Günlük hayatta merak ettiğimiz birçok konu dünyanın saygın üniversiteleri tarafından bilimsel araştırmalara konu ediliyor. İlginçtir, son yıllarda bu tür araştırmaların sayısında ciddi artış da gözleniyor.
Mesela kadınların belirli zamanlarda neden kırıtarak (!) yürüdüğü daha yeni sonuçlanmış bir araştırmanın konusunu oluşturuyor. Kırıtarak kelimesini kullandığım için okuyuculardan özür dilemekle beraber, araştırmada geçen orijinal ifadenin tamamen böyle olduğunu da ifade etmek isterim. Ama bugün konumuz bu değil. Meraklıları için ileride bu bahsi ayrıca açmayı düşünüyorum.
Hazır bugünlerde Türk kamuoyu
futbolla oturup kalkıyorken, üstelik Süper Lig’de ilk yarının son haftaları yaklaştığı için heyecan giderek tırmanırken, bilimsel araştırmalara konu olan futbolla ilgili çok çarpıcı bir iki araştırmaya burada kısaca yer vermek istiyorum.
Şu rakamlara bakın;
Ceza sahasında fauller daha çok ev sahibi
takım lehine veriliyor. Ev sahibi
takımlar yüzde 81 oranında daha fazla
penaltı kazanıyor. Bu penaltıların yüzde 85'i kaleyi buluyor. Konuk takımlar iki kat daha fazla kırmızı
kart görüyor.
Bu istatistikleri,
Avusturya Innsbuck Üniversitesi'nden Matthias Sutter ve Martin Kocher’in,
Almanya liginde oynanan tüm maçları inceleyerek,
hakemlerin taraf tutup tutmadıklarını araştırdıkları çalışmada yer alıyor.
Araştırma 2000–2001 sezonunda oynanan maçları kapsıyor. Buna göre; maçta eğer ev sahibi takım mağlupsa, hakem uzatma süresine de az da olsa uzatma ekliyor. Konuk takım uzatmalarda maçın skorunu etkileyecek ölçüde gole yakınsa, hakem maçı bitirme eğilimi gösteriyor. Maçın kaderini etkileyecek penaltı kararını en çok ev sahibi takım kazanıyor. Ev sahibi takımın maçta zaman çalmasına daha toleranslı yaklaşılıyor. Süreden çalmaya yönelik girişimlerde genelde konuk takım
oyuncuları kartla cezalandırılıyor.
Ev sahibi takımın taraftarlarının yaptığı tezahüratlar
hakemler üzerinde oldukça etkili oluyor. Deplasman takımları sadece
rakip takımla değil, hakem ve tribün
baskısıyla da mücadele etmek zorunda kalıyor.
Penaltılar…
Penaltı atışlarının yüzde 75-80’i gole dönüşüyor. Bu oran, dünya şampiyonalarında yüzde 80’in üzerine çıkıyor. Araştırmanın ilgi çeken bir başka yönü de, eğer penaltıyı atan oyuncu, penaltı öncesi faule maruz kalan oyuncu ise, gol olma oranı yüzde 90’ı aşıyor.
Alman Erlangen-
Nürnberg Üniversitesi matematikçileri, penaltı atışlarında
kalecilerin ne kadar çaresiz olduğunu da hesaplamışlar. Bir kalenin genişliği 7.32, yüksekliği 2.44 metre. Futbol topunun çapı 22 cm. Penaltı atışında top kalenin 11 m gerisinde duruyor.
Atış sırasındaki ortalama hızı saniyede 20-25 metre. Top, kaleye yarım saniyede ulaşırken, usta bir kalecinin tepki süresi en fazla çeyrek saniye. Geriye kalan çeyrek saniye topu yakalamaya yetmiyor. Kalecinin topu yakalayabilmesi için saatte 35 km’lik bir hıza ulaşması gerekiyor ki, bu her zaman mümkün olmuyor. Üstelik penaltı atışı sırasında kaleci sabit bir noktada durduğu için bulunduğu yerden aniden sıçrayarak belli hıza ulaşması oldukça zor oluyor.
