EFE YİĞİT – AKSİYON
Lider Trabzonspor'un 9 puan gerisindeki
takımını yeniden
şampiyonluk yarışına ortak eden
Alex, 7 yıldır
formasını giydiği F.
Bahçe ile özdeşleşmiş durumda.
Avrupa'da da bir takımda uzun yıllardır başarıyla top koşturan çok sayıda
yabancı futbolcu bulunuyor.
Futbol programları ve köşe yazarları için bulunmaz bir kaynaktır,
Alex de Souza.
Fenerbahçe'nin kazandığı veya kaybettiği maçların hep öznesidir Alex. Takım yenilmiş ise ‘Alex koşmuyor' ile başlayan, ‘90 dakika oyuna hiç katkı yapmadı' ile devam eden, ‘Sezon sonunda artık gider' ile biten cümleler kurulur peşi sıra. Fenerbahçe kazanmışsa ve hele de Alex gol veya goller atıp asistler yapmışsa bu kez cümleler ‘Alex farkı bu' ile başlar, ‘10 numaranın en iyi temsilcisi, takımın beyni' ile devam eder ve mutlaka ‘Alex mi,
Hagi mi?' kıyaslaması ile biter. Sonuçta, takım yense de yenilse de her halükârda
gündem hep Alex olur. Fenerbahçe'de 7 yıldır top koşturan Brezilyalı
yıldız, takımının şampiyonluklarında hep başrol oynadı. Gol kralı seçildi, 100 gol barajını aştı, Fenerbahçe'nin en çok forma giyen yabancısı ve Avrupa
kupalarında en çok forma giyen
oyuncusu oldu. Yani ‘en'lerle başlayan birçok başarıyı isminin yanına yazdırdı.
Fenerbahçe'nin
Beşiktaş'ı deplasmanda 4-2 gibi net bir skorla yendiği maçta takımının gollerinin tamamında Alex'in imzası vardı. Beşiktaşlı Necip'in ters kafa vuruşuyla topu kendi kalesine gönderdiği golde ortayı yapan Alex'ti. Geri kalan 3 gol de Brezilyalı yıldızın ayağından çıktı. Beşiktaş maçından sonra basın ve taraftarlar Alex'i âdeta yeniden keşfetti. Son haftalarda daha önce Alex'e yöneltilen eleştiriler rafa kaldırıldı, yerini iltifatlar aldı. Haksızlık etmemek lazım, taraftarlar basın kadar Alex'i acımasızca eleştirmedi. 14
Şubat 2007 tarihinde oynanan
UEFA Kupası maçı hariç... UEFA Kupası 3. tur maçında
Hollanda'nın
AZ Alkmaar takımıyla eşleşen Fenerbahçe, Şükrü Saraçoğlu'nda büyük bir şok yaşadı. İlk yarısı 1-1 biten maçın 63. dakikasında skor bir anda AZ Alkmaar lehine 3-1 olunca taraftarların öfkesinin adresi Alex oluyordu. Alex taraftarlarca ilk kez yuhalanıyordu. Top ayağına her geldiğinde ıslık sesleri yükseliyordu. Karşılaşma
Tuncay ve Tümer'in attığı gollerle 3-3 biterken, skordan çok Alex'in yuhalanması konuşuldu.
Biz de Avrupa'nın önde gelen kulüplerini mercek
altına alarak Alex gibi uzun yıllar aynı takımda top koşturan yabancı
futbolculara mercek tuttuk.
Ryan Giggs (Manchester U.- 21 yıl):
14 yaşına basmanın heyecanını yaşadığı bir günde kapı çalar. ‘Doğum günü kutlaması için arkadaşlarım geldi' heyecanıyla kapıya yönelen
küçük Ryan, karşısında elinde pastayla Manchester
United Menajeri Alex Ferguson'u görünce heyecanlanır. Ferguson'un “Seni
Manchester United'de görmek istiyorum.” demesiyle âdeta şoke olur.
Gallerli Giggs, 14 yaşında ayak bastığı Manchester United'da 1990'da profesyonel olduktan bu yana tam 21 yıldır forma terletiyor. 1990'larda başlayan Manchester United efsanesinin en önemli figürlerinden biri olan Giggs'in kulüp düzeyinde tatmadığı başarı kalmadı. Fakat ülkesi Galler ile Avrupa Şampiyonaları ve Dünya Kupalarında hiçbir başarı elde edemedi. Giggs, M. United'dan gitmeyi asla düşünmezken, Ferguson'un hep değişmezi oldu.
Javier
Zanetti (
Inter - 16 yıl):
Inter formasını aralıksız 16 yıl giyen Zanetti, âdeta Arjantinli görünümlü bir
İtalyan. Takım değiştirmenin daha çok para kazanmak anlamına geldiği günümüzde Zanetti, ilerleyen yaşına (37) rağmen takımının değişmezi olarak sahaya çıkmaya devam ediyor. Takım kaptanlığı da yapan Zanetti, defansif özelliğini ofansif bir anlayışa dönüştürmede üstün kabiliyetli bir isim.
İnter'le 5
Serie A şampiyonluğu, 4
İtalya Kupası, 1
Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası sevinci yaşayan Zanetti, art arda 137 maçta Inter forması giyerek kırılması zor bir rekorun sahibi oldu. Tıpkı Alex gibi Zanetti de anavatanından binlerce kilometre uzakta gönülleri fethetti.
Esteban Cambiasso (Inter - 7 yıl):
Profesyonel futbol kariyerine 1998'de İndependiente'da başlayan Cambiasso, gerçek kimliğini 2002-04 arasında formasını giydiği
Real Madrid'de buldu. Gösterişten uzak bir futbolcu profili çizen Cambiasso, orta sahanın ağır işçilerindendi. Takıma maksimum katkı sağlayan bir isim olmasına rağmen, ‘yıldız oyuncu' takıntısı yaşayan
Real Madrid yönetimi Arjantinli ile 2004'te yollarını ayırdı. Inter forması altında istikrarını koruyan Cambiasso, değişen hocaların değişmezi oldu. Inter'le
sözleşmesini 2014'e kadar uzatan Arjantinli,
Maradona tarafından
2010 Dünya Kupası kadrosuna alınmamasına çok üzülmüştü.
River Plate, Real Madrid ve Inter'de lig şampiyonlukları yaşayan Cambiasso'nun kariyerinde kulüp düzeyinde kazanmadığı kupa yok.
Clarence
Seedorf (Milan - 9 yıl):
Ajax'ın yeşil sahalara sürdüğü yıldızlardan biri olan Surinam asıllı Hollandalı yıldız Seedorf; Ajax,
Sampdoria, Real Madrid ve Inter'de top koşturduktan sonra 2002'de geldiği Milan'da ‘yolcu'luğu bırakıp ‘hancı' oldu. Üç değişik takımda (Ajax, Real Madrid ve Milan) Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşayan tek oyuncu olarak tarihe geçen Seedorf, üstün bir top tekniğine sahip. Hırsı ve mücadeleciliğinin yanı sıra, mesafe tanımaksızın çektiği sert şutlarıyla da meşhur. 35 yaşında olmasına rağmen formasını başarıyla terletiyor. Marco Van Basten döneminde Hollanda Millî Takımı'ndan kopan Seedorf, ülkesinin
final oynadığı 2010 Dünya Kupası'nı televizyondan seyretti.
Cesc
Fabregas (
Arsenal - 8 yıl):
Futbola 10 yaşında
Barcelona'nın ünlü futbol akademesi La Masia'da başlayan Fabregas,
Messi ile birlikte takımın gelecekteki en büyük yıldızları arasında gösteriliyordu. Yönetimin ihmalkâr davranıp sözleşme imzalamamasını fırsata çeviren Arsene
Wenger, henüz 16 yaşındaki Fabregas'ı 2003'te Arsenal'e kazandırdı. Arsenal tarihinin en
genç yaşta forma giyen ismi olan Fabregas, geride bıraktığı 8 yılda takımın en önemli figürlerinden biri oldu. 24 yaşında olmasına karşın kaptanlık gibi önemli bir görevi yerine getiren Fabregas, takımı bir
orkestra şefi gibi başarıyla yönetiyor. Barcelona ise ihmalini affettirmek için son iki yıldır Arsenal'in kapısını aşındırarak Fabregas'ı kadrosuna katmak için uğraşıyor. Sezon sonunda Fabregas'ın ‘anavatanı' İspanya'ya döneceğine kesin gözüyle bakılırken, yeni takımının Real Madrid olması yüksek bir ihtimal.
Didier
Drogba (
Chelsea - 7 yıl):
Chelsea, 2003'te Rus
milyarder Roman
Abramovich tarafından satın alınmasıyla Avrupa
transfer piyasalarını âdeta altüst etti. Oyuncakçı mağazasına giren cebi para dolu çocuğun tüm oyuncaklara saldırması gibi Abramovich, gözüne kestirdiği tüm isimleri büyük meblağlar ödeyerek transfer etti. Birçok isim kısa sürede Chelsea'den ayrılırken, Drogba kalıcı oldu. Güçlü fiziği ve öldürücü deparlarıyla
rakip savunmalarının korkulu rüyası olan Drogba, Chelsea ile lig şampiyonluğu sevinci yaşarken, hayali olan Şampiyonlar Ligi kupasına ise uzanamadı. Afrika'nın yetiştirdiği en önemli yıldızlardan biri olan Drogba, hayatının büyük kısmını geçirdiği ve futbola başladığı
Fransa yerine ‘anavatanı'
Fildişi Sahilleri millî formasını
tercih ederek Fransızlara
ders verdi.
Lionel Messi (Barcelona - 7 yıl):
Son 3 yıldır esen Barcelona fırtınasının en önemli figürlerinden biri olan Messi, genç yaşında Katalan kulübüyle özdeşleşmiş bir futbolcu. Messi'nin Arjantinli olduğunu ancak millî takımında forma giydiğinde anlamak mümkün.
Yeşil sahaların gördüğü en büyük yıldızlardan biri Messi. Rakip savunmaları dağıtan, gol yollarında etkili olan, tek başına maçın sonucunu değiştiren bir isim. La Masia'da yetişen Messi, 2004'te profesyonel olarak Barcelona A takımına yükseldi. Genç yaşında adını futbol tarihine altın harflerle yazdıran yıldız oyuncu, futbola Barcelona'da
veda etmek istiyor.