O bir fenomen. O Boğaz’ın Boğası. O Türkiye’nin ‘Kral’ı. O Milli Takım, Avrupa Kupaları ve lig tarihimizin en çok gol atan futbolcu. O başarının adı. Işte onun hikâyesi...
Şubat 1989’u gösteriyor. Tanju ÇolakAvrupa Gol Kralı ödülünü Gerd Müller’in elinden alıyor. Ve 25 gün sonrası, yani 26 Şubat 1989… Yer EskişehirAtatürk Stadı. Saatler 14.00’ı gösteriyor. Es-Es’in rakibi Engin, Kemal Yıldırım, Turhan, Pesiç’li kadrosuyla ligin genç ve dinamik ekibi Sakaryaspor. Tribünlerde 5 bin 33 kişi var. Hasılat ise 10 milyon 629 bin 500 lira. Maçta dakikalar 61’i gösterirken Sakaryaspor’un hocası Necdet Niş, 2-1 gerideki takımının beraberliği yakalaması için oyuncu değişikliğine gider. Yücel’in yerine ince uzun boylu, sırım gibi bir delikanlıyı oyuna sokar. Delikanlı, hocasının yüzünü kara çıkarmaz ve 18 dakika sonra Boşnakkaleci Sedin Tanoviç’in bacak arasından meşin yuvarlağı filelerle kucaklaştırır. Ince uzun boylu delikanlı, sevinçle Sakaryasporlu taraftarların bulunduğu kale arkası tribünlerine doğru koşar. Aralarında babasının da bulunduğu taraftarlarla sarmaş dolaş olur.
Ilk golden 18 yıl sonra… Tarih 12 Ağustos 2007. Yer, Istanbul Olimpiyat Stadı. G.Saray’ın rakibi Çaykur-Rize. Ince uzun boylu delikanlı artık orta yaşlara gelmiş. Maçın 84. dakikasında bir anda önünde bulduğu meşin yuvarlağı ayağının içiyle filelere gönderir. Bu, ince uzun boylu ‘delikanlının’ lig tarihindeki 240. golüdür. Ve tarihî bir goldür. Lig tarihinde en çok gol atan Tanju Çolak’a yetişmenin golüdür. Metin Oktay’a ait G.Saray formasıyla en çok gol atan oyuncu olma rekorunu da ele geçirmenin golüdür... Bu gol, Avrupalıların “Boğaz’ın Boğası” dediği, bizim Kral diye bağrımıza bastığımız Hakan Şükür’ün golüdür.
DUYGU YÜKLÜ KRAMPON
Kimileri ona duygu yüklü krampon dedi, kimileri bu topraklardaki en iyi profesyonel... O kimi zaman 70 milyonu aynı anda sevince boğdu. Kimi zaman ise saç baş yoldurdu. Ayağı, kafası, yüreğiyle yeşil sahalarımızda hep zirvede arz-ı endam ediyor. Onun başarıları ve rekorları saymakla bitmiyor. O, en çok gol atan Türk futbolcu. Işte Hakan Şükür’ün Sakarya’da başlayıp bugünlere uzanan hikâyesi.
Hakan Şükür, Arnavutluk göçmeni bir ailenin ikinci çocuğu olarak, resmî 1 Eylül 1971’de; ama aslında 29 Temmuz 1971 tarihinde Adapazarı Çıracılar Caddesi, Bostan Sokak’ta dünyaya gelir. Gerçek doğum tarihi 29 Temmuz 1971 olmasına rağmen, futbol âşığı babasının o sırada kampta olması nedeniyle nüfus kaydı ancak 1 Eylül tarihinde yaptırılır.
ANTRENMANLARA BEBEKLIĞINDE BAŞLADI
Hakan’ın futbolcu olmamak gibi bir tercih hakkı neredeyse söz konusu değildir. Onu 8 yaşındayken Sakaryaspor’un alt yapısına emanet eden baba Sermet Şükür, oğlunun iyi bir futbolcu olmasını istiyordur. Baba Şükür de Sakaryaspor’da top oynamış; ancak dizlerinde oluşan rahatsızlık sebebiyle yeşil sahalardan erken kopmuştur. Futboldaki ideallerini oğlunun gerçekleştirmesini arzuladığından Hakan’ı 1 yaşında antrenmanlara başlatır âdeta. Yürüteçteki oğluna top atar!... Sermet Şükür yaşı biraz ilerleyen minik Hakan’a özel çalışmalar yaptırır. Sabahın erken saatlerinde krosa kalkan Hakan, akşam yatmadan önce de şınav ve mekik çalışmaktadır.
Babası Hakan’ı antrenman ve maçlarda sıkı takibe alır. Hatta bir maçta Hakan’ın faulden ürküp ayağını çektiğini gören Sermet Bey sahaya girerek oğlunu tekmelemeye başlar ve ona şunları söyler: “Hayatın boyunca sana atılan tekmelerin hepsi bunun binde biri kadar acıtacak canını. Bak bir şey oluyor mu, öldün mü, sakatlandın mı?”
Hakan uzun boylu olduğu için alt yapıdaki diğer çocuklara nazaran dikkat çeker. Ilk hocası Ekrem Karaberber’dir. Hakan’ı sırasıyla sol açık, orta sahanın ortası, sağ kanat ve zaman zaman da libero oynatır. Son olarak santrfor mevkiinde forma giyen Hakan’ın, iyi bir golcü olarak yıldızı parlar.
Ekrem Karaberber’in o günlere dair söylediğine göre Hakan mücadeleden hiç yılmıyordur: “Sen vuruyorsun o saldırıyor, sen vuruyorsun o saldırıyor. Mücadeleciydi, asla pes etmezdi. Kaytarmazdı, çalışmayı da çok severdi.” Hakan ise o günleri şöyle anlatıyor: “Hava toplarında çok iyiydim. Basketbol oynadığım için sıçrama yeteneğim vardı ve zamanlamamı çok iyi ayarlıyordum. Gol sezgim zayıf olsa bile pozisyon sezgim çok kuvvetliydi. Pozisyonlara çok sık giriyordum. Ayrıca çok kuvvetliydim ve özel antrenmanlar yapmayı seviyordum. Topa karşı bir açlığım vardı ve hep onu kazanmak isterdim. Topun olduğu her yere koşardım.”
Bu arada belirtmekte fayda var; Hakan, futbolla beraber okul takımında basketbol da oynuyordur. Okulun basketbol takımıyla Türkiyeşampiyonalarına gider. Atletizmde de başarılıdır. 1000 metre, uzun atlama, 4x4 bayrak yarışında birincilikleri vardır. Basketbolda Türkiye Şampiyonası’nda mücadele ettikleri gün TRT spikeri TansuPolatkan’ı salonda görmek Hakan’ı çok heyecanlandırmıştır. Ayrıca Günaydın Marmara Gazetesi tarafından Marmara bölgesinin en iyi basketbolcusu da seçilir genç Hakan.
Hakan bu sporların dışında zaman zaman ünlü güreşçilerle antrenmanlara da çıkar. Bir dönem F.Bahçe’de oynayan ve Hakan’ın çocukluk arkadaşı Bülent Uygun’un babası Güreş Milli Takımı’nda antrenörlük yapıyordur. Yavuz Erçalan, Kenan Çınar, ErolKemah ve Serhat Karadağ gibi ünlü güreşçiler o dönemde Şekerspor forması ile güreşmektedir. Serhat Karadağ’ın, Amerikalı rakibini 18-1 mağlubiyetten 20-18 yenerek, bütün Türkiye’yi gözyaşına boğduğu günler. Işte Hakan, bu ünlü güreşçilerle fizik gücünün gelişmesi için sık sık antrenmanlar yapar.
UZUN BOYLU SANTRFOR ARANIRKEN...
Sakaryaspor PAF takımında oynayan Hakan’ın artık sıçrama yapma zamanı gelmiştir. Takım arkadaşı Bülent Uygun, Genç Milli Takım’da oynamaktadır. Genç Milli Takım antrenörü Feridun Köse, bütün Anadolu’yu tarayarak yeni bir jenerasyon oluşturmak için kolları sıvamış; ancak uzun boylu bir santrafor bulamamıştır. Bülent Uygun, Feridun hocanın bu arayışını öğrenir öğrenmez ona Hakan’dan bahseder. Hocanın ‘hele bir izleyelim’ demesinden sonra Hakan seçmelere katılır. Oynadığı maçta 7 gol atar ve 44 kişinin arasından Genç Milli Takım kadrosuna dahil edilir.
Ilginçtir, Hakan Şükür, Sakarya PAF takımında oynamasına, Genç Milli Takım’a seçilmesine rağmen futbolu meslek olarak yapmaya ailesinin düştüğü zor durumdan sonra karar verir. Mobilyacılık yapan Baba Sermet Şükür’ün işleri bir hayli bozulmuştur. Iflastan kurtulmak için evlerini ipotek ettirip borç alır. Ancak bu durumu çocuklarından gizler. Olaydan sadece eşi Nermin Hanım’ın haberi vardır. Genç Milli Takım seçmelerinden dönen Hakan, eve girince annesini odada ağlarken bulur. Ve olayı öğrenir. Bunun üzerine annesine “Merak etmeyin, futbolcu olacağım ve size yeni bir ev alacağım.” der.
Genç Milli Takım’la ilk maçına Polonya karşısında çıkar. Varşova’da yapılan Avrupa Şampiyonası eleme maçında oyuna sonradan giren Hakan, takımda ilk golünü de o maçta atar. Hakan, 15 yaşında profesyonel olur. Sakaryaspor Yönetimi ondan 150 bin lira ile Doğan marka bir araba karşılığında imza atmasını ister. Ancak Hakan araba yerine ailesine ev almak istediğinden daha fazla para talep eder. Bu isteği kabul edilen genç futbolcu, daha önce oturdukları bloktaki daireyi satın alır ve kiradaki ailesiyle bu daireye yerleşir.
Profesyonelliğe adım atan Hakan, Zonguldakspor ile deplasmanda oynadıkları ve 5-0 kazandıkları maçı unutamaz. O karşılaşmanın ikinci yarısında maç 4-0 iken oyuna girer. O dakikaları Hakan şöyle anlatıyor: “Orta sahada duruyorum. Oğuz abi sırtıma hafifçe dokunarak ceza alanı içine koşmamı istedi. O anda Kemal abi hızla ceza alanına girdi. Sıfırdan ortaladı, ben boş kaleye topu yuvarladım. Ve profesyonel kariyerimdeki ilk golü Türkiye Kupası’nda attım.” Hakan Şükür, en başta anlattığımız 1. Lig’deki ilk resmî golünü ise bu golden yaklaşık bir yıl sonra kaydedecektir.
Hakan Şükür’ün Biyografisi
Hakan Şükür Kosova göçmeni bir ailenin 2. çocuğu olarak 1 Eylül 1971′de Sakarya’da doğdu. Ismi Galatasaray ile özdeşleşmiş olan Türk futbolcudur. Kağıt üzerindeki doğum tarihinin aksine gerçek doğum tarihi 29 Temmuz 1971′dir.Boyu 1.89 olan Hakan Şükür, Türkiye’nin en çok kafa golü atan milli futbolcusudur.
Sakarya’nın merkez ilçesi Adapazarı’nda dünyaya gelmiştir. Basın danışmanlığını Cüneyt Yalınkılıç yapmaktadır.Futbolculuğunda oynadığı kulüpler:
1987-1990 - Sakaryaspor
1990-1992 - Bursaspor
1992-1995 - Galatasaray
1995 - Torino
1995-2000 - Galatasaray
2000-2002 - Inter Milan
2002 - Parma
2002-2003 - Blackburun Rovers
2003- Galatasaray
ILK FENER MACERASI
Fiziği ve oynadığı futbolla dikkat çeken Hakan, daha 16 yaşında F.Bahçe’nin transfer listesine girer. Sarı-Lacivertli kulübün başkanı Tahsin Kaya, Hakan’ı Sakarya’dan Istanbul’a getirir. Her konuda anlaşılan genç oyuncu bir hafta Kadıköy Iskelesi’nin yanındaki Aden Otel’de misafir edilir. Ancak kulübüyle yetiştirme parası konusundaki pürüzler giderilemez ve bu transfer gerçekleşmez.
Hakan’ı F.Bahçe’den sonra Bursaspor ve Eskişehirspor da transfer etmek ister. O zaman Bursaspor’un başında Sakaryalı Yılmaz Vural vardır. Sakaryaspor’un Eskişehir’e 200 milyonluk borcuna istinaden Hakan, Kırmızı-Siyahlı kulübe verilir. Ancak orada hiç forma giymeden Vural’ın ısrarı ile Bursaspor’a geçer. Bursaspor’a imza atan Hakan, ilk defa gurbete çıkacağı için buruktur. Hatta imzadan sonra Sakarya’ya dönerken kendisini kurbanlık koyun gibi hisseden genç futbolcunun iki gözü iki çeşmedir. Baba Sermet Şükür ise iyi bir iş yapmanın mutluluğunu yaşamaktadır.
KULÜBEYE MIHLANDIĞI YILLAR
Bursaspor’da forma giyen Hakan, 4 bekar futbolcu arkadaşıyla kalır. Kalabalığa alışamadığı için daha sonra ayrı bir eve çıkar. Ama bu sefer de yalnızlık çeker. Bunun üzerine Sermet Bey, küçük oğlu Gökhan’ı abisinin yanında okumasına karar verir.
HADI HAZIRLAN, BU FIRSAT KAÇMAZ
1990-91 sezonunda Bursaspor’a transfer olan Hakan’ı takıma kazandıran Yılmaz Vural o sezon görevinden alınır. Yerine F.Bahçe’nin eski futbolcularından Nur Veyler gelir. Yeni hocası Hakan’a büyük destek verir, onu her maçta oynatır. Bursa’da Balkan göçmeni çok olduğu için Hakan tribünler tarafından çok sevilir. Lakin işler kötü gidince Nur Veyler kovulur ve yerine Dorde Miliç getirilir. Miliç gelince Hakan âdeta kulübeye mıhlanır.
Bir gün Bursapor antrenmanında G.Saraylı yöneticiler gizlice izler genç futbolcuyu. Maç sonrası eve dönen Hakan’a telefon gelir. Karşıdaki ses, “Ben Ökkeş Polat. Seni G.Saray’a transfer etmek için Istanbul’dan geldim. Başkan seni verdi ama Yılmaz Vural vermek istemiyor. Biz senden söz istiyoruz” der. Şoka uğrayan Hakan, “Peki nasıl olacak abi?” diye sorar. Ökkeş Polat kararlıdır: “Sen hemen şimdi hazırlan ve Istanbul’da Florya Tesisleri’ne gel. Gece saat kaç olursa olsun biz seni bekliyoruz.”
Hakan’ın bu konuşmasına şahit olan dayısı da, “Hadi hazırlan, gidiyoruz. Bu fırsat kaçmaz.” der. O gece Hakan ve dayısı Bursa’dan, Baba Sermet Şükür de Sakarya’dan yola çıkar ve Topçular mevkiinde buluşurlar. Hep birlikte Florya Tesisleri’ne geldiklerinde saat gecenin 2’sidir. Hakan o anı şöyle anlatıyor: “Gecenin o saatinde Mustafa Denizli, Raşit Çetiner, Yurdeşen Karahasan, Ökkeş Polat, Ahmet Akcan’ın oturduğu masadayım. Hayran olduğum insanlarla aynı masada oturuyordum. Çok heyecanlandım. Uzun süre görüştük ve onlara G.Saray’a gelmek istediğimi söyledim.”
Görüşmeden sonra Ökkeş Polat, Hakan’ı bir odaya çekerek, önüne uzattığı kâğıdı imzalamasını ister. Ancak Hakan, “Abi imza atamam. Kulübüme ayıp olur.” der. Bunun üzerine Ökkeş Polat, Hakan’dan gelecek sezon için G.Saray’da oynayacağına dair söz alır.
Miliç tarafından yedek kulübesine mahkûm edilen Hakan, Ümit Milli Takım ve Olimpik Milli Takım’ın değişmez santrforudur. Akdeniz oyunlarında çok iyi oynar ve 5 gol atar. Bu maçlarda Hakan’ı izleyen A Milli Takım Teknik Direktörü Sepp Piontek, genç oyuncu hakkında ümitlerin hocası Fatih Terim’den bilgi alır.
Buradaki başarısından sonra Hakan, A Milli Takım’la birlikte Faroe Adaları’ndaki turnuvaya çağrılır. Piontek, yavaş yavaş kurmayı planladığı takımın santrfor mevkii için Hakan’ı düşünmektedir. Ancak o turnuvada genç oyuncu forma giyemez. Piontek o dönemlerde antrenmanlarda öğrendiği tek Türkçe kelime ile oyuncularına hep ‘mücadele, mücadele, mücadele’ diye bağırır. Tabii Hakan’ın en büyük özelliği mücadele olduğundan Piontek’in gözüne girmekte zorluk çekmez.
FENERBAHÇE’DEN IKINCI ‘KAÇIŞ’
Hakan Şükür, Lüksemburg ile 25 Mart 1992 yılında oynanan milli maçta ilk kez ay yıldızlı formayı giyer. O maçtaki mücadelesini bir golle süsler. Arkasından Almanya ile deplasmanda oynanan ve 1-0 yenildiğimiz maçta forma giyer. O maçtan sonra Hakan’ın yıldızı iyice parlar ve G.Saray’ın yanında F.Bahçe ve Beşiktaş da genç futbolcuyu transfer etmek için düğmeye basar. Milli takım kampında F.Bahçe’den Oğuz ve Beşiktaş’tan Rıza onu bir an olsun yalnız bırakmaz. Ancak Hakan, G.Saray’a söz verdiği için iki oyuncudan köşe bucak kaçar. Oğuz abisi ile Sakarya’da başlayan dostluğu sebebiyle onu kırmak istememektedir.
Kamp dönüşü Istanbul’a geldiklerinde Oğuz, Hakan’ı havaalanından direkt F.Bahçe Başkanı Metin Aşık’ın Kadıköy’deki yazıhanesine götürmek üzeredir. O sırada Ökkeş Polat’ da, Hakan’ı çıkışta beklemektedir. Oğuz’un Hakan’ı götürmek istediğini gören Ökkeş Polat, Oğuz’a “Sen Hakan’ı kaçırmaya utanmıyor musun?” Hakan’a da dönerek, “Oğlum sen bize söz vermedin mi? Niye sözünde durmuyorsun?”diye çıkışır. Oğuz, Ökkeş Polat’ı tanımadığı için onu yönetici zanneder ve sesini çıkarmaz. Bunun üzerine Ökkeş Polat, Hakan’ı alarak Florya Tesisleri’ne götürür ve 1992-93 sezonu için boş mukaveleye imza attırır.
1991 yılında Avrupa Gol Kralı Tanju’yu elinden kaçıran ve bu futbolcunun yerini doldurmayı başaramayan G.Saray için Hakan adeta kurtarıcı olarak lanse edilir. G.Saray’a geldiği gün Hakan Şükür de bir dergiye şunları söyleyecektir: “Camiada benim Tanju’nun yerini doldurmam konusundaki beklenti normal. Ama önemli olan benim gol atıp atmamam değil. Önemli olan oynadığım takımın başarısı. G.Saray’da da kaç gol atacağımın, gol kralı olup olamayacağımın benim için fazla bir önem taşıdığını söyleyemem. Önemli olan şampiyonluk. Bu yıl G.Saray’da gol sorunu olmayacak. Bunu G.Saray’a geldim diye söylüyor değilim. G.Saray geçen sezon şansızlık yaşadı. Bu sezon bu olmayacak.”
Takımın başına Karl Heinz Feldkamp yeni getirilmiştir. Bir sezon önce Hakan’ı transfer etmek isteyen Mustafa Denizli’nin Hakan’ın transferiyle ilgili düşünceleri ise şöyledir: “Bana göre çok yetenekli bir futbolcu. Geçtiğimiz sezon Hakan’ın kiralık olarak alınmasını istemiştim ama olmamıştı. Hakan şu anda Türkiye’nin en iyi golcüsü değil belki ama verdiği bütün sinyaller olumlu. Kuşkusuz G.Saray gibi büyük bir takıma gelmenin, basının, seyircinin büyük baskısı olacak üzerinde. Milli Takım’ın santrforu olarak geliyor... G.Saray’a çok genç geldi görüşlerine de katılmıyorum.”
G.Saray Futbol Şube Sorumlusu Adnan Polat ise basına yaptığı açıklamalarda Hakan’ı takımın ileride uzun boylu bir oyuncuya ihtiyacı olduğu için transfer ettiklerini söyleyecekti.
EN KÖTÜ MACERA: TORINO
Hakan, Sarı-Kırmızılı takıma geldiği ilk yıl şampiyonluk yaşar. Ilk sezonunda 30 maçta 19 gol kaydeder. Sırasıyla Feldkamp, Hollmann ve Saftig hep Hakan’ı oynatır. Hava toplarındaki hakimiyeti ve pres gücü sayesinde zaman zaman gol atamasa da her zaman ilk 11’de görev yapar.
Hakan Şükür, hayatının en kötü tecrübesini Italyan kulübü Torino’ya transferi sürecinde ve bu takımdaki üç aylık dönemde yaşar. Kötü olduğu kadar, çok acı bir tecrübedir bu. Kral o yıl, birçok Avrupa kulübü tarafından yakın takibe alınır. Basında sık sık Hakan’ı isteyen Avrupa kulüplerinin isimleri yazılır. Bu kulüplerden biri de Torino’dur. Torino kulübü ile yapılan pazarlıkta Futbol Şube Sorumlusu Adnan Polat, Hakan’a Avrupa’ya gidip gitmeyeceğini sorar. Yıldız futbolcu tek kelime ile ‘hayır’ cevabı verir. Polat, Torino’lu yöneticilerle yaptığı toplantıya Hakan’ı da çağırır. Hakan’la özel olarak görüşen Adnan Bey, elindeki kâğıdı ona uzatarak, “Bu, Torino kulübünce tek taraflı olarak hazırlanan protokol. Istersen imzala. Torina’ya gitmek istemezsen bu anlaşma senin için hiçbir yükümlülük içermiyor.” diyerek odadan çıkar. Hakan sözleşmeyi imzalar.
Ortada bir protokol bulunmasına rağmen Hakan, Torino’ya gitmek istememektedir. Protokol anlaşmasını iptal ettirmek için Italya’ya giden golcü oyuncuya protokolü kabul etmediği takdirde olayın UEFA’ya götürüleceği ve tahminen 3 yıl ceza alacağı söylenir. Bir ara gözyaşlarına hâkim olamaz. Sonunda istemeyerek de olsa imzayı atar. Artık G.Saray’dan kopmuş, Torinolu olmuştur.
KÖTÜ RÜYA: ILK EVLILIK VE BOŞANMA
Ağlaya ağlaya Italya’ya gitmiştir Hakan; ama Türkiye de uzun bir aradan sonra Avrupa’ya futbolcu göndermiştir. Italya’ya giderken birden evlilik konusu da açılır. Hakan, Istanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde okuyan ve Sakaryalı Esra Elbirlik ile evlenmek ister. Ama Esra bir türlü bu evliliğe razı olmaz. Dönemin başbakanı Tansu Çiller devreye girer; Polat Rönesans Otel’de gerçekleşen düğünle dünya evine girer Hakan.
1995, Hakan için bir bakıma hüzün yılı olur. Yıldız futbolcunun Torino hayatı üç ay sürer. Boğaz’ın Boğası, Izlanda ile deplasmanda oynadığımız milli maçtan sonra Italya’ya gitmeyerek Istanbul’a döner ve G.Saray ile iki yıllık sözleşme imzalar. O dönemde Hakan Torino’da yedek kulübesinde otururken, G.Saray’da da işler iyi gitmez. Teknik Direktör Souness yönetimindeki Sarı-Kırmızılılar, ligde kötü günler geçirir. Futbol Şube Sorumlusu Adnan Polat, kötü gidişe son vermek için Hakan’ı yeniden G.Saray’a alır. Ancak o sezon Hakan hem futbol hayatında hem de özel hayatında birçok hüsranı birlikte yaşar. Kötü oyunu sebebiyle ‘Torinolu Şaban’ lakabı takılan yıldız futbolcu, özel hayatındaki sorunlar sebebiyle de Esra Elbirlik’ten ayrılır.
MILLI TAKIM’DA ‘BAŞKA’ HAKAN
Kulüp takımlarında huzur bulamayan Hakan, Fatih Terim’in yönetimindeki Milli Takımda ise çok başarılıdır. Attığı gollerle Türkiye’nin tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası’na gitmesinde büyük rol oynar.
1996-97 yılında Milil Takımı bırakan Terim’in G.Saray’ın başına getirilmesi Hakan’a da ilaç gibi gelir. Yıldız futbolcu, Terim yönetiminde forma giydiği Sarı-Kırımızılı takımda 4 yıl üst üste şampiyonluk ve 3 kez de gol krallığı sevinci yaşar. 1996-2000 yılları arasında hep zirvede yer alan Hakan, sarı-kırmızılı takımın UEFA Kupası’nı kazandığı efsane kadroda da yer alır.
1999 yılında Hakan’ın bir başka Italya macerası başlar. O yılın Ocak ayında Juventus’un kapısından döner. Başarılı futbolcu devre arasında Italya’nın Juventus kulübü ile tam 15 gün süren transfer pazarlığı yapar. Ama anlaşma son anda gerçekleşmez ve sarı-kırmızılı takımda kalır.
2000 yılında UEFA Kupası maçlarında iyi bir futbol sergileyen ve 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda başarılı bir grafik çizen Hakan Şükür, Fatih Terim’in Fiorentina’ya gitmesinden sonra G.Saray’dan kopar. Sarı-Kırmızılı yönetimle uzun süren pazarlıklar sonucu anlaşamayan Hakan, 2000-2001 sezonunda Italya’nın ünlü takımı Inter’e transfer olur. Ilk haftalarda Inter’de başarılı maçlar çıkaran golcü oyuncu, Vieri ve Ronoldo’nun iyileşmesinden sonra bir anda kendini yedek kulübesinde bulur. 23 maçta sadece 5 gol atar.
DÜNYA KUPASINDA TARIHÎ GOL
Ikinci sezonunda ise kiralık olarak Parma’dadır. Parma’da 15 maçta 3 gol atar. Italya’da umduğunu bulamayan Hakan Şükür’ün yeniden G.Saray’a döneceğine dair haberler basında yer alır. 2001-02’de G.Saray’ı şampiyon yapan Lucescu’nun yerine takımın başına getirilen Fatih Terim, Hakan’ın transferine soğuk bakar. Hakan zor günler yaşadığı bu dönemde yine Milli Takım’da kendini bulur. 2002 Dünya Kupası elemeleri boyunca attığı gollerle Türkiye’nin 48 yıl sonra Dünya Kupası’na gitmesine büyük katkı sağlar. Şampiyonada ise kötü maçlar çıkartır. Ağır eleştiriler alır. Tek golü ise son maçta yani Türkiye’nin Dünya Kupası üçüncülüğü için karşılaştığı GüneyKore maçında atar. Hem de maçın 11. saniyesinde. Bu gol aynı zamanda Dünya Kupaları tarihinde atılan en erken goldür. Bu gole kendine has bir yorum getirir: “En erken goldü, ama benim için biraz geç oldu.”
Kupadan sonra Ingiltere’nin yolunu tutar yıldız oyuncu. Souness’in çalıştırdığı Tugay’ın takımı B.Rovers’dedir bu kez. Tam formunu bulmuşken ayağı kırılır. Bu takımla 9 maça çıkar, 2 gol kaydeder. 2003-04 sezonunun başında G.Saray Başkanı ÖzhanCanaydın’ın ısrarıyla yeniden yuvaya döner. 29 maçta 12 gol atar.
ERSUN YANAL HÜSRANINisan 2004’te A Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş’in görevden alınmasından sonra takımın başına getirilen Ersun Yanal’ın ona Milli Takım kapılarını kapatmasıyla adeta şoke olur. Yanal’ın Uzakdoğu turnesine götürdüğü ve burada yaptığı açıklamalarla övgüler yağdırdığı Hakan’ı daha sonra sistemine uymadığı gerekçesiyle kadroya almaması spor kamuoyunun gündemini uzun süre meşgul eder. Hakan bu olaydan çok etkilenir: “Etkilenmemeye çalıştım; ama açıkçası ilk 5-6 hafta bunu başaramadım. Sonra unutmaya çalıştım. Ama ne zaman stada çıksanız o olay hatırlatılıyordu. Ama alınmayışımın bir şekli olmalıydı. Bugüne kadar verdiklerimden dolayı böyle olmamalıydı.”.
O dönemde spor kamuoyu Hakan’ın takıma alınmama gerekçesine pek inanmaz. Bir sürü senaryo oluşturulur. Hatta FethullahGülenHocaefendi’ye olan yakınlığından dolayı kadroya alınmadığı yazılır: “Hocaefendi, hakikaten tanımaktan dolayı büyük onur duyduğum bir insan. Bunu açık söylediğim için çok farklı yerlerden, çok farklı tepkiler aldım. Her insan her insanı sevebilir. Ama ben Millî Takım’a alınmayışımın bu sebepten dolayı olduğunu inanmıyorum.”
MILLI TAKIM’IN LOKOMOTIFI
Ersun Yanal’ın Milli Takım serüveni uzun sürmez. Dönemin Federasyon Başkanı Levent Bıçakcı, Bodrum’da tatilde bulunan Fatih Terim’i Yanal’ın yerine Milli Takım’ın başına getirir. Terim, G.Saray’dayken transferine onay vermediği Hakan’a yeniden Milli Takım kapılarını açar. Hakan da Terim’i mahcup etmez. Dünya Kupası elemelerinde Arnavutluk, Ukrayna maçlarında ve Isviçre ile oynanan özellikle ikinci baraj karşılaşmasında iyi bir performans sergiler. 2008 Avrupa Şampiyonası elemelerinde de Terim’in gözdesidir kaptan. Malta, Macaristan, Moldova, Yunanistan, Norveç ve Bosna maçlarında sahadadır. Moldova’yı Frankfurt’ta 5-0 yendiğimiz maçta Hakan Şükür takımın 4 golünü atarak Milli forma altındaki gol sayısını 50’ye çıkartır.
2006-2007 sezonu ise ligde Hakan Şükür ve G.Saray için pek iç acıcı geçmez. Kral sık sık sakatlıklarla boğuşur. Teknik Direktör Eric Gerets de çoğu maçta Hakan’ı yedek bekletir. 14 maçta sahada yer alan Hakan sadece 4 gol atar. Geçen sezon Ankaraspor maçında attığı golle ligdeki toplam gol sayısını 238’e çıkartır. G.Saray forması ile attığı gol sayısı ise 217 olur. Bu aynı zamanda Metin Oktay’ın Sarı-Kırmızılı forma altında attığı gol sayısıdır. Hakan bu sezona G.Saray’daki ilk sezonundaki hocası Karl Heinz Feldkamp’ın takımın başına getirilmesiyle daha bir moralli başlar. Kalli, Hakan’a güvenmekte ve ona takımda önemli bir rol vermektedir.
Lig öncesi hazırlık kampında sakatlanmasına rağmen ligin ilk maçına yetişen Hakan Şükür, hocasını mahcup etmez ve Ç.Rizespor maçında rakip filelere 2 gol bırakarak ligdeki toplam gol sayısını 240’a çıkartarak Tanju Çolak’ın rekoruna ortak olur.
Kral’ın futbol hayatı devam ediyor. O, taraftarları bakalım kaç kez daha ‘Hakan Şüküüüüür’ diye gol sevincine boğacak? Belki siz bu satırları okurken 240’ı da çoktan devirmiş olacak. Bunca yıl zirvede olmayı başaran, iş ciddiyetinden ödün vermeyen, iyi bir aile babası ve profesyonel yaşantısıyla gençlere örnek teşkil eden Kral’a ülkemiz insanına tattırdığı onca mutluluktan dolayı teşekkür ediyoruz. Hakan’ın bugünlere gelmesinde büyük pay sahibi hocalardan Fatih Terim’in şu sözüyle yazıyı bitirelim: “Hakan Şükür; Türkiye’deki rekorları kırmayı anasının ak sütü gibi hak etti.”
Ekrem Karaberber (Ilk hocası): BIZIM UZUN, ARSENAL’DE OYNAR DERDIM...
Hakan’ın ilk hocası; Oğuz Çetin, Aykut Kocaman, Turan Sofuoğlu, Beşiktaşlı Rahim Zafer, Recep Çetin, Bülent Uygun, Ilker Yağcıoğlu gibi oyuncuları yetiştiren Ekrem Karaberber’di. Hakan, Ekrem hocanın yanına 8 yaşında geldi. “Hakan’ı bana getirdiklerinde çok küçüktü. Hakan’ın o yıllardaki lakabı Deve’ydi. Onun için hep ‘bizim uzun Arsenal’de oynar’ demişimdir. Hakan mücadeleden hiç yılmıyordu, sen vuruyorsun o saldırıyor, sen vuruyorsun o saldırıyor. Başarısı da buradan geliyor zaten.”
HAVA TOPU MÜCADELESINI NASIL ÖĞRENDI?
Ekrem hoca Hakan’a kafa toplarına çıkmayı öğrettiği bir anısını da şöyle anlatıyor: “O zaman benim takımda Soner isimli bir stoperim vardı. Ben Hakan’ı santrfor oynatıyorum, Soner’i de stoper oynatıyorum antrenmanda; Soner Hakan’ı marke ediyor. Soner’e de dedim ki; geçir şuna bir tane havada. O da havada Hakan’a bir daldı, Hakan yere düştü tabii, ondan sonra Soner’e çıkışacak; ‘Ama Soner…’ derken, ben ‘Hadi hadi fazla konuşma, sen de gir, erkek oyunu bu. Ne o hemen Soner diye ağlamaya başlıyorsun!’ diye fırçaladım.” Yerden kalkan Hakan, Ekrem Hoca’nın tabiriyle ‘tingos tingos’ yerine gider.
Bu bir dönüm noktası olur Hakan için ve o da başlar havada mücadeleye. Soner bindirdiği zaman o da bindiriyor, kendi bir tarafa o bir tarafa derken Hakan kafaya çıkmayı öğreniyor.
Bülent Uygun: EVINE BILE KOŞARAK GIDERDI
Bugün Sivasspor’u çalıştıran Bülent Uygun, Hakan’ın hem lisede basketbol oynadığı, hem de Sakaryaspor alt yapısına girdiği dönemdeki arkadaşı. O günlere dair Bülent’in Hakan ile ilgili anıları: “Hakan’la Sakarya yıldız takımında başladık. Incecik, sırım gibi bir fiziğe sahipti. Evine bile koşarak giderdi. Büyük futbolcu olma hayali vardı. Öyle günlerdi ki defterlerimizin yapraklarını yırtıp top şekline getirip okul bahçesinde oynardık. Okulun yanına her gelişinde babasından izin alırdı. Ikimizi de Ekrem Karaberber hoca yetiştirdi. Ekrem hoca sürekli onun için ‘Bu dünyanın en büyük santrforu olacak’ derdi. Biz çocuk olduğumuz için Ekrem hocaya inanmazdık.”
MILLI TAKIM KAPISINI AÇTIM
Bülent, Hakan Şükür’e Milli Takım kapılarını açanın da kendisi olduğunu anlatıyor: “Takımdan Genç Milli Takıma ilk ben gittim. Hocamız Feridun Köse, uzun boylu bir santrfor arıyordu. Ona Hakan’dan bahsettim. ‘Getir bakalım’ dedi. Hakan’ı seçmelere gönderdim. Başarılı oldu. Daha sonra Polonya maçına gittik. Ben ortayı yaptım, Hakan kafayı yapıştırdı. Hakan’la Sakarya’da basket takımında da birlikte oynadık. O pivot oynuyordu. Takımı tarihinde ilk defa şampiyon yaptık. Türkiye’de tartışmasız, gelmiş geçmiş en büyük futbolcu Hakan Şükür’dür. Pres yapan, gol atan, attıran, takımı için özveriyle çalışan, karakterli, yaşamasını bilen bir futbolcu Hakan.”
Sepp Piontek (A Milli Takım’daki ilk hocası): TAKIM IÇIN OYNARDI
“Hakan o günlerde belki gol atamıyordu ama takımı için canını dişine takarak oynuyordu. Hakan’ın o kadar koşması, pres yapması, takımın motivasyonu açısından iyi oluyordu. Hakan, Arif, Bülent gibi oyuncular beni hayal kırıklığına uğratmadı. Çünkü Hakan gibi bir oyuncuya hangi sistemde olursa olsun yer bulabilirsiniz. Hakan ne yaptı? Gol attı. Gol atmaya da devam ediyor. Bu, takım için çok önemli. Kendisini kutluyorum.”
Yılmaz Vural: BEN OLMASAYDIM BELKI DE BURALARDA OLMAZDI
Hakan’ın bugünlere gelmesinde emeği geçen hocalardan biri de Yılmaz Vural. Vural’ın Hakan’la ilgili söyledikleri: “1989 senesi Bursaspor’u çalıştırıyordum. Adapazarı’ndaki arkadaşlarım ‘Sakaryaspor’da böyle böyle özellikleri olan bir oyuncu var. Istersen bir bak’ dediler. Adapazarı’na gittim. Necdet hoca onu alt yapıdan A takıma yeni almış. Onu izlediğim maçta son 15 dakika oyuna girdi. Önde oynuyor. Koşuyor, pres yapıyor. Bursa’ya döndüm, başkanımız Ibrahim Yazıcı’ya ‘bu çocuğu alın’ dedim. Başkan ‘Bir çocuğa bu kadar para verilir mi?’ dedi ama Hakan’ı aldı. Sezon sonuydu bize imzayı attı. O geldi, ben takımdan ayrıldım. Benim yerime Miliç’i takımın başına getirdiler. O, Hakan’a pek şans vermedi. Takım kötü gitti. Son haftalara doğru takımı yine bana emanet ettiler. Geldikten sonra Hakan ile Vedat’ı forvete koydum. Hakan goller kaçırıyor, ben de onu oynattığım için eleştiriliyorum. Aldırmadım ve onda ısrar ettim. Hatta, onun özelliklerinden dolayı sistemimi değiştirdim. 3-6-1’e döndüm. Hakan’dan sadece rakibi çıkarmamasını istedim. ‘Gol atarsan üstüne kaymaklı kadayıf olur’ dedim. Onun sayesinde savunma oyuncularım 14-15 gol attılar. Hakan’ın fizik yapısı oturmaya başlayınca hem F.Bahçe hem de G.Saray onu transfer etmek istedi. O sıra F.Bahçe’de Aykut, Oğuz gibi oyun
Sitemizi kullanmaya devam
ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz.
Detaylı bilgi almak için Çerez Politikasını ve Gizlilik Politikasını inceleyebilirsiniz.