İşin püf noktası kalecinin uyguladığı stratejide gizli. Kaleci atışın yapılacağı köşeyi belirlerse daha hızlı sıçrayabiliyor. Kaleci saatte 18 km. hız yapar ve köşeyi de doğru tahmin ederse, topa müdahalesi ancak mümkün oluyor.
Yıldız oyuncular penaltı atamıyor?
Pele,
Beckham,
Maradona, Beckenbauer gibi futbol
yıldızlarının penaltı atışlarında diğer oyuncular kadar başarılı olamamasının nedenleri de araştırmalara konu olmuş.
Münster Üniversitesi
spor psikoloğu Bernd Strauss’a göre, profesyonel oyuncular için duran topu kaleye sokmak aslında hiçte sorun değil. Ama oyuncu kendini strese sokuyor.
Oyuncu açısından kaleci ve penaltı korkusu, en az kalecinin korkusu kadar büyük. Çünkü atıştan önceki saniyelerde her şey bir araya geliyor. Beynin merkezinde tüm stres hormonları salgılanıyor,
kan basıncı yükseliyor, beden tüm sistemleri
alarm durumuna getiriyor. Bu ortamda dikkatlerin kendilerine çevrilmesi ve ertesi günü kendileri hakkında neler yazılacağını düşünmek yıldız oyuncuları daha da strese sokuyor. Büyük firmalarla yaptıkları yüklü reklâm anlaşmaları onları baskı altında tutuyor. Yani, başarısız olma korkusu başarısızlığı artırıyor.
Her birimiz, lehimize verilen penaltıya ses çıkarmazken, aleyhimize olan haksız penaltılara sinirlenip, “göreceksin bak, gol olmayacak” deriz ya... Kazandığı penaltı içine sinmeyen spor adamları da oluyor.
İşte bir centilmen…
Tarih 12
Aralık 2004.
3. Lig 2. Grup’ta ilk ikiye girme mücadelesi. Çorumspor, başkent deplasmanında
Tarım Kredispor’u 2-1 yeniyor. Maçtan sonra Hızır’ın 41. dakikada kaçırdığı penaltıyı yorumlayan Çorumspor Teknik Direktörü Sedat Özbağ; “Bizim lehimize verilmiş olsa da dürüst olmak lazım. Bence penaltı değildi. Hızır penaltıyı kullanmak üzere topun başına geçtiğinde gol olmayacağını hissettim. Nitekim
adalet yerini buldu ve penaltıyı kaçırdık” demiş. Sedat Özbağ’ın vicdanı adeta, haksız kazandığımız penaltı olmamalı diye haykırmış. Neticede atış golle de sonuçlanmamış.
Kul hakkı denilince insanların aklına nedense sadece para pul konuları geliyor.
Hâlbuki işin özü sadece para pul meseleleriyle sınırlı değildir. Top senin ayağından dışarı çıktığı halde sanki rakibin ayağından çıkmış gibi el kol hareketleriyle hakemi yanlış yönlendirmek de… Haksız bir şekilde kendini yere atarak penaltı kazanmak da, hakeme çaktırmadan topa elle müdahale edip pozisyonda avantajlı hale geçmek de, her biri birer
kul hakkıdır.
Tıpkı
trafik kurallarını riayet etmeyip başkaların hakkına
tecavüz etmek gibi…
Altı üstü bir top, bundan ne çıkar ki demeyin.
Size yapılmasını istemediğiniz hiçbir şeyi başkasına yapmayın.
…içinize sinmeyen haksız bir penaltı kazandığınızda da asla sevinmeyin.
İsterse harp halinde olduğumuz bir ülkenin takımıyla bile olsa…
Hak haktır. Asla hakkınız olmayan bir şeye talip olmadığınız gibi, hakkı olana bunu vermekte de nefsinize ağır bile gelse asla tereddüt etmeyiniz.
İnanın böyle davranınca
yaşam hem daha güzel, hem de daha anlamlı oluyor
OSMAN ÖZSOY - HABER7