sistem ikinci planda. Esas olan topu iyi
kontrol etmek ve sonrasında iyi pas gönderebilmek. Fizik olarak güçlü olmak lazım. Mesela,
oksijen kapasitesi burada gençlerde 16 km; fakat Fransa'da 19 km. Bu fark çok. 14-15 yaşında okul
antrenman sahasına geliyor çocuklar, hem okuyor hem de çalışıyor. Benim dönemimde kafa toplarında iyi değildik. Gollerin yüzde 30'u kafayla atılırdı. Almanya'ya gidiyoruz. 7 oyuncuları 1,87 üzerinde. Onlar havadan oynayacak ve duran toplara karşı bizim mutlaka önlem almamız lazım.
Beşiktaş'ta 'boy' bir sorun mu?
İbrahim Üzülmez, Ali Tandoğan, Ricardinho gibi oyuncularımız nasıl rakipten hava topu alacak? Tottenham'a oynarken gördük. UEFA ve Şampiyonlar Ligi finaline bakarsanız boy ortalaması 1,82, bu ne demektir? Gençleri alırken de boy ölçülerini yükseltmek gerekiyor. Kısa oyuncuların özellikleri var. Mesela Giuly yetenekli; ama bir takımda 4 tane olunca sorun oluyor… Bunlar da çok çok iyi olmalı ki sıkıntı olmasın.
Ricardinho solda oynamayı sevmiyor
Ricardinho'ya neden daha fazla şans tanımadınız?
Ricardinho, Dünya Kupası'nı oynadı. Brezilya'ya gitti oynamadı. Geldiğinde hazır değildi. Sol tarafta oynayacak diye takıma geldi; fakat o mevkii hiç sevmiyor. Ekibe adapte olması gerekiyor. Fakat bunların izah edilmesi gerekiyor. İletişim sorunu sadece benden kaynaklanmıyor. Kulüp nezdinde de iletişim sorunu var. Her şeyi ben anlatamam. Yazık bu kulübe… Beni kovabilirler, ben bina yapmaya geldim. Yıkmaya değil inşa etmeye geldim... Beş-altı genç oyuncuyu alıp yetiştiren hoca var mı soruyorum size? Geleceğin kulübü için çalışıyorum, bu gençler birer
yıldız olacaklar birkaç sene sabredilirse.
Ayrılırsanız yaptığınız şeylerin yıkılıp gideceğine üzülür müsünüz?
Çalıştığım bütün kulüplerde benden sonra hep işler yürüdü. Lyon'u çalıştırırken bütçesi en
küçük olan 14. kulüptük ve başarılı olduk. Sonra Monaco'ya gittim ve 4 yıl kaldım; 1,5 yıl sonra şampiyon olduk. Henry Trezeguet, Giuly gibi Sanyol gibi gençleri aldık ve başarılı olduk. Orada başkan benim arkamdaydı,
sabır denen bir şey vardı. Başkan gençleri topladı ve başarı geldi.
Burada başkan sizi destekliyor mu?
Başkan benim arkamda; fakat
ocakta seçim var. Ocak ayında her şey sorgulanabilir. Uzun süreli nasıl düşünebilirsiniz? Eğer beni kovarlarsa ve sonrasında Beşiktaş şampiyon olursa en mutlusu ben olurum. Şampiyonlukta tuzum olduğunu düşünüp mutlu olurum. Ben kendim için değil kulüp için çalışıyorum. İyiliğini düşünürüm. Antrenörler, oyuncular geçicidir.
Aksu benden izin aldı ve soyunma odasına girdi
Bursaspor maçının devre arasında Murat Aksu gelip bana sordu, 'Oyuncularla konuşabilir miyim?' diye, ben de izin verdim. Eğer pozitifse sorun yok; öyle de oldu. Negatif olsaydı bir daha soyunma odasına gelmesine izin vermezdim. Teknik adamın görevi; herkesi bir araya toplamak ve takım haline getirmek… Bir kere geldi. O konuştu diye de kazanmadık… Üç şey var kazanmak için: Çalışma, beslenme ve dinlenme. Oyuncular inanmışsa kazanıyorsunuz.
ZAMAN