"Antalyaspor maçında kaybettiğimiz 2 puan, bize
sezon sonunda pahalıya patlayabilir..."
"Milan
Baros büyük bir
futbolcu. Onun transferi,
UEFA'daki şansımızı
tavan yaptırdı..."
Dışarı pek çıkmıyorum
Ev hayatını seven biriyim. Dışarı pek fazla çıktığımı söyleyemem.
İstanbul'da günlerim oldukça sakin geçiyor. İdmanımız olduğu zaman
erken kalkıyorum. Bu da hemen hemen her gün erken kalkıyorum demek! Galatasaray'ın idman tesisleri, evimden sadece 3 dakika uzak. Böylece yolda pek fazla zaman kaybetmiyorum.
Çalışma programı aynı
İdmanlar ortalama 2 saat sürüyor. Kondisyonerimiz, bize genellikle çaba gerektiren rutin bir program uygulatıyor. Çünkü Türk futbolu fiziksel güce dayalı oynanıyor. Bunun dışında çalışmalar çoğunlukla
Brezilya'da gördüklerimizin aynısı. Maçtan önce
takım birlikte kalıyor, taktik toplantılar yapılıyor, yedeklerle
ısınma maçı oynanıyor.
Asit varsa dokunmam!
Yaz aylarında,
Türkiye dünyanın en hareketli yerlerinden biri haline geliyor. Sizi etkileyen bir başka şey ise burada dini inancın ne denli önemli olduğu. Boş vaktim olduğunda amaçsız bir şekilde
alışveriş merkezine gidiyorum, herhangi bir restoranda
akşam yemeği yiyorum ya da bunun gibi şeyler yapıyorum. Sağlıklı bir diyet sürdürüyorum. Sadece mevye suyu ve su içiyorum. Asitli bir içeceğe dokunduğumu görmeniz bir hayli zor!
Bence iyi başladık
Galatasaray'daki ikinci sezonum da iyi başladı. Türkiye Süper Kupası'nı aldık. Yine büyük
hedeflerimiz var,
şampiyonluk unvanını korumak ve UEFA'ya iyi işler yapmak istiyoruz. Takım arkadaşlarımla ilişkilerim olabildiğince iyi gidiyor. Hepsi Brezilya futbolunu seviyor ve bu yüzden karşılıklı saygı duyuyoruz birbirimize.
Dışarıda zemin berbat
Süper Lig'de amaç elbette üst üste ikinci kez ipi göğüslemek, ancak çok zorlu bir
yarış olacak. Burası öyle, diğer ülkelerdeki gibi şampiyonun lig bitmeden 6-7 hafta önce belli olduğu bir yer değil. Favoriler tabii ki her zaman olduğu gibi biz,
Fenerbahçe ve
Beşiktaş. Ama aradan sıyrılmak adına iyi işler yapabilecek
takımlar da var. Özellikle Türkiye'deki deplasmanlarda saha zeminlerinin normalden kötü olması, oldukça zorlayıcı.
UEFA havasını bilirim
Bir başka büyük hedef UEFA Kupası. Bu turnuvanın anlamını ve havasını iyi biliyorum, çünkü Schalke'deyken 2005-2006 sezonunda yarı finalde oynamıştım. İki kupadaki şansımız da,
Milan Baros transferiyle büyük bir sıçrama yaptı. Baros gerçekten büyük bir
futbolcu ve umarım
Çek Cumhuriyeti formasıyla EURO 2004'te ortaya koyduğu performansı tekrarlayacaktır.
Turnuva finali gibiydi!Cumartesi günü Antalyaspor'la İstanbul'da 1-1 berabere kaldık. Kendi evimizde kaybettiğimiz bu 2 puan, sezon sonunda bize pahalıya patlayabilir. Bu arada 90 dakika boyunca savaşan rakibimizin ortaya koyduğu azimli mücadeleyi de kabul etmemiz gerekir. Sanki bir turnuva finaliymiş gibi oynadılar.
Brezilya gibi olduk!
Antalyaspor'la oynadığımız maç, aklıma geçen haftaki Brezilya tecrübesini getirdi. Brezilya, grubun dibindeki Bolivia ile hem de
rakip 10 kişi kalmasına rağmen evinde berabere kaldı. Bu da gösteriyor ki, futbol her zaman favorilerin kazandığı bir oyun değil. Rakibiniz kim olursa olsun saygı göstermek zorundasınız.
İstanbul beni evlat edindi!
Artık beni evlat edinen evim, yani İstanbul; adeta
Sao Paulo ile Rio de Janeiro'nun kozmopolit bir harmanı gibi. En az Sao Paulo kadar büyüleyici ve en az Rio kadar güzel... Sezon öncesinde Türkiye'nin güzelliklerini görme fırsatı buldum ve bazı ilginç yerler keşfettim. Özellikle,
Başkent Ankara'nın çok güzel bir şehir olduğunu düşünüyorum.
Türk mutfağı zengin ama...
İtiraf etmeliyim ki, Türk mutfağında hiç hoşlanmadığım bir şey var; o da zengin olması! Hem de çok zengin... Oysa ben bir sporcuyum ve yediklerime dikkat etme zorunluluğum bulunuyor. Bu nedenle, bir tabakta pilavla fasulye, yanında biftek,
salata ve patates yemeyi
tercih ediyorum, hem de her gün! Bu da; bildiğimiz tipik Brezilya mutfağı işte.
Fanatik