Kırkpınar Ağası Mehmet Cadıl, ticarette zirveyi hızla tırmandı. Dünyanın en büyük
mermer üretim fabrikasını kurdu. Kendi tabiri ile
siyaset hariç hayatın her dalında rol aldı. İşte Mehmet Cadıl’la bir
röportaj...
Mehmet Cadıl kimdir? Kendisini tanıyabilir miyiz?
Antalya’nın
Korkuteli ilçesinde doğdum. Korkuteli’nin fakir bir ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldim.
Hani derler ya; “
simit satarak büyüdüm.” Ben gerçekten de simit satarak büyüdüm. Her gün sabah 25 ve
akşam 25 simit sattım. Ve 5 sınıfa geldiğim de annem öldü, o yıl okula gidemedim.
Yani simitçilikten Türkiye’nin Kırkpınar ağalığına giden yol diyebilir miyiz?
Evet, tabi ki diyebiliriz. Ben ilkokulu bitirince imkânsızlık sebebiyle okuyamadım. Antalya’da amcamın oğlu akü fabrikasında çalışıyordu. 1964’de amcamın oğlunun yanına çırak olarak gittim. 2 yıl içinde de kalfa oldum. Gecelere kadar çalışıyordum. Çalışmayı da çok seviyordum zaten. Bucaklı bir
arkadaş Bucak’ta akücü-tamirci arıyorlar dedi.
Kamyon kasaları ile Bucak o zamanlar meşhurdu. Ve Bucak’a akü tamircisi olarak dükkân açtım. Babamda da para yoktu, hatta bir öğretmenden o zamanın parasıyla 500 lira borç para aldık. Babam da 150 liranın 140 lirasını bize verdi. Ve Korkuteli’ne döndü.
TOPRAK DİYE AVUÇLADIĞIN ALTIN OLSUN
Sabah peynir ekmek, öğlen ha keza böylece başladık çalışmaya. 3 ayda
babama 500 lira para kazanıp verdik. Babam “nerden buldun?” diye sordu. Ben de “çalıştım” dedim. Bunun üzerine babam şunu söyledi: “Toprak diye avuçladığın
altın olsun.” İşte ben babamın duası ile bu günlere geldim. Burdur ve Antalya’nın hangi dağını kazdıysam mermer oldu. Daha sonra akü plake ürettik. 1982 yılında da Portsan İskele fabrikasını 6 arkadaşla kurduk ve Antalya’da turizmin patlaması bizim işlerimizi iyileştirdi. Bu arada 1988’in 6. ayında mermer üretimine başladık. “Mermer nedir? Nasıl bir şeydir?” tabi kimse bilmiyor. Ama benim bir inancım vardı. Şu anda 25 ülkeye mermer ihracatı yapıyorum.
Amerika’nın en güçlü mermer markası ve firması da bizim. Çamlık,
Fethiye, Antalya ve dünyanın birçok yerinde ocaklarımız ve çalışmamız var.
DÜĞÜNDE OYNAYACAKSIN; ÖLÜDE AĞLAYACAKSIN
Sizi iş adamlığının, ticaretin yanında kültürel faaliyetlerde de görüyoruz. Bu yoğun tempoyu nasıl anlatırsınız?
Benim bir sloganım var: “Düğünde oynayacaksın. Ölüde ağlayacaksın.” Ticarette markalaşma ve kurumlaşmayı başardık. Bu başarımızı kültürel faaliyetlere de yaydık. 1987 yılında ağa olarak Bucak’ta 4 yıl güreş yaptım. Oğuzhan
spor’un başkanlığını yapıyorum. Burdurspor’un
yönetim kurulu üyesiyim. Malumunuz üzere kültürel faaliyetlerime “Yörük şenlikleri” ile devam ediyoruz.
KIRKPINAR AĞALIĞINA GİDEN YOL
Kırkpınar ağası olmak nereden aklınıza geldi? Kurguladınız mı?
Yıllar önce babamla Kırkpınar’a gitmiştik. O zaman Kırkpınar ağalığı 15 liraya alınmıştı. Babam o zaman dedi ki: “Oğlum bir gün size de nasip eder mi
Allah?” Bu benim içimde bir ukde olarak kaldı.
Edirne’ye giderken ağalığı almakta kararlı mıydınız? Bu süreci bize anlatır mısınız? Ağalığı kaç paraya kadar almayı düşünüyordunuz?
Ben “ağalığı hem alacağım, hem de Kırkpınar ağası olacağım” dedim. Ağalık para ile değildir. 500 küsur yıllık bir geleneğimiz bu. Onun için ağalık para ile olmaz. Uluslararası
arenada da temsil etmek gerekir ağalığı. Biz güzel bir proje geliştireceğiz. Ha paraya gelince;
evet biz Kırkpınar ağalığını alamaya gittik. Eğer 500 milyar deselerdi onu da verecektim. Hani bizde derler ya “ağanın eli tutulmaz.” Uluslararası bir unvan olan bu ağalık için ne gerekirse yapacağım. Ağalık hizmetlerini yapacaksın. Örf ve adetlerini yerine getirmek lazım. Tabii ağalığı almak için gittik ve çok
şükür Allah nasip etti. Yalnız ağalık şov dünyası değildir. Biz diyoruz ki ağalık haddini bilmektir.
Sovyetler spor ile kendini tanıttı. Biz dünya sporunda başarılı olamadık. Başarı için neleri tavsiye edersiniz?
Türkiye’de nasıl ki siyasette ve bürokraside alaylı ve mektepli bir araya gelemiyor. Bu durum spor camiasında da aynen öyle. Bir kişiyi ön plana çıkarıyorlar, diğerini yeriyorlar. Siyasetçilerle spor adamları bir araya gelip de proje üretemiyor. Biz bunu başardığımız gün sporun bütün dallarında bir numara oluruz.
MEDYA KIRKPINAR’A İLGİSİZ KALIYOR
Şimdi
Osmanlı yadigari bir ata sporu geleneğimiz var ve ben de bu geleneğimizin ağası oldum. TV kanalları,
gazeteler bunu neden göstermiyor. Bir tek TRT gösterime verdi. O da yarım saat ancak. Teşekkür ederiz Zaman Gazetesine… Bu gazete Kırkpınar’a değer veriyor. Güzel haber yaptı. Başka gazetelerde neredeyse haber yoktu. Televoleler kültürümüze uygun olmayan çok özel ile başlayan gayri ahlaki hal ve tavırlar ile TV’lerimizi süslüyor da neden ata sporu Kırkpınar güreşleri medya da hak ettiği yeri bulmuyor. Magazin haberleri kadarda mı değerimiz yok!
EDİRNE’NİN TURİZM GELİRLERİ BİZE YETER
Romanya,
Yunanistan gibi ülkelerden misafirler getirelim. Edirne bizim başşehrimizdi. Edirne’yi Kırkpınar’la tanıtalım. Buyurun Kırkpınar’ı dünyaya tanıtalım. Sadece Edirne’nin turizm gelirleri bize yeter. B
akın;
İtalya’da Arena var, gittim gördüm. Çok basit bir organizasyon. Dünyanın her yerinden turistler buraya akın ediyor. Edirne’deki camilerimiz bile oradan güzel yerler ama bu güzellikleri tanıtan iç ve dış medya organlarımız olmalı. Ben bunları ön plana çıkarmak için Kırkpınar ağası oldum.
Sportif ya da kültürel faaliyetlerde bundan sonraki hedefimiz nedir?
Burdur’da Yörük şöleni yapıyoruz. Dünyanın her yerinde
Akdeniz’in Karakeçili Yörüklerini tanıtacağız.
Kazakistan’ın Karakeçili Yörüklerin’in ziyaretlerine gittim. Biz oradan gelmişiz. Ülkemizin kültürel faaliyetleri adına ne gerekiyorsa yapacağız.
Cadıl’ı kültürün bütün dallarında görüyoruz ama siyasette görmüyoruz. Neden?
Siyaset yapmayı aslında düşünüyordum. MHP’den de
aday olacaktım. Fakat çocuklarım “baba sen siyasette olma kucaklayıcı ol” dediler. Ben de “Türkiye’yi kucaklayayım” dedim ve “Kırkpınar ağası” oldum.
En sevdiğiniz yemek?
Kuru fasulye. Bir de Burdur’da ki
Haydar Ustamın meşhur
Maraş dondurmalarını çok seviyorum.
Haberaktüel.